
Yaratılan ilk varlık, nûr-i Muhammedî olduğu gibi, rûhların yaratılışında da O ’nun rûhu ilktir. Diğer rûhlar, O ’nun rûh-i şerîfinin kadr u kıymetinin bilinmesi icin bir mucevherin mazrûfu kabîlindendir. Bu sebeple Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ’e “Ebu ’l-ErvÂh: Rûhların Babası” denir.
AllÂh TeÂl ’nın, Âdem -aleyhisselÂm- ’a rûhundan uflemesi, temsîlî bir ifÂdedir. Bu, buyuk bir hakîkatin, gelişmesini henuz tamamlamış bir cocuğa anlatıl­masındaki zarûrete benzer bir keyfiyetin eseridir ve CenÂb-ı Hakk ’ın kendisindeki bÂzı husûsiyetleri kuluna onun istîdÂd ve iktidÂrı nisbetinde vermesi demektir.
İnsan, bu nefha ile birlikte Rabbinden aldığı emÂnetin bereket ve iktidÂrı ile Rabbini tanır, O ’na kul olur. EsrÂr-ı ilÂhî ve azamet-i ilÂhiyeye tÂkati nisbetinde vÂkıf olur. Bu vukûfiyetin merkezi ise, kalbdir. Burada kalb, fizikî bir varlık olarak değil, tahassusun merkezi olan bir tecellî mekÂnı mÂnÂsınadır.
Eserde vÂrid olmuştur ki: “Kim kendini tanırsa, Rabbini de tanır!” (Aclûnî, Keşfu ’l-HafÂ, II, 361)
Ebû Hureyre -radıyallÂhu anh- anlatıyor:
AshÂb-ı kirÂm hazarÂtı AllÂh Rasûlu ’ne sordular:
“–Size peygamberlik ne zaman ihsÂn olundu?”
RasûlullÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- cevÂben:
“–Âdem, rûh ile cesed arasında iken...” (Tirmizî, MenÂkıb, 1) buyurdular.
RUHUN MERTEBELERİ
Rûhu iki mertebede mutÂlaa edebiliriz:
Rûh-i sultÂnî: “Emir” Âlemindendir. Bedenden ayrıdır. Bedenle berÂber olması, onun uzerinde tasarrufta bulunması iledir. Bedenin curuyup yok ol­ması, ona tesir etmez. Ancak bu sûretle bedenî arzular uzerindeki tasarrufu nihÂyete erer. Rûh-i hayvÂnî: “Halk” Âlemindendir. Bedenin tum uzuvlarına yayılmıştır. Esas hukumranlığı kan uzerindedir. Merkezi dimağdır. Fiil ve hareketlerin başlangıc noktasıdır. Eğer hayvÂnî rûh olmasaydı, hicbir eser vucûda gelmezdi.
İşte insanın fiilleri, bu sultÂnî rûh ile hayvÂnî rûhun muşterek hasletleri icinde ortaya cıkar.
İNSANIN UC VAZİFESİ
Rûh-i SultÂnî ’ye mÂlik olmak, insanı uc esaslı vazîfeyle mukellef ve bu vazîfeleri îf husûsunda bir iktidÂr ile mucehhez kılar:
Nefsini tanımak; kendi zÂtını ve hakîkatini bilmek,Kendisinin mûcidini bilmek; Rabbini tanımak (mÂrifetullÂh),Mûcidine karşı fakr u zarûretini bilmek; hicliğe vÂsıl olmak.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan