
Ciddî bir uyanıklık icinde gecirilmesi îcÂb eden bu imtihan dunyÂsında, maalesef insanların coğu derin bir gaflet uykusundadır. LÂkin bu cehÂlet, dalÂlet ve gaflet uykuları, onları hazîn ve hicranlı bir Âkıbete suruklemiştir. DunyÂ, onlar icin bir aldanış mekÂnı olmuştur.Musbet veya menfî, gidilen her yolun kabre vardığı bu yaldızlı dunyÂda, îmansızlığın ana sebepleri; duşuncesizlik, cehÂlet, gaflet, şehvet, duny nîmetlerine boğulma, gÂfilleri taklîd etme, koyu bir maddecilik zihniyeti, ahlÂksızlık ve netîce olarak kalbi, nefse fed etmektir.
İnsanlık tÂrihi, îmÂn ve ahlÂk yolundan cıkan azgınlara tatbîk olunan nice ilÂhî gazap tecellîlerine şÃ‚hid olmuştur. Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin kibirli insanları; peygamberlerle mucÂdele eden, kendisinin tanrı olduğunu iddi eden ve sonunda bir avuc suda helÂk olan Firavun; bir sineğin mağlûb ettiği Nemrud; yaşayışları hayvanlardan daha aşağı olan ahlÂksız Lût kavmi ve benzerleri, zulum ve isyanlarına burunerek bu dunyÂdan gocup gittiler.
AllÂh TeÂl şoyle buyurur: “Onlara, kendilerinden evvelkilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrÂhîm kavminin, Medyen halkının ve altust olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberleri, onlara apacık mûcizeler getirmişti. AllÂh onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” (et-Tevbe, 70)
DEĞİŞMEZ İLÂHÎ KANUN
Kufur, isyan, zulum ve haksızlık tÂrihi, ilÂhî intikÂmın dehşetli ornekleri ile doludur. AllÂh ’a ve peygamberlerin gosterdiği yola muhÂlefet ve isyÂn edenlerin, er-gec ilÂhî kudretin acı azÂbı ve cetin tecellîleri ile karşılaşmaları, kacınılmaz ve değişmez bir ilÂhî kÂnundur.
AllÂh TeÂlÂ, peygamberleri, nefsÂnî arzuların actığı toplum yaralarına şif vesîlesi olmak uzere insanlığa ikrÂm etmiştir. LÂkin dunyÂnın yaldızlarına aldananlar, peygamberlerin actığı nûrlu ufuklardan ayrılmışlar, ebediyet bedbahtlığının korkunc enkÂzı hÂline gelmişler, toplumlarını vîrÂneye cevirmişlerdir. SefÂletlerini saÂdet zannetmenin husrÂnına uğramışlar, yaratılış hikmetini ve esrÂrını kavrayamayıp hayvanların hayatlarını taklîd etmişler ve neticede ilÂhî gazaplara dûcÂr olarak helÂk olmuşlardır.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’de buyrulur:“Biz onlardan once nice nesilleri helÂk ettik. Sen, onlardan herhangi bir kimseyi goruyor veya onlardan cılız bir ses olsun işitiyor musun?” (Meryem, 98)
“Onlar, yeryuzunde gezip de kendilerinden oncekilerin Âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha guclu idiler; yeryuzunu işlemişler, onu, bunların îmÂr ettiklerinden daha cok îmÂr etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice acık deliller getirmişlerdi. ZÂten AllÂh, onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” (er-Rûm, 9)
Âyette, su ve mÂden cıkarmak, ya da ekip dikmek icin toprağı işleyen ve bayındır beldeler meydana getiren, sonra da, inkÂrcılıkları yuzunden AllÂh ’ın gazabına uğrayan Âd ve Semûd gibi eski kavimlere işÃ‚ret edilmekte ve onların kalıntılarına bakılıp ibret alınması oğutlenmektedir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan