
Dest-bûsu arzusuyla olursem dostlar Kûze eylen toprağum sunun anunla yÂre su
(Dostlarım! Onun elini opmek arzusunu gideremeden olursem, toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin. Ki, hic olmazsa mezar toprağımdan yapılan testi, onun dudaklarına değsin.)
Sanatlar: Beyitte tekrar edilen “s” sesiyle “aliterasyon”, “olmek-toprak” ve “dost-yÂr” kelimeleri arasında “leff u neşr”, “bûs-arzu, dost-yÂr, kûze-toprak” kelimeleri arasında “tenÂsub”, şÃ‚irin dostlarına “Ey dostlarım!” şeklinde hitab edişinde de “nid” sanatı yapılmıştır.
Gonul Gozuyle MÂnÂsı: Şair, bu beytiyle gercek sevgilisine, Habîb-i Edîbine, İki Cihan Serveri -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e bir şekilde vuslata erme iştiyak ve azmi icindedir. Cunku o, Peygamber Efendimize hasret sebebiyle buyuk bir yolculuğa başlamış, dağ-taş demeden uzun yollar gecerek Medîne ’ye doğru akmaya calışan bir su olmaya azmetmiştir. Ancak yolculuk uzun, col ise engel ve tehlikelerle doludur. Sevgi, emek ve sabır ister. Butun bu mÂni ve bÂdirelerin ucunda olum de vardır. Ama sevgili yolunda olum, bir kayıp değildir. Zaten hakikatte muhabbet, kişinin hayatını mÂşukuna adamasından ibarettir.
ŞÃ‚ir, okuyucularına hitapla seslenmeye devam eder; Âdeta vasiyetini yazar ve şoyle der:
“Dostlar! Benim bu hayattaki en buyuk arzum, Peygamber Efendimizin mubÂrek elini opmektir. Eğer bu emelime ulaşamadan olursem, siz benim toprak olan bedenimden kÂse yaparak ona su ikram edin. İkram edin ki, tenim tenine değsin ve boylece umarım ki, ateş bana ebediyyen haram olsun.”
Olup toprağa karışmış bedeninden yapılan testi ve bu testiye konulmuş olan suyla Peygamber Efendimize vuslatı gercekleşmiş olacak… Zira Peygamber Efendimize sunulan o testiyle yahut İki Cihan Serveri ’nin mubarek elleriyle kÂseyi tutması sebebiyle, şÃ‚ir, uğrunda olumu dahî goze aldığı sevgilisine kavuşmuş ve Peygamberimizin elini opmuş olacak!.. Kapların birleşmesi misÂli gercekleşen bu muhabbet akışı, onu şefÂate, dolayısıyla Cennet ’e eriştirecektir.
Gercekten muhabbet samimi ve derinden ise, er-gec murÂd tahakkuk eder. Nitekim Fuzûlî ’nin mecÂzen ve sanatkÂrÂne bir şekilde dile getirdiği bu mısralar, kendisinden asırlar sonra bir vÂkıa olarak gerceklemiştir. Şoyle ki:
Şarkışla Lisesi ’nde bir okul, Fuzûlî ’nin Kerbel ’da bulunan kabrinden toprak getirmiş, bu toprakla Nevşehir Avanos ’ta testi yaptırmış; yine bu okulun edebiyat oğretmeni Mescid-i Nebevî ’ye su dokerek Fuzûlî ’nin ihlÂsla yapmış olduğu asırlar onceki vasiyetini -kısmen de olsa- yerine getirmiştir.
KUTLU SİYAH TAŞ: HACER'UL ESVED
Mesh (el surmek, dokunmak) İslÂm ’da kabul goren bir davranıştır. Hakkında “Yeryuzunde AllÂh ’ın elidir.” buyrulan Haceru ’l-Esved ’e selÂm etme ve el surme (istilÂm) arzusu da buradan gelir. Mu ’minlerin bununla mağfirete ve şefaate mazhar olacağı umid edilir. Nitekim Haceru ’l-Esved ’e dokunma ile ilgili hadîs-i şerîflerde şoyle buyrulmuştur:
“VallÂhi Allah TeÂl onu (Haceru ’l-Esved ’i), kıyamet gununde goren iki gozu ve konuşan bir dili olduğu hÂlde diriltir. O da kendisini hakkıyla istilÂm edenler icin şahitlik yapar.” (Tirmizî, Hac, 113/961)
“Haceru ’l-Esved, yeryuzunde AllÂh ’ın yemînidir, yani sağ koludur. Kişi, kardeşiyle musÂfaha ettiği gibi, Allah TeÂl da onunla, insanlarla musÂfaha eder.” (Hakîm, I, 627/1681)
Yine Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in mubarek dokunuşlarından şefaat umid edilen şu vÂkıa da meşhurdur:
Vefat ettiğinde:
“-Bugun annem vefat etti.” buyuracak kadar cok sevdiği, kendisine annelik eden amcası Ebû TÂlib ’in zevcesi Hazret-i FÂtıma -radıyallÂhu anhÂ- dar-ı bekaya irtihal ettiğinde, Peygamber Efendimiz gomleğinin ona giydirilmesini emretmiş ve şoyle buyurmuştur:
“-O benim annemdi. Amcam Ebû TÂlip ’ten sonra, bana onun kadar iyiliği dokunan başka bir kimseye rastlamadım. Ona cennet elbiselerinden giydi­rilsin diye gomleğimi kefen yaparak giydirdim. Kabir hayatı, kendisine kolay ve rahat gelsin diye de bir muddet kabrinde uzandım. CebrÂil -aleyhisselÂm- bana Rabbim ’den onun Cennetlik olduğuna dÂir haber getirdi. Allah seni bağışlasın ve hayırla mukÂfÂtlandırsın! Allah sana rahmet etsin, ey annem!.. Sen benim annemden sonra annem idin. Kendin ac durur, beni doyururdun. Kendin cıplak durur, beni giydirirdin. AllÂh ’ım, benim ve benden onceki peygamberlerinin hakkı icin, duÂmı kabul buyur.” (Bkz: TaberÂnî, Mu ’cemu ’l-Kebîr, XXIV, 351-352; HÂkim, III, 116-117)
AŞK KAVUŞMA YOLU
Gerek mecÂzî, gerekse ilÂhî muhabbette varlık, sevgiliye kavuşmakta, yokluk ise ondan mahrumiyettedir. Sevgiliye kavuşan vuslata ermiş, ondan uzak kalan ise ateşe duşmuş demektir.
İnsan sevdiğine duyduğu hasretle gozyaşı doker, oyle ki, gozyaşları birikip sel olur ve sevgiliye doğru akar. Fuzûlî, gozyaşının kurumasının, bu sel hÂline gelmiş suların da kurumasına sebep olacağını ifade ediyor. Başka bir ifadeyle, hasretin bitişi, sevginin tukenişi; Âşıkın oluşudur. Âşık, hasretle kazanır, vuslatla harcar. Bu sebeple gercek Âşıklar, hasret Ânındaki “Âh!” cekişi, kavuşmaya tercih ederler.
İnsanın sevdiği uğrunda olmesi bile, ona kavuşma arzusuna mÂni olamaz. O, ne yapıp edip kendinden bir parcanın sevgiliye ulaşması ile tesellî bulur. Dunya hayatında, bedenen ona ulaşamasa bile, ona gonlunun, sevgisinin ve kendisinden herhangi bir parcanın ulaşması yeterlidir. Bu sebeple Âşıkların bazısı, sesini, sab ruzgÂrına yukler gonderir; bazısı icinin yangınını sularla serinletmeye calışır, bazısı sevgilinin ayağını bastığı toprağı başına tÂc eder.
"AŞIKLAR OLMEZ"
Îmanla hayata bakan herkes, hayatın bu sayılı gunlerden ibaret olamayacağını, sonsuz bir hayatın bulunması gerektiğini de kabul eder. İşte şairin oldukten sonra bile kavuşmakla tesellî bulacak olması, rûhun olumsuzluğune inancını da gostermektedir. Hayat, bu dunyayla sınırlı olamayacak kadar ulvî ve ic ice gecmiş ilÂhî hikmetlerle oruludur. Edirneli Celîlî de sevgisini Fuzûlî ’ye benzer bir mÂhiyette şu sozlerle ifade eder:
Oldukte bu ben hasteyi eşk ile yusunlar
CÂnÂne guzar ettiği yollarda kosunlar
(Olduğum vakit beni gozyaşları ile yıkasınlar ve mezarımı, sevgilinin gectiği yollar ustune yapsınlar -ki, oldukten sonra da sevgilinin kokusunu alabileyim, onu gorup hasret giderebileyim.-)
“Âşıklar olmez.” kavli mûcibince; şu dunyadaki varlık Âlemi terk edilse dahî, onlar olumle olmeyen ve hatt olumu olduren bahtiyarlar zumresindendir.
Kaynak: Meliha Aydınlı, Şebnem Dergisi, Sayı: 134, Nisan 2016
İslam ve İhsan