İnsanda “acıkma” duygusunun meydana gelmesi, vucûda gereken hayÂtî malzeme ihtiyacındandır. Darlık zamanlarında insanların AllÂh ’ı araması ise, rûhun ihtiyÂcından kaynaklanmaktadır.
Nemrûd ’un, Hazret-i İbrÂhîm ateşe atıldığında, ateşin O ’nu yakmadığını gorunce; “Kendi tanrılığımdan vazgecmem; lÂkin senin Rabbine dort bin sığır keseceğim!” demesi ve Firavun ’un, suda helÂk olacağını anladığı zaman “Benî İsrÂîl ’in inandığı AllÂh ’a inandım!” demesinin hicbir değeri yoktur. Başı sıkışan gÂfillerin, olum buhrÂnı geciren munkirlerin, tesellîsiz ve himÂyesiz kaldıkları korkunc anlarda kendilerine gelmeleri ve ic Âlemlerine donmeleri, insan fıtratındaki dîn ihtiyÂcının muktezÂsıdır.

Omurlerini, kufur ve gaflet calkantıları icinde gecirenlerin son hÂlleri, ne hazîn bir cırpınış ve tukeniştir. Olum meleğinin; «Daha evvel neredeydin?» demesi, acıklı bir azÂbın başlama Ânıdır.

Olum, dunyÂya Âit butun zevklerin iptali, aynı zamanda butun fÂnî alış-verişlerin nihÂyetidir.

Bu sebeple, sÂlihler ve Ârifler, nefeslerini bir omur tesbîhi hÂline getirerek hakîkate yaklaşırlar. Vucûdlarını muşterek bir olum tÂlimi icinde nûrlandırarak fÂnîlikten sıyrılırlar. Herkes değişik bir yerde ve değişik bir uykuda iken onlar, farklı bir tecellîde olurlar.

ŞÃ‚yet olumden kacmak ve korkmak îcÂb ediyorsa, akşamlar yaklaşırken korkularla titrememiz lÂzımdır. HÂlbuki, gecelerin esrÂrına dalarken icimizden bir korku gecirmiyoruz. Cunku sabahın gelmesi, bir hilkat kÂidesi ve ilÂhî bir tanzimdir. O hÂlde, olumun koynundan da bir hakîkat sabÂhına kalkılmasının tabiî gorulmesi lÂzımdır.

NE HAZİN BİR TUKENİŞ

Hak TeÂl buyurur: “Ey insanlar! AllÂh ’ın va ’di elbette ki haktır. Sakın duny hayatı sizi aldatmasın! Hîleci şeytan, AllÂh ’ın affıyla sizi kandırmasın!” (FÂtır, 5)

Âhiretsiz bir duny ferahlığı elde etmek icin duny suslerine burunen ve fÂnî lezzetlerde son gunune kadar yorulanların hÂli, ne hazîn bir tukeniştir! İslÂmiyet ise, cihÂna hikmet gozu ile bakmayı emretmekte ve hayatın istikÂmet uzere ve şuurlu bir şekilde yaşanmasını istemektedir.

CenÂb-ı Hak buyurur: “Sizi abes olarak (boş yere) yarattığımızı ve huzûrumuza getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Mutlak hÂkim ve Hak olan AllÂh cok yucedir. O ’ndan başka ilÂh yoktur. O, yuce Arş ’ın Rabbidir.” (el-Mu ’minûn, 115-116)

“İnsanlar, imtihandan gecirilmeden, sadece «îmÂn ettik» demeleriyle bırakılacaklarını mı sandılar? And olsun ki, Biz onlardan oncekileri de imtihandan gecirmişizdir. Elbette AllÂh, doğruları ortaya cıkaracak, yalancıları da mutlak ortaya koyacaktır. Yoksa kotuluk yapanlar, bizden kacabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kotu (ne yanlış) hukum veriyorlar!” (el-Ankebût, 2-4)

İslÂm dîni, insanın beşikten mezara kadar hayatını tanzîm edip, onu, Âhiret Âleminin esrÂrına ve gaybî hakîkatlerine hazırlar. İnsanın; beşik ile tabut arasındaki munÂsebeti kavrayamadan, kÂinattaki mevkîini ve vazîfesini tÂyin edemeden ve gideceği mezar yolculuğunun hikmet ve ibretini idrÂk edemeden, hayatı gÂyesiz bir şekilde yaşayışı ne buyuk bir husrandır! Bu hÂl, ardında hazîn bir hÂtıra yığını bırakarak olumun girdaplarında kaybolmaktan başka nedir?..

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan