TÂrih boyunca bÂzı toplumların, peygamberlerin getirdiği tevhîd akîdesini kabûl etmeyip hidÂyetten mahrûm kalmalarının başlıca sebepleri şunlardır...
Hak dinlerde dunyÂda işlenen amellerin mukÂfÂt ve mucÂzÂtının verileceğine dÂir bir “Âhiret” inancı vardır. Bunun icin fertler dilediği gibi hareket edemezler. Dînî nassla­rın doğrultusunda hareketlerini tanzîm etmeye mecbûrdurlar.

Nitekim İslÂm ’ın zuhûru ile putperestleri endişeye duşuren ilk haber, “Âhiret” olmuştu. Buna “Buyuk Haber” dediler. Ondan şiddetli bir rahatsızlık duydular. Kur ’Ân-ı Kerîm, bu rahatsızlığı şu şekilde ifÂde eder:


عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ. عَنِ النَّبَإِ الْعَظِيمِ. الَّذِي هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ
“Birbirlerine neyi soruyorlar? (O inanıp inanmamakta) ayrılığa duştukleri buyuk haberi mi?” (en-Nebe ’, 1-3)

Putperest toplumlarda ise dÂim kuvvetliler, zayıfları ezerek onları nefsÂnî arzûla­rına gore koleleştirirler. Zayıfın hakkını savunan bir hukuk yoktur. Toplumda butun menfaatler, guclulere Âittir. Onlar, yaptıkları fiillerden dolayı Âhirette bir bedel odemeyeceklerine inanırlar. Bu sebeple, hak dinlerdeki Âhiret inancı, onları cok ra­hatsız eder.


Hak dinlerde disiplinli, metodlu bir ibÂdet hayÂtı vardır. Putperestlikte bu yoktur. Putperestler, putları menfaatleri doğrultusunda kendilerine yardımcı kabûl ederler. Ve kendilerini koruyacaklarını zannederler. Nefsî arzuları, hak dinlerdeki disiplinli ibÂdet hayatına boyun eğmek istemez.Hak dinlerde peygamberler, topluma ornek şahsiyet (usve-i hasene) olur­lar. Putperestlikte ise, boyle bir ornek endişesi yoktur. NefsÂnî arzularına gore istedikleri gibi hareket ederler. Mesel cÂhiliye toplumundaki cok kocalı kadınlar buna bir ornektir.

İnsanda inanma ihtiyÂcı, fıtrîdir. İnsan, Hakk ’ı bulamadığı veya hak kendisine zor geldiği zaman, bÂtıla meyleder. İnanc, şuuraltında kalarak gercek kaynağa ulaşama­yınca, kufur hÂkim olur. Ancak inanc, şuuraltından ilÂhî vahiy istikÂmetinde şuur seviyesine cıkıp kemÂle erince, îmÂn gercekleşmiş olur.


Putperestlerin guclu, zengin ve ileri gelen kimseleri, toplumda sÂde bir hayat yaşayan peygamberleri ve ashÂbını kibirlerinden oturu kucuk gorme bedbaht­lığına duşerler. Cunku onlar, inanan zayıf kimselerle beraber olunca, toplumda de­ğer kaybedeceklerini zannederler.Putperestlerin hidÂyetine mÂnî olan sebeplerden biri de, mal, mulk, evlÂd gibi dunyevî cÂzibelerin onları gaflete buruyerek acı bir aldanış icinde bırakması ve kalb gozlerini Hakk ’a karşı perdelemesidir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:


زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَاْلأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذلِكَ مَتَاعُ الْحَيوةِ الدُّنْيَا وَاللهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
“NefsÂnî arzulara, (ozellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gumuşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı duşkunluk, insanlara cÂzip kılındı. Bunlar, duny hayÂtının gecici menfaatleridir. HÂlbuki varılacak en gu­zel yer, AllÂh ’ın katındadır.” (Âl-i İmrÂn, 14)

Nûh -aleyhisselÂm-, putperest kavminin kotu niyetlerini ortaya dokup kendi­lerine meydan okuyordu:


وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ نُوحٍ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَامِي وَتَذْكِيرِي بِآيَاتِ اللهِ فَعَلَى اللهِ تَوَكَّلْتُ فَأَجْمِعُوا أَمْرَكُمْ وَشُرَكَاءَكُمْ ثُمَّ لاَ يَكُنْ أَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُوا إِلَيَّ وَلاَ تُنْظِرُونِ
“Bir de onlara Nûh ’un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: «Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve AllÂh ’ın Âyetleriyle oğut verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca AllÂh ’a tevekkul etmişimdir, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp butun gucunuzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, muhlet de vermeyin.»” (Yûnus, 71)

Nûh -aleyhisselÂm- ’ın bu sozleri, O ’nun Rabbine olan tevekkulunu goster­mektedir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan