
Hediyelerin en guzeli nedir?
Ey can dostum! Her emrine cÂndan “He!” diye diye,
Hakk ’a kulluk olsun, sana vereceğim hediye!
İcini kaplayan heyecana hÂkim olamayarak, “Sen bu gune kadar benden, kendin icin hicbir şey istemedin” dedi. Ardından, o hep ikrÂm etmiş, hep fedÂkarlık etmiş olan kıymetlisine bir hediye sunmayı murÂd etti.
Niyeti pek guzeldi; lÂkin icini birdenbire nice soru doldurdu: Onun vereceği hediyeden ne olurdu? Ona yaraşır hediyeyi nereden bulurdu? Zaten yıllardır, aczinden kusurundan gayrı bir şeyi olmuş muydu ki vere?
Bir yandan bu sorularla oyalanırken, diğer yandan esaslı bir hediye aradı kendince. En nihÂyet, butun arayanlara ne olduysa ona da oldu ve aradığını buldu!
Bu sırada sorular tekrar hucum etti beynine: Nasıl etsem ki? Nasıl versem ki? Kabul eder mi ki? Beğenir mi ki?
O vakit, bir hadis-i şerif yetişti imdÂdına. SÂlÂt ve selÂm uzerine olan Habîb-i KibriyÂ, alıp vereceğiniz şey bir koyun pacası bile olsa kucumsemeyin, buyurmamış mıydı?! (Tirmizî, Vel 6) Tabii ya… Aslolan candan vermekti. Tertemiz bir niyetle ve sÂfiyetle ikrÂm ederse, elbet beğenilirdi.
Ardından, hediyesini hazırlayıp evindeki en kıymetli kaba koydu. CivÂrındaki diğerleri, onun bu hÂlini gorunce heyecanlandılar ve “Âh!” dediler, “Sanki tek başına vermeyeceksin de hep beraber sunacağız bu hediyeyi. Sendeki şu heyecan bizi de işte boyle sarıverdi. Bu gece belki de uyku tutmaz gozlerimizi.”
HEDİYELERİN EN GUZELİ
Boyle dediler demesine ya, bir sure sonra her biri uykuya dalıverdiler. Etraf sessizliğe burununce, bizimki başladı kendi kendine soylemeye:
-Sen, veren elsin. Zaten hep ikrÂm etmektesin. İşte bu sebeple, sana hediye sunmak hic kolay değil. Duydum, vaktiyle bir Âşık, mÂşûkuna ayna hediye etmiş. “Senden guzelini bulamadım, bak aynaya gor kendini” demiş. LÂkin kendin aynaların en guzeli iken sana ayna ile gelmek bence abes. Sana, seni sevindirecek bir hediye vermektir bendeki heves. O halde dedim, o sevgili Peygamberin kokusu ile geleyim. Sen gibi saf gonullu birine, sÂfiyetle, icinde saf gul bulunan yağdan ikram edeyim. Ve diyeyim ki “Bu verdiğim, en guzeli değildir; fakat elimde bundan guzeli yoktur. Kabûl buyur.”
Konuşması gittikce mırıltıya donuştu ve daha fazla dayanamayıp o da uyuyakaldı. İşte tam bu sırada etrafa tatlı bir ses yayıldı:
-Ey kardeşim! Bilirim, niyetin bir sunneti ihy etmek, gonlumu sevindirmektir. LÂkin senden Allah icin hizmet ve ibÂdet etmen dışında bir şey beklemem.
Şunu iyice bil ki takdîre itiraz etmeyi kesip hakkıyla teslim olduğunda, isyÂnı terk edip sukûnetle dolduğunda, hamlıklarından sıyrılarak olgunlaşıp kemÂl bulduğunda sevinirim. Zaman kaybettiren, luzumsuz yere dilini ve gonlunu meşgul eden sorulardan, gaflete, karamsarlığa ve nisyÂna suruklemesi muhtemel kaygılardan kurtulduğunda sevinirim. Bir gul olsam, kendi dalım, kendi yaprağım ve kendi toprağım icin hicbir şey istemem. Nefsinden yana hurriyete kavuşursan, hakikat goğunde fitne ve fesat prangasından ÂzÂd, kanat cırpıp ucarsan sevinirim. HÂkîkatli bir mu ’min olduğunda, ilmi giyinip irfÂnı kuşandığında, hizmet meydanlarında ihlÂsla koşturduğunda sevinirim.
HİC YANILTMAYAN REHBERLİK
Yine iyice bil ki Kur ’an ve sunnetin hic yanıltmayan rehberliğiyle yuruyup yol aldığında, iki cihÂnını sevince gark edecek hayırlara ulaştığında, secdene huşû, rukûna hudû kattığında, namazın on iki farzını, on iki hayat dusturu olarak hayÂtına aldığında sevinirim. Kalbini mu ’minlerle kardeşliğe alıştırdığında, hayrını diğer kardeşlerinin hayrıyla yarıştırdığında, kararlılık ve ciddiyetle vakte riÂyetkÂr, hÂlisÂne niyetle her dÂim hayra talepkÂr olduğunda sevinirim. Ben senin o bir lokmacık canını CÂnÂn ’a bağladığın, sadece gunahlarına değil, sevaplarına da ağladığın, haksızlıklar karşısında cesurca şÃ‚hlandığın gun sevinirim. Bir tek satırların değil, sadırların da okuru olduğun, bir mahzûnun, bir mahrûmun sessiz feryÂdını duyduğun, dinlenirken bile tefekkure ve duÂya durduğun gun sevinirim.
Cennete lÂyık hÂle gelişin, kendini Hak ’ta kaybedişin, vaktini, malını, mulkunu, varını, yoğunu Allah icin fed edişinle sevinirim. Umitsizlikten kurtulup kuvvet buluşunla, kÂrda karar kılıp zarardan korunuşunla, lÂfta değil, icraatta kul oluşunla sevinirim. Başka bir şey değil, Hak karşısında her dÂim mertce “He!” diyen, hayırlı bir kul olmandır, beni sevindirecek en guzel hediyen.
SEVİNİRİM CAN KARDEŞİM!
Cıkmaz sokaklarda kaybolmaz, heves fırtınalarında savrulmaz, hırs bataklığında boğulmazsan; şerrin zıddı, nefsin seddi olursan sevinirim. Ceddini tanır, haddini bilir, hudûdunu korursan; mutsuza umut, culsuza caput olursan sevinirim. RÂbıtanı kuvvetli, rahmetini şiddetli, duruşunu heybetli bulursam sevinirim.
Beş kuruşa tamah etmediğini, elini taşın altından cekmediğini, canını CÂnÂn ’dan ustun bilmediğini gorursem sevinirim. MisÂli ecdÂdında, visÂli feryÂdında, usulu Habîb-i Kibriy ’da ararsan sevinirim. Sofranda kanaat, elinde zanaat, tavrında şecaat seyredersem sevinirim. HÂlinde sunnet, kalbinde ummet, vucûdunda Âfiyet olursa sevinirim.
Sevinirim can kardeşim! Vereceğin hediyeden ziyÂde, geleceğin seviyeyle sevinirim. Cennet karşılığında Hakk ’a yapacağın comertce odemeyle sevinirim. Ayrık otlarını kapından temizleyişin, taptaze fidanlar dikişin, sadakalar biriktirişin, selÂmete erişinle sevinirim.
Kendini unutturmaz, kalbinde kin bulundurmaz, uyuşuk ve Âtıl durmazsan, uyanık olman gereken saatte uyumazsan sevinirim. Sıcakta serin, soğukta sıcak isterim diye tutturmaz, yağmurda da camurda da yolundan kalmaz, yaramaz ve yara olmazsan sevinirim. Duz yolda şaşan değil engeller aşan, mÂzeret sunan değil, cozum bulan olursan sevinirim.
"SANA VERECEĞİM HEDİYE"
Gozlerini actığında sabah ezanları okunuyordu. Once şaşkınlıkla ruyÂsını, o guzel sesin, o hakikatli sozlerin kime ait olabileceğini duşundu. Sonra tatlı bir tebessum yayılıp yuzune, tabii ya, dedi, bu ses ancak hakikatli ve kıymetli bir dosta ait olabilir. Boyle sozleri ancak, dostluğu Allah rızÂsı icin olan biri soyleyebilir.
Şimdi daha fazla gecikmeyip gideyim de diyeyim ki “Ey can dostum! Her emrine cÂndan “He!” diye diye, Hakk ’a kulluk olsun sana vereceğim hediye! Âmin.
Kaynak: Neslihan Nur Turk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 362
İslam ve İhsan