İnsan kimdir? Niye varım? Ferdiyet sırrı nedir? Ferdiyet sırrını cozen bir hayatın, en buyuk imtiyaz ve şerefleri o hayatın sahibi ile beraberlik olan bir cemaat oluşturması...İnsan kendisini fark ettiği andan itibaren kim olduğu sorusu ile karşı karşıya kalır. Soru kendisine ozeldir ama bu soruyu onun adına sorup cevaplayan coktur. Bir topluluk icinde yaşamak, bir tarihe sahip olmak, bir coğrafyanın mensubu olmak, bir değer manzumesinin inananı olmak vb. ozel sorusuna cevap arayanın onune konulmuş hazır cevaplardır.
Coğunluk, cevabı kendi aramak yerine hazır cevaplardan birisini tercih etmeyi secer. Neticede hazır cevap, oncekiler ya da başkaları tarafından tecrube edilmiş bir yolculuğun son mola yeridir. Orada kafa ve gonul konforu icerisinde yaşamak varken maliyeti mechul bir yolculuk niye tercih edilmelidir ki?
NİYE VARIM? Maliyeti mechul bir yolculuğu tercih edenler kendileri ile ilgili ozel muratlarını ancak kendilerinin bulacağına inananlardır. Herkes hakkında ozel bir murÂd vardır, cunku herkes biriciktir. Kimse kimseye benzemez. Bu ilk insandan son insana kadar gecerli vÂkıanın aklı başında olana soylediği bir hakikat vardır. Madem herkes ozeldir, herkesin yapması gereken de kendine has olmalıdır.
“Niye varım?” sorusunun hepimizi bağlayan bir cevabı vardır ama bu cevap herkes kadar genel ve yine herkes kadar ozeldir.
Rabbimiz: “İnsanları ve cinleri ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat, 56) buyuruyor. Herkes Rabbimize ibadet icin yaratılmıştır, bu genel cevaptır. Ama ibadetin hayatın her alanını kapsayan geniş manası nazar-ı itibara alındığında herkesin ibadeti kendisi kadar ozel ve kendisi kadar biricik bir mahiyete sahiptir. Bu zahirde herkesle beraber yaptığımız namaz, oruc, hac ve infak gibi ibadetlerde bile gecerli bir keyfiyettir. Kimisinin namazı miractır, kimisininki yuzune fırlatılacak bir pacavradır. Kimisinin orucu kurbiyettir, kimisininki sadece aclıktır.
FERDİYET SIRRI NEDİR? Herkes sureti ve sîreti ile biricikse kulluğunun da hayatta yapacağı işin de kendisine mahsus bir muhtevası olmak iktiza eder. Bu husûsîlik muhteva ve kalite olarak zaten şahit olunan bir hayat gerceğidir. Bu noktada sorulması gereken bunu nasıl tayin ve takdir edeceğimizdir. Şairin: “Hangi suyun sakasıyım?” diye sorduğu soru budur. Bu hayatta neyi, ne kadar ve nasıl yapmamız gerektiği sadece bizim cevaplayabileceğimiz bir soru ise doğru cevabı bulmayı nasıl başaracağız? Madem biriciğiz, biricikliğimizin gerektirdiği o ozel murÂdı nasıl bulacağız? İşte biz bu muammaya “ferdiyet sırrı” diyoruz.
Ferdiyet sırrı, bu kadar insan icerisinde niye artı bir olarak yaratıldığımıza dair sorunun cevabıdır. İnsan niye farklı olduğunu bilmeden ve bulmadan, niye yaratıldığını da keşfedemez. Madem kimseye benzemiyoruz, sorunun cevabı ya da sırrın anahtarı işte bu kimseye benzememekte yatmaktadır. Şahsiyetimiz, karakterimiz, guclu ve zayıf yonlerimiz kendine ozgu algoritması ile aradığımız sorunun cevabıdır.
Soruyu doğru cevaplayan ışıldamaya başlar ve artık başkalarına ilham kaynağı olur. Onları elimizde olmadan severiz. Bakıldıklarında Hakkı hatırlatan bu insanlar haklarındaki muradla buluşmuş, bununla dunyanın uzerine yurumeye başladıkları icin bizi cezbederler. Hak boylelerinden razıdır, insanlar memnundur, dahası o insanlar kendileri ile mutmainlerdir.
Ferdiyet sırrını bulmak bu dunyada neyi, kiminle, ne kadar ve nasıl yapması gerektiğini keşfetmek demektir. İnsan bu uğurda yapacağı uzun, zahmetli ve muhataralı yolculuğun ilk adımında kendisinin diğerlerinden farkını ortaya koyabilmelidir de bunu nasıl yapacak ve daha onemlisi doğru yaptığını nasıl bilecektir?
Artısı ve eksisi ile başkalarından farkımızı tespit edebilmek, biricikliğimizin neye tekabul ettiğini, daha doğrusu hususiyetlerimizle hangi işe koyulmamız gerektiğini cozumleyebilmek oyle kolay bir iş değildir. İnsan bunu herkesle ve her zaman yapamaz. Bunu ancak ruh akrabalarımızla kuracağımız muhabbet temelli bir ilişki ile başarabiliriz.
FERDİYETTEN CEMAATE Ruh akrabalığı, biricikler arasındaki azami muşterekliktir. Bu muşterekliği muhabbet gosterir, yine muhabbet kurar ve yine muhabbet artırır. Birisi ile benzerliğimizi muhabbet bağı kurmadan anlayamayız. Aramızdaki benzerliği sevgide gayret olmadan artıramayız. Sevgide gayret, hakkındaki murÂdı bulma iştiyakıdır. İşte birbirleri ile hal, tavır, himmet ve hissiyat anlamında benzerlerin muhabbet ve gayret temelinde kurdukları topluluklar cemaati oluşturur.
Cemaat ilk bakışta bir hizmet ve hayır organizasyonudur. Kendi hakkındaki murÂdı arayan gonlu ve gayreti guzel insanlar gordukleri ihtiyaclara yetişme, derde derman olma saikiyle harekete gecince ortaya boyle yapılar cıkmıştır. Zahirde boyle gorulecek bu oluşum aslında bir ferdiyet sırrını bulma ve gercekleştirme vesilesidir.
Cemaat, ferdiyetin icinde temayuz ettiği ve kendini gercekleştirdiği bir erdemliler ittifakıdır. Erdem, hakkındaki muradı bulmanın ancak birbirinin elinden ve kalbinden tutmakta gectiğini fark etmekle ortaya cıkmıştır. Kimse tek başına eremez. Kimse kurtuluşunu mustağni kalarak gercekleştiremez.
Eren, dostlarla ermiş; kurtulan, sevdikleriyle birlikte kurtulmuştur. İnsan biricikliğini yalnızken fark edebilir ama biricikliğinin neye tekabul ettiğini ancak cemaatte anlar. Bu acıdan cemaat ferdiyet sırrına ermiş ya da erme cabasındakilerin oluşturduğu bir sîret aynaları carşısıdır. Ferdiyet sırrının bulunup gereğinin yapılmasını sağlayan o aynalar yalan soylemez. Orada kendi hakikatimizi seyreder, buna gore de ne yapmamız gerektiğini keşfederiz.
Kimileri cemaatin ferdiyeti ezen ve biricikliği ortadan kaldıran bir mahiyeti olduğunu iddia eder. Ferdiyet sırrına ermek icin yola cıkmış fertlerin oluşturduğu bir cemaatin boyle bir illetle malul olması eşyanın tabiatına aykırıdır. Cemaat, ya hakkındaki muradı bulmuş ya da bulma yolundakilerden muteşekkil bir hayır topluluğudur. Bu topluluğun temel gayesi Allah ’a kulluk yolundaki herkese uygun bir recete sunmaktır.
İnsan ne icin yaratıldığını kendi ruh akrabaları ile muhabbet ve gayret temelinde buluştuğu bir cemaatte keşfedebilir. Bu gercekleşmiyor, tam tersi kişi biricikliğinin orselendiğini, hatta ortadan kalktığını goruyorsa niyetini tashih etmelidir. Hakkımızdaki muradı aramak diye yola cıkıp menfaatimizin ve nefsimizin goturduğu yere talip olmak niyetimizin sahih olmadığını gosterir. Sahih niyet yolun sonuna kadar muhafaza edilmesi gereken en onemli azıktır. O oyle bereketli bir iksirdir ki yurunen yolu da beraber yurunen refikleri de kendisine tahvil eder.
Beşer icerisinde ferdiyet sırrını en mukemmel şekilde cozen ve bu yuzden de insanlığın efendisi makamıyla taltif edilen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ’dir. O hem goklere yol bulmuş, hem de kendisi olmayı başarmış en guzel insandır. O sadece, gokleri tercih edip ayağını yerden kesmemiş, başka yerlere yuruyenlere yurunecek yolu gostermek icin yerde yurumeyi tercih etmiştir. Yine O, sadece yerde yuruyup nazarını goklerden cevirmeyi de tercih etmemiş, goklerden beslenen o nazarı ile değdiği yere gok aşısı vurma gayreti ile yaşamıştır.
“Konuş bana ey Âişe” ile “Ferahlat bizi ey Bilal” arasında gidip gelmekle oluşan bu hayat ferdiyet sırrını cozen hayattır. O yuzden de HudÂyî Hazretlerinin dediği gibi hepimizin umidi o hayat ve o hayatın sahibi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ’dir: “Acan rÂh-ı tevhîdi/Bulan sırr-ı tefrîdi/ HudÂyî ’nin umidi/Sensin ya Rasûlallah.”
ONUNLA BERABER OLANLAR Rasûlullah Efendimiz ’in ferdiyet sırrını cozerek yaşadığı hayatın en bereketli mahsulu, Kur ’Ân ’ımızda “O ’nunla beraber olanlar” diye taltif edilen sahabi efendilerimizdir. Ferdiyet sırrını cozen bir hayatın, en buyuk imtiyaz ve şerefleri o hayatın sahibi ile beraberlik olan bir cemaat oluşturması ne kadar muhteşem bir hakikattir.
Ferdiyetin kemali maiyetin bereketi ile birleşince ortaya insanlığın yuz akı, kıyamete kadar guzel orneği olacak bir nesil cıkmış, her biri hakkındaki murÂdı bulup hayatın uzerine yurumuş bu mubarek nesil Allah ’ın kendilerinden razı, kendilerinin de Allah ’tan razı olduğu bir hayat ile insanlığın tarihini ve talihini değiştirmişlerdir.
Rabbimiz: “Andolsun ki sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dunyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız” (Enam, 94) buyuruyor. Teker teker O ’na donecek olmak, o tekliğin ve biricikliğin hesabını vermek demektir. Muhasebesini yapamadığımız varlığın hesabını veremeyiz. Benliğimiz en buyuk imkÂnımız ve fakat aynı zamanda en buyuk imtihanımızdır. Onun muhasebesi ferdiyet sırrını gundemimiz yapmak ve Rabbimizin bize hangi murada istinaden bu kadar insan icerisinde artı bir olarak var ettiğini bulmaya calışmakla yapılır.
Ferdiyet sırrını bulmak, niye var olduğumuza dair bize has sorunun bize has cevabını verip ona gore hayatımızın adını koymak, boylece razı olmak ve rızaya ermektir. Sunnet-i Seniyye, bunu başarmış En Guzel İnsan ’ın başarı sicilidir. AshÂb-ı KirÂm bu sicilin hem şahidi hem de en buyuk mumessilidir. Onlar ferdiyet sırrını Rasûlullah Efendimizin maiyetinde keşfetmişlerdir. Yol da yontem de değişmemiştir; ferdiyet sırrını arayan bunu hakkın/hayrın şahidi ve mumessili bir cemaatin maiyetinde bulacaktır.
Ferdiyetten maiyete erişemeyip, benliğini one cıkaranın Âkıbeti “haddini aşan zıddına donuşur” fehvasınca ademiyet yani yokluktur. Var olduk; var edenin hakkı icin varlığın, bu en buyuk nimetin hakkını vermemiz gerekiyor. Cemaat, biricikliğimizi orseleyen ya da ifna eden bir oğutucu değil, ferdiyet sırrını bulacağımız ve gercekleştireceğimiz besleyici ve geliştirici bir vesiledir.
Kaynak: Mehmet Lutfi Arslan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 436
İslam ve İhsan