Nûh -aleyhisselÂm-, elli yaşındayken CebrÂîl -aleyhisselÂm- geldi, Peygamberliğini bildirdi ve: “Dermesil ve kavmine git; onlara tevhîd inancını teblîğ et!” dedi.
Hazret-i Nûh, omrunun sonuna kadar tevhîd inancını teblîğ edeceğine dÂir soz (mîsÂk) verdi. Kur ’Ân-ı Kerîm ’de buyrulur:


وَإِذْ أَخَذْنَا مِنَ النَّبِيِّينَ مِيثَاقَهُمْ وَمِنْكَ وَمِنْ نُوحٍ وَإِبْرهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ وَأَخَذْنَا مِنْهُم مِيثَاقاً غَلِيظاً
“Hani biz peygamberlerden (tebliğ vazifelerini yerine getirmeleri icin) sağlam bir soz almıştık; Sen ’den de, Nûh, İbrÂhîm, Mûs ve Meryem oğlu Îs ’dan da. (Evet) biz onlardan pek sağlam bir soz al­mıştık!” (el-AhzÂb, 7)


وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحاً إِلَى قَوْمِهِ إِنِّي لَكُمْ نَذِيرٌ مُبِينٌ. أَن لاَ تَعْبُدُوا إِلاَّ اللهَ إِنِّي أَخَافُ عَلَيْكُمْ عَذَابَ يَوْمٍ أَلِيمٍ
“And olsun, biz Nûh ’u kavmine elci gonderdik. (Nûh) Onlara: «Ben sizin icin apacık bir uyarıcıyım. AllÂh ’tan başkasına tapmayın! Ben size (gelecek) elem verici bir gunun azÂbından korkuyorum!» (dedi.) (Hûd, 25-26)

Nûh -aleyhisselÂm- ilk zamanlar vazîfesini gizli olarak yerine getirdi, sonraları ÂşikÂr teblîğ etmeye başladı. Gencliğinde herke­sin sevgisini kazanmış bir zÂt olmasına rağmen teblîğe başlayınca durum değişti. Kendisine cok az kimse tÂbî oldu.

"DERMESİL" KİMDİR?

Kavmin melîki olan Dermesil, Hazret-i Nûh ’un bu teblîğ faÂliyetinden haber­dÂr olunca, yanında bulunanlara:

“–O da kim?” dedi. Onlar da:

“–Bizim kavmimizden olduğu hÂlde bize uymayan birisi... İsmi, Nûh bin LÂmek. Baştan akıllı idi. Sonradan aklını kaybetti. Kendisinin peygamber olduğunu soyluyor!” dediler. Ardından:

“–Putlara da karşı cıkıyor!” denince Dermesil, Hazret-i Nûh ’u yanına cağırta­rak:

“–Yazık sana! Sen bizim ilÂhlarımızı inkÂr mı ediyorsun?” diye azarladı.

Ayrıca, Hazret-i Nûh ’un etrÂfında fakirlerin olması sebebiyle onunla alay ediyorlardı. KÂfirler Nûh -aleyhisselÂm- ’a:


قَالُوا أَنُؤْمِنُ لَكَ وَاتَّبَعَكَ اْلأَرْذَلُونَ
“«–Senin peşinden gidenler sıradan ve basit kimseler iken biz hic sana inanır mıyız!» dediler.” (eş-ŞuarÂ, 111)

Bu cÂhil ve zÂlim kavim, kibirleri sebebiyle fakirleri ve garipleri kucuk goru­yorlardı. Fakat Nûh -aleyhisselÂm-, dÂvÂsı kadar, dÂvÂsının bağlılarını da savundu. Munkirlerin ithamlarına cevap verdi:


وَمَا أَنَا بِطَارِدِ الْمُؤْمِنِينَ
“Ben îmÂn eden kimseleri kovacak değilim.” (eş-ŞuarÂ, 114)


إِنَّهُمْ مُلاَقُوا رَبِّهِمْ وَلَـكِنِّي أَرَاكُمْ قَوْماً تَجْهَلُونَ. وَيَا قَوْمِ مَنْ يَنْصُرُنِي مِنَ اللهِ إِنْ طَرَدْتُهُمْ أَفَلاَ تَذَكَّرُونَ
“…Cunku onlar Rableriyle karşılaşacaklar. Fakat ben sizi cÂhil bir millet olarak goruyorum. Ey milletim! Onları kovarsam, AllÂh ’a karşı beni kim savunur? Duşunmez misiniz?” (Hûd, 29-30)

HAZRET-İ NUH'A YAPILAN EZİYETLER

Dermesil olunce yerine oğlu Nevlin gecti. O daha zÂlim idi. Nûh -aleyhisselÂm-, Nevlin zamanında da teblîğine aynen devÂm etti. Kavmi, O ’nunla alay ediyor, uzerine toprak atıyor ve O ’nu dovuyorlardı. Hatt bayılıncaya kadar boğazını sıktılar, oldu sandılar. Ayıldığı zaman:

“Ey AllÂh ’ım! Beni ve kavmimi bağışla. Cunku onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.” dedi. Gusul abdesti alıp tekrar yanlarına vardı. Onları AllÂh ’a îmÂn ve ibÂdete dÂvet etti. (İbn-i Hanbel, ez-Zuhd, s. 50; İbn-i Esir, el-KÂmil, I, 69)

Butun bu eziyetlere rağmen O, buyuk bir sabır gosteriyordu. Bir lutf-i ilÂhî olarak, yaralarını zaman zaman CebrÂîl -aleyhisselÂm- tedÂvî ediyordu. Muşrikler:

“–Yazık sana ey Nûh! Bu dayağımız ve hakÂretimize rağmen hÂl dÂvÂndan vazgecmiyor musun?!” diyorlardı.

Hazret-i Nûh ise:

“Ben mecnûn değilim. Atalarınız şimdi azÂb cekiyor! Aklınızı başınıza alın!” diye onlara nasîhat ediyordu.

Nûh -aleyhisselÂm- devamla:

“DÂvetimden yuz cevirirseniz, bana bir zarar veremezsiniz!” buyuruyordu.

İNSAN İKİ ŞEYDEN KORKAR

Cunku insan iki şeyden korkar:


Başkalarının zarar vermesinden,Menfaatlerinin kesilmesinden.

Ancak Nûh -aleyhisselÂm-, birinci korkuya cevÂben:

“Ben sizin zarÂrınızdan korkmam! Tevekkul icindeyim!”

İkinci korkuya cevÂben de:

“Sizden bir ucret istemiyorum!” diyordu.

HAZRET-İ NUH'UN DÂVETİNE KULAK VERMEDİLER

Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:


وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ. فَاتَّقُوا اللهَ وَأَطِيعُونِ
(Nûh dedi ki Bu (teblîğime) karşılık sizden hicbir ucret istemiyorum! Benim ecrimi verecek olan, ancak Âlemlerin Rabbidir. Onun icin, AllÂh ’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” (eş-ŞuarÂ, 109-110)

Fakat O ’nun bu dÂvetine kulak veren olmadı. Hazret-i Nûh ’a kavminden cok az kimse îmÂn etti. Oğullarından SÂm, HÂm ve YÂfes îmÂn etti. Diğer oğlu Ken ’an ise îmÂn etmedi. Kavmi O ’na, peygamberliği boyunca cok hakÂret ve işkence etti. Nûh -aleyhisselÂm-, kavminin yaptıklarına 950 sene tahammul gos­terdi. NihÂyet eziyetlere tÂkat getiremeyince CenÂb-ı Hakk ’a acziyetini arz etti.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan