
Allah ’a yakınlığın dereceleri nelerdir? Kulun Rabbiyle buluşmasının diğer bir ifadeyle O ’na kurbiyyetinin (yakınlığının) uc mertebesi.İnsana yapılan en şerefli hizmet, onu Allah ile buluşturmaktır. Bu buluşmanın onundeki engellerin kaldırılması ve perdelerin acılması, bir cihad / mucÂhede faaliyetidir.
ALLAH ’A YAKINLIĞIN UC DERECESİ Kulun Rabbiyle buluşmasının diğer bir ifadeyle O ’na kurbiyyetinin (yakınlığının) de mertebeleri vardır:
İman mertebesi İslÂm mertebesi ve İhsan mertebesi İman Derecesi Bu mertebelerin de kendi icinde sayısız dereceleri vardır. Taklid-i imandan tahkik-i imana yolculuk şuur ve uyanıklık boyutumuzu gercekleştirmektir ki her kemÂlin (olgunluğun) zemininde boylesi bir iman vardır. Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin “İman yetmiş kusur şubedir” sozu, imanda hem yatay gelişmenin hem de dikey derinleşmenin cok boyutluluğuna işaret eder.
İslam Derecesi İslÂm mertebesi de gerek fert planında ve gerekce ictimÂî planda İslÂmın ibÂdet, muamelÂt ve ahlÂk alanına dair cercevesini ortaya koyar. Bu alan, bir anlamda Âlem-i şehÂdetin (duyularla idrak edilen şu varlığın) Hakk ’ın rızası olcusunde nizam ve intizama sokulmasını ifade eder. Şahsiyetimizin gorunen her boyutu, İslÂm boyasıyla guzelleşir ve kemÂle erer. Bu surec de kolay bir surec değildir. Guzelleşmenin (cemÂlin), olgunlaşmanın (kemÂlin) ve kulluk sorumluluklarında rıza cercevesinin yakalanmasının da nihÂî sınırlarını koymak imkÂnsız gibidir. Bu yonuyle son nefese kadar devam eden bir gelişim ufku onumuze konulmaktadır.
İhsan Derecesi İhsan mertebesi ise uc boyutlu bir şuur ve pratik istemektedir. Allah ’ın murakabesinde olduğumuz şuurundan, O ’nu her şeyde hissetme, gorur gibi olma seviyesine (muşÃ‚hede) erişme ve oradan da imkÂn ve iktidarı nispetinde tum yaratılmışlara en guzeli ve en iyiyi ulaştırma ve hatta onları da en guzele taşıma misyonudur ki bu surecin de kişiden kişiye değişen renkleri, derinlikleri ve buutları vardır.
Bu sureclerin gerek kendi şahsımızda teşekkul ve tekÂmulu ve gerekse başkalarına taşınması ve yaşatılması, Kur ’Ân-ı Kerim lisanında cihÂd ve mucÂhede kavramlarıyla ifade edilir. Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem ’in bu surecleri nasıl ve hangi vasıtalarla yonettiği hususu, gunumuz davetcileri icin son derece onemli bir bilgi ve orneklik kaynağıdır. Bu yonuyle siyer-i nebî vazgecilmez muracaat kaynağımızdır. O ’nun hayatına baktığımızda ornek alacağımız cok sayıda usul ve usluptan bahsetmek gerekeceği acıktır. Biz burada onun Kur ’an ’la cihadına yer vereceğiz. Rabbimiz Habibine hitaben şoyle buyurur:
“(Ey Resûlum!) İnkÂrcılara boyun eğme, bu Kur ’an ’la onlara karşı buyuk bir cihad başlat!” (FurkÂn; 52)
“Şuphesiz bu Kur ’an en doğru olana iletir; dunya ve Âhiret icin yararlı işler yapan muminlere, kendileri icin buyuk bir mukÂfat olduğunu mujdeler.” (İsrÂ; 9)
PEYGAMBER EFENDİMİZ ’İN EN BUYUK MUCİZESİ Peygamberler mucizelerle desteklenmiş secilmiş kullardır. Allah Rasulu Efendimizin en buyuk mucizesi ise Kur ’an ’dır. Diğer perygamberlerin elinde zuhur eden mucizeler hissî (gozle gorulen) mucize olması sebebiyle sadece kendi donemlerindeki insanlar uzerinde belli olcude etkili olmuşlardır. Efendimizin mucizesi ise kelÂm ve mÂn mucizesi olan Kur ’an ’dır ki kıyamete kadar tesiri devam edecektir. İşte Yuce Rabbimiz Habibine bu mucizeyi kullanarak insanları Hakk ’a davet etmesini emretmektedir. O ’nun hayatında bunun cok sayıda orneğini gormek mumkundur. Yazımızın sınırları icerisinde biz birisine yer verebileceğiz:
İslam davetinin fert fert yayılmaya başladığı ve Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Hamza ve Hazret-i Omer gibi toplum tarafından saygı duyulan kimselerin İslÂm ’a girmesi uzerine iyice telÂşa kapılan muşrikler, bir toplantı yaparak bu gidişÃ‚tın onunu alabilmek icin cÂreler duşunurler. Allah Rasûlunu davasından vazgecirmek icin kendilerince en bilge olarak bildikleri Utbe bin Rebîa ’yı kendisine gonderme kararı alırlar. Utbe de bu kararı kabul ederek Habibullah ’ın yanına varır ve ictenlikle nasihatler eder ve hatta bir takım teklifler sunar. Sozlerini bitirinceye kadar Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem onu sessizce dinler ve sonra da ona kunyesiyle hitap ederek:
“Ey Ebu ’l-Velîd! Soyleyeceklerin bitti mi?” diye sorar. Utbe:
“Evet!” deyince RasûlullÂh sallallahu aleyhi ve sellem:
“Şimdi de sen beni dinle!” buyurur ve besmele cekerek Fussilet sûresini okumaya başlar. Secde Âyeti olan 37. Âyeti de okuyup secde ettikten sonra:
“Ey Ebu ’l-Velîd! Okuduklarımı dinledin. Artık işte sen, işte o! Karar senin” buyurur.
Utbe kalkıp arkadaşlarının yanına donerken, onu goren muşrikler:
“Vallahi Ebu ’l-Velîd gittiğinden cok farklı bir yuzle geliyor. HÂli cok değişmiş?” dediler. Yanlarına geldiğinde heyecanla:
“Ne oldu, anlatsana?” dediler. Utbe:
“Vallahi, oyle bir soz dinledim ki şimdiye kadar bir benzerini hic işitmemiştim. O ne şiir, ne sihir, ne de kehÂnettir! Muhammed:
“HÂl gerceği kabulden yuz ceviriyorlarsa, onlara de ki: «Ben sizi Âd ve Semûd kavimlerini yıldırım gibi carpan korkunc azabın sizi de carpabileceği gerceğine karşı uyarıyorum!” (Fussılet 41/13) dediği zaman, daha fazla okumasın diye elimle ağzını tutarak, susması icin akrabÂlığımız hakkı uzerine yemin ettim. Muhammed ’in soylediği her şeyin aynen vukû bulduğunu bildiğim icin uzerimize azÂb ineceğinden korktum.
Ey Kureyş cemaati, gelin beni dinleyin! onu kendi işiyle baş başa bırakın, aradan cekilin! Eğer onu Araplar oldururse, sizden başkası vÂsıtasıyla kendisinden kurtulmuş olursunuz. ŞÃ‚yet Araplara hÂkim olursa, onun hÂkimiyeti sizin hÂkimiyetiniz, onun kudret ve şerefi sizin kudret ve şerefiniz demektir. Boylece Muhammed sÂyesinde insanların en mutlusu olursunuz!” dedi. Kureyşliler:
“Ey Ebu ’l-Velîd! O seni de diliyle sihirlemiş!” deyince Utbe:
“Benim fikrim budur. Siz nasıl istiyorsanız oyle yapın!” karşılığını verir.1
Allah Rasûlunun sozlu davet metodunda Kur ’Ân-ı Hakîm ’in hikmet dolu mesajlarını doğrudan kullanması, İslÂm davetini onemseyen herkesin uzerinde dikkatle durması gereken bir konudur. Gonulleri ilahi kelamla buluşturmak, fıtrata doğrudan dokunmaktır. Onemli olan ilahi kelamla gonuller arasındaki perdeleri aralayabilmektir. Şu Âyet-i kerime, ilahî kelamla buluşmaya fırsat ve imkÂn oluşturmanın kişiliklerin donuşumunde etkili olacağına dikkat cekmektedir:
“Eğer muşriklerden biri senden korunma isterse, Allah ’ın sozunu duymasına fırsat vermek icin onu koruma altına al; sonra onu kendi guvenlik bolgesine ulaştır.” (Tevbe; 6)
Kur ’Ân-ı Kerim, asr-ı saadetten gunumuze kadar devam edegelen İslamlaşma faaliyetlerinde gerek tilavetiyle ve gerekse muhtevasıyla nice gonullerin acılmasına doğrudan vesile olmuştur. Bu itibarla bugun gayr-ı Muslimlere İslam ’ın tebliğinde ve Muslumanların İslam ’ı daha guzel yaşamalarına vesile olacak irşad faaliyetlerinde Kur ’an-ı Kerim mucizesine daha cok yonelmek, hic şuphesiz nice gonullerin Hak ve hakikatle buluşmasına vesile olacaktır.
Dipnot: 1) (İbn-i HişÃ‚m, I, 313-314; İbn-i Kesîr, el-BidÂye, III, 111-112)
Kaynak: Adem Ergul, Altınoluk Dergisi, Sayı: 437
İslam ve İhsan