Hazret-i SÂlih -aleyhisselÂm- ’ın kavmini ıslÂh etmek ve onları icinde bulundukları hazin durumdan kurtarmak icin gosterdiği gayretler bir netice vermemiş, Âsî gurûh peygamberlerine karşı inat ve inkÂrlarında ısrÂr etmişlerdi. Bunun tabiî bir neticesi olarak da ilÂhî azÂba mustahak olmuşlardı.
Son olarak kendilerine nihÂî azap gelinceye kadar uc gun daha beklemeleri bildirildi:

“SÂlih dedi ki: «Yurdunuzda uc gun daha yaşayın, (sonra helÂk olacaksınız)!» Bu soz, yalan cıkması mumkun olmayan bir tehdîddir.” (Hûd, 65)

RivÂyete gore bu uc gun, Carşamba, Perşembe ve Cuma idi. İlk gun, yuzleri sararacak; ikinci gun kızaracak; ucuncu gun kararacak; dorduncu gun ise helÂk olacaklardı. O gecenin sabÂhında acÂip hÂller oldu. Devenin bastığı yerlerden kan fışkırdı. Yapraklar kızardı. Kuyu suyu, kan kırmızı oldu. Bedbahtların yuzleri sapsarı kesildi.

Deveyi olduren dokuz kişi:

“SÂlih bize sihir yapıyor! O ’nu ve Âilesini oldurelim!” dediler.

Onların bu hîlesi Âyet-i kerîmede şoyle haber verilmektedir:

“AllÂh ’a yemin ederek birbirleriyle şoyle anlaştılar: «Gece O ’na ve Âilesine baskın yapalım (hepsini oldurelim); sonra da velîsine (ona arka cıkacak olan kimselere): Biz (SÂlih) Âilesinin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru soyluyoruz, diyelim.»” (en-Neml, 49)

SALİH PEYGAMBERİN EVİNİ KUŞATTILAR

SÂlih peygambere munkirlerin bu hîlesi haber verildi. O da Âilesini ve mu ’minleri yanına alarak bu şehri terketti. Boylece hicret hÂdisesi de gercekleşti.

Bu dokuz kişilik azgınlar cetesi, planlarını uygulamak icin geceleyin SÂlih -aleyhisselÂm- ’ın evini kuşattılar. Evin icinde kimseyi bulamayınca şaşırıp kaldılar. Bunun uzerine CebrÂîl -aleyhisselÂm- da, AllÂh ’ın emri ile onları taşlayarak oldurdu. CenÂb-ı Hak buyurur:

“Onlar boyle bir tuzak kurdular. Biz de, kendileri farkında olmadan, onların plÂnlarını altust ettik!” (en-Neml, 50)

“AllÂh ’ın azabı onları yakalayıverdi. Bunun uzerine şiddetli bir sarsıntı tuttu. Yurtlarında yuz ustu duşup oylece kaldılar.” (el-A ’rÂf, 78)

Ne kadar inkÂrcı ve sapkın varsa hepsi de helÂk oldu. Şehir bir harÂbe hÂline dondu.

SÂlih -aleyhisselÂm- ve kendisine îmÂn edenler (tahmînen dort bin kişi) o beldeyi terk ettiler. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Emrimiz gelince, SÂlih ’i ve O ’nunla beraber îmÂn edenleri, katımızdan bir rahmet olarak hem (o gunun azÂbından) hem de o gunun zilletinden kurtardık. Şuphesiz Rabbin kuvvetlidir, (her şeye) gÂlip gelendir.” (Hûd, 66)

“ÎmÂn edip AllÂh ’a karşı gelmekten sakınanları, (azÂb-ı ilÂhîden) kurtardık.” (en-Neml, 53)

Mu ’minler beldeyi terkettikten sonra ikinci gun, munkirlerin yuzleri kıpkırmızı oldu. Ucuncu gun ise, simsiyah kesildi. AzÂb ne taraftan gelecek diye korku ve dehşet icinde etrÂfa bakıyorlardı. Hak TeÂlÂ, CebrÂîl -aleyhisselÂm- ’a, onların ovunerek yaptıkları ve pek guvendikleri muhkem binÂlarının altını ustune getirmesini emretti. ZÂlim kavmin yurtları bir anda yerle bir oldu. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“İşte haksızlıkları yuzunden cokmuş evleri! Anlayan bir kavim icin elbette bunda bir ibret vardır.” (en-Neml, 52)

KORKUDAN ODLERİ PATLADI

Semûd kavmine, oyle bir sayha geldi ki Fahreddîn RÂzî ’nin kaydettiğine gore, bu sayhanın şiddetinden hepsinin odleri patladı ve helÂk oldular. Onların bu durumları muhtelif Âyetlerde şoyle anlatılmaktadır:

“Nitekim, vukûu kacınılmaz olan korkunc bir ses onları yakalayıverdi. Kendilerini hemen sel supruntusune cevirdik. Artık o zÂlimler topluluğu helÂk olsun!” (el-Mu ’minûn, 41)

“Zulmedenleri, o korkunc ses yakaladı ve yurtlarında diz ustu cokekaldılar.” (Hûd, 67)

Semûd kavmi mallarına, zenginliklerine ve sağlam olarak inşÃ‚ ettikleri meskenlerine aldanarak kurtulacaklarını sanmışlardı. Fakat kahr-ı ilÂhî tecellî edince bunlardan hicbir fayda goremediler:

“Onları, sabaha cıkarlarken o korkunc ses yakaladı. (Ve) kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hicbir zararı savamadı.” (el-Hicr, 83-84)

BİZLER İCİN İBRET NUMÛNESİ

Semûd kavmi, kendilerinden once helÂk edilen kavimlerden gerekli ibreti alamadıkları icin kendilerinden sonrakilere ibret numûnesi oldular:

“Bunun uzerine azÂb onları yakaladı. Doğrusu bunda, buyuk bir ders vardır; ama cokları îmÂn etmezler. Şuphesiz Rabbin, işte O, mutlak gÂlib ve engin merhamet sÂhibidir.” (eş-ŞuarÂ, 158-159)

Tefsîrlerde bildirildiğine gore bir kısım kavimler sayha ile helÂk edilmişlerdir. SÂlih -aleyhisselÂm- ’ın kavmi Semûd, bunlardan biridir. Nitekim alttan gelen bir sayha ile kahr-ı ilÂhîye dûcÂr olmuşlardır. Diğeri Şuayb -aleyhisselÂm- ’ın kavmidir. Bunlar da, ustten gelen bir sayha ile mahvedilmişlerdir. Bir diğeri ise YÂsîn Sûresi ’nde bildirildiği uzere peygamberlerine îmÂn etmeyen AshÂb-ı Karye ’dir.

Kur ’Ân-ı Kerîm ’de kıyÂmetin kopuşunun da “Sayhaten vÂhideten: Tek bir sayha” ile vukû bulacağı bildirilmektedir. Dolayısıyla zikri gecen kavimlerin helÂki bir nevî kıyÂmetten bir sahneyi hatırlatmaktadır.

SALİH PEYGAMBERİN TAVSİYELERİ

SÂlih -aleyhisselÂm- kavminin helÂkinden sonra kendisine inananlara şu tavsiyede bulundu:

“Ey kavmim! Şuphe yok ki burası, halkına AllÂh ’ın gazap etmiş olduğu bir yerdir. Buradan hemen goc ediniz ve AllÂh ’ın Haremi ’ne gidip emÂnına kavuşunuz.”

Bunun uzerine azÂb-ı ilÂhîden kurtulan mu ’minler ihrÂma girdiler, kızıl tuylu develeri yedeklerine alarak yola duştuler. Telbiye getire getire Mekke ’ye kavuştular.

Mu ’minler bir muddet sonra, o harÂbe hÂline donuşmuş olan şehre geldiler. Azgınlığın ve inkÂrcılığın kotu Âkıbetini seyrettiler. Mu ’min olduklarından dolayı AllÂh ’a şukrettiler. Hazret-i SÂlih -aleyhisselÂm-, mu ’minlerle birlikte tekrar hicret ettikleri şehre donduler. Hayatlarının sonuna kadar da orada kaldılar.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan