
Vahiyle başlayan iletişime, itaat ve ibadetle cevap vermek...ELEST BEZMİ İnsanoğlunun hayatın ihtiyac ve fırtınaları karşısındaki zayıflık ve Âcizlik hÂli, onu zaten fıtratında var olan ustun bir guce inanma ve guvenme hissine yonlendirmiş, bu da beraberinde o guce karşı itaat, hurmet ve tÂzim duygularının ortaya cıkmasına sebep olmuştur.
Allah TeÂl ’nın ruhlar Âleminde;
“-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?..” sorusuna:
“-Evet, Sen bizim Rabbimiz ’sin!..” (el-A ’rÂf, 172) diye cevap vererek hakikî mÂbudunu ikrÂr eden insan, dunyaya indiği andan itibaren Yaratıcısı ’nı aramış; zaman zaman Ay ’a, yıldıza, Guneş ’e, hatt kendi elleriyle yapmış olduğu putlara dahî tÂzim, ikram ve taatte bulunmuştur.
Hazret-i Omer -radıyallÂhu anh-, musluman olduktan sonra cÂhiliye doneminde yaşadığı bu Âdetleri acı acı gulerek şoyle anlatmıştır:
“Uzun seferlere cıkarken ilÂhlarımızın yanımızda bulunması icin kendimize helvadan putlar yapar, bir muddet onlerinde tÂat ve hurmette bulunurduk. Donuş yoluna gectiğimizde ise yorulup acıkınca kenarlarından başlamak uzere yavaş yavaş onları yer bitirirdik…”
HAKİKÎ MÂBUD Hazret-i Âdem -aleyhisselÂm- ’dan itibaren gonderilen peygamberler, insanın îman ve teslîmiyet arayışına rehberlik etmiş; onlara AllÂh ’ın varlık ve birliğini (tevhîdi) oğretmişlerdir. Ceşitli bolge ve zamanlarda peyderpey vahyedilen kitaplarda, Âlemlerin Rabbi, esm ve sıfatlarıyla kendisini tanıtmış, kullarına cok yakın olduğunu, hayy (diri) olarak her an ve mukemmel şekilde goren, işiten, guc ve kuvveti her şeye yeten hakikî bir mÂbud olduğunu bildirmiştir. Bu husustaki Âyet-i kerîmelerin bazıları şoyledir:
“Allah, O ’ndan başka ilÂh yoktur; diridir, her şeyin varlığı O ’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir, ne de uyur. Goklerde ve yerde ne varsa hepsi O ’nundur. O ’nun izni olmadıkca katında hicbir kimse şefaat edemez. Onların onlerinde ve arkalarında olanları O bilir…” (el-Bakara, 255)
“De ki: O Allah birdir. Her şey o AllÂh ’a muhtac ama O, hicbir şeye muhtac değildir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hicbir şey O ’na denk değildir.” (el-İhlÂs, 1-4)
“Kullarım Sana Beni sorduklarında bilsinler ki, şuphesiz Ben onlara cok yakınım. Bana du ettiklerinde, du edenin duÂsına karşılık veririm...” (el-Bakara, 186)
Âlemlerin Rabbi, vahyedilen kitaplarda kendisini tanıtmasının yanında, insanın yaratılış maksadını, dunya ve Âhiret hayatının mÂhiyetini, din ve hesap gununun ozelliklerini anlatmış; kulları icin hazırlamış olduğu Cennet nîmetlerine ulaşmanın ve insan-ı kÂmil olmanın yollarını gostermiştir. “…Şu hÂlde Benim dÂvetime gelsinler ve Bana îmÂn etsinler ki, doğru yolu bulabilsinler!” (el-Bakara, 186) buyurarak dunya imtihanını kazanmanın ipuclarını vermiş;
“Sizi Bize yaklaştıracak olan, ne servetiniz ne cocuklarınızdır. Ama îmÂn edip sÂlih ameller yapanlar başka, yaptıklarına karşılık onlara kat kat fazlası odul vardır ve onlar koşkler icinde hicbir endişe taşımadan yaşayacaklardır.” (es-Sebe ’, 37) buyurmuştur.
Âlemlerin Rabbi, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de 114 sûre ve 6236 Âyet-i kerîme ile insana hitap etmiş, bir nevî “şahsa ozel mektup” gondererek “Oku!” diye emretmiştir.
Gunde beş kez ezanlarla huzûruna davet etmiş, “Ummu ’l-Kitap” denilen FÂtiha Sûresi ’nde kuluyla gunde kırk kez kulluk ahdini tazeleme hususunda anlaşma yapmıştır.
“DuÂnız olmasa ne ehemmiyetiniz var!” (Bkz. el-Furkan, 77) buyurarak yatarken, otururken, hastayken, uzuntulu ve sevincliyken du yapmamızı/ibadet etmemizi istemiştir.
“Artık siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şukredin, nankorluk etmeyin!” (el-Bakara, 152) buyurarak tefekkur ve tezekkur etmemizi emretmiş; “…Hic bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (ez-Zumer, 9) diye sormuştur...
VERMİŞ OLDUĞU SOZUNU UNUTAN İNSAN Bununla beraber insanoğlunun, yine fıtratından gelen nisyan (unutkanlık) ve gaflet yuzunden gozle gorulur dunyaya ve dunyalık hÂdiselere oncelik verdiği; AllÂh ’a olan ahdini ve Âhireti unuttuğu/gundeminde tutmayı ihmal ettiği acık bir gercektir. Zira Allah TeÂl ’nın “Âdem ’e secde” emrine itaat etmeyerek Cennet ’ten kovulan İblis, insanların sağlarından, sollarından, onlerinden ve arkalarından yaklaşarak onlara sorumluluklarını unutturacağına soz vermişti. Bunu ilk kez, Hazret-i Âdem ’in cocukları HÂbil ve KÂbil ’de goruruz.
Kendilerini bir damla sudan yaratıp şekil veren, maddî-mÂnevî ceşitli nîmetlerle donatan Yaratıcılarına ikramda bulunurken HÂbil koyun suruleri olduğu icin koclarının en iri ve semiz olanını CenÂb-ı Hakk ’a kurban etmiş; KÂbil ise, ciftcilikle uğraştığı icin, şeytanın vesvesesiyle curumeye yuz tutmuş meyve ve sebzeleri kurban olarak takdim etmişti.
Bunun gerekcesini Âlemlerin Rabbi, Kur ’Ân-ı Kerîm ’de şoyle bildirmektedir:
“…Fakat siz dunya hayatını tercih ediyorsunuz.” (el-A ’lÂ, 16)
“Hayır, hayır! Siz carcabuk gecen dunyayı seviyorsunuz ve Âhireti bırakıyorsunuz.” (el-KıyÂmet, 20-21)
“…Siz gecici dunya malını istiyorsunuz. Oysa Allah, Âhireti kazanmanızı ister...” (el-EnfÂl, 67)
“Bu dunya hayatı, ancak oyun ve oyalanmadır. Âhiret yurdu ise, asıl hayattır. Keşke bilmiş olsalardı.” (el-Ankebût, 64)
DUNYA HAYATININ GÂYESİ “Ben insanları ve cinleri ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ez-ZÂriyÂt, 56) buyuran Allah TeÂl ’nın bildirdiğine gore, dunya hayatı, insanın yalnızca AllÂh ’a itaat ve ibadet yaparak sÂlih insan olması icin yaratılmış bir imtihan meydanıdır.
MÂlumdur ki, itaat ve ibadet, yalnızca emredilen rutin ameller olarak duşunulmemelidir. Kişinin sosyal hayatında yapmakla sorumlu olduğu her turlu iş, faaliyet ve duşunceler de itaat ve ibadet icine girmektedir. Nitekim cekirdek bir Âilede konulan en temel kurallar dahî, o Âilenin duzen ve istikrÂrı icin elzem bir hÂle donuşmekte, Âile fertlerinin huzur, mutluluk, başarı, gelişme ve eğitimleri icin onemli bir terbiye mekanizmasına donuşmektedir.
HERKESİN YAPABİLECEĞİ BİR HAYIR VE İBADET VARDIR Âlemlerin Rabbi, kişiye vermiş olduğu halifelik sorumluluğu ile kendisinden dunyada doğru, Âdil ve iyi davranmasını istemiş; bu sorumluluğun gereğine uygun butun davranışlara da ibadet hukmu vermiştir. Tıpkı evinden, eşinden ve cocuklarından sorumlu bir babanın ona gore davranıp calışması, rızıklarını temin etmesi; annenin ihlÂsla cocuklarına ve eşine iyi davranmasının ibadet olduğu gibi… Cocukların anne-babaya itaatleri ve sevgileri başta olmak uzere, birbirlerine merhametle yardım etmeleri, hÂl-hatır sorarak yanlarında bulunmaları, ihtiyac sahibine yardım etmelerinden tutun da yolda adres soran kişiye tarifte bulunmaya kadar hepsi sadakadır. Hatt henuz ağızdan cıkmayıp yapılmasına niyet edilen iyilik ve guzellikler dahî, kayda gecen sÂlih ameller cumlesindendir.
Bunun yanında, Allah ve Rasûlu ’nun oyle mujdeleri vardır ki, kişi yapmış olduğu guzel bir soz ve davranışla, uyurken veya vefat ettikten sonra dahî sevap kazanması mumkundur. İcerisinde bulunmuş olduğumuz rahmet ve bereket aylarında ise, yapılan bir iyiliğe on, yuz, bin kata kadar karşılık verileceği bildirilmektedir. Bu mujdelerden bazıları, Âyet-i kerîmelerde şoyle haber verilir.
“…Hic şupheniz olmasın ki, iyilikler kotulukleri giderir…” (Hûd, 114)
“…Guzel soz; koku yerde sÂbit, dalları gokte olan guzel bir ağac gibidir. (O ağac), Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. (İşte) Allah, oğut almaları icin insanlara boyle benzetmeler yapar.” (İbrÂhim, 24-25)
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- de şoyle buyurmuştur:
“Can taşıyan her varlığa yapılan iyilikte ecir vardır.” (BuhÂrî, MusÂkÂt, 9)
“Bir musluman, AllÂh ’ın rızÂsını umarak Âilesinin gecimini sağlarsa yaptığı harcamalar onun icin birer sadaka olur.” (BuhÂrî, ÎmÂn, 41)
“Her iyilik sadakadır.” (BuhÂrî, Edeb, 33)
“Bir kimsenin Receb Ayı ’nda bir gun oruc tutması, bir senelik oruc tutması gibidir.” (Beyhakî, ŞuÂbu ’l-ÎmÂn, 3801)
“Kim yatağına abdestli yatarsa, o gece bir melek sabaha kadar «Y Rabbi, bu kulunu affet!» diye du eder.” (HÂkim)
“Abdestli yatıp uyuyana kadar Allah TeÂl ’yı anan, uyanana kadar namazda sayılır. Bir melek onun icin ibadet eder. Uyandığı zaman yine Allah TeÂl ’yı anarsa, o melek bu kulun affı icin AllÂh ’a du eder.” (İbn-i HibbÂn)
“Oruclunun uykusu bile ibadettir, sukûtu tesbihtir; davranışlarına kat kat sevap vardır, duÂsı karşılık gorecektir ve gunahları mağfiret olunacaktır.” (Beyhakî, ŞuÂbu ’l-ÎmÂn, V, 421)
“Misafir rızkı ile gelir, giderken ev halkının gunahlarının affına vesîle olur.” (Aclûnî, I, 88)
“İnsan olunce, şu uc ameli dışında butun amellerinin sevÂbı kesilir: Sadaka-i cÂriye, kendisinden istifÂde edilen ilim, arkasından du eden hayırlı evlÂt.” (Muslim, Vasiyye, 14)
“Yedi şey vardır ki, kul vefÂtından sonra kabrindeyken de bunların ecri kendisine ulaşır. Oğrettiği ilim, akıttığı su, actığı su kuyusu, diktiği meyve ağacı, inşaa ettiği mescid, miras bıraktığı Mushaf-ı Şerîf, vefÂtından sonra kendisi icin istiğfar edecek hayırlı evlÂt.” (Beyhakî, ŞuÂbu ’l-ÎmÂn, III, 248)
Kaynak: Seher KUCUK, Şebnem Dergisi, Nisan-2022, Sayı: 206
İslam ve İhsan
Kulluk Nasıl Yapılmalıdır?
Kul Allah'a Nasıl Yaklaşabilir?