Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Aclık kapısını calın!” buyurmuştur. Nerede aclık varsa, hakikat orada ortaya cıkar.Rabbul-Âlemin ’e daim olan ihtiyacımızı ve bağımlılığımızı bilmek icin dunyaya geldik. Kalbin hasret ve niyaz ateşine yanması, arayış iştiyakına duşmesi icin, kendi eksikliklerimizi, yetersizliğimizi, sınırlarımızı, başarısızlıklarımızı, kusurlarımızı tanıyıp kabul etmek icin, hayat suyu icmek ve gok sofrasında yemek icin bu dunyaya geldik.
BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM? Allah TeÂl insanı yaratırken ona kendisini tanıma ihtiyacı vermiştir. Âdemoğlu, ilahî şuur ihtiyacı icerisindedir; kalp gozuyle gorme, ahiretin tatlı kokusunu icine cekme, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sesini yeniden duyma, asıl yuvasına donme ihtiyacı icindedir. Bu, ruhun en buyuk ozlemidir. Bu, bizim ozumuzdur. İnsanın dunyevî varlığında, ebediyet, olumsuzluk ve sonsuzluk icin bir arzu, ozlem ve iştiyak vardır. Butun mahlûkattaki ozlemlerin en buyuğu budur ki onlar ruhlar Âlemini, “Kalû bel” meclisini ozlemektedirler. Onların bu hali ZÂt-ı İlÂhî ’de bir zamanlar kaybettiğimiz cennete olan iştiyakı temsil etmektedir.
Bu dunyaya doğunca insanda ihtiyac ve aclık doğar. Kişi dunyadan kopabildiği olcude hakikate olan ihtiyacı, hasreti ve susuzluğu artar, Âhireti ozler. Aclık gonuldeki kiri-pası yakar eritir, Zu ’l-CelÂl ve ’l-İkram ’a giden tıkalı yolları acar.
CenÂb-ı Hak, insanı, O ’nu arzulaması, O ’na kavuşmayı istemesi icin yarattı. İnsan O ’na ihtiyac duyma toprağıyla orulmuştur. Bu nedenle insan tamamıyla ihtiyac ve acz dolu bir mahlûktur. Allah TeÂl insanı evsiz, yonsuz, istikrarsız yarattı; ta ki insan asıl vatanı, kaybettiği saflığını, varlığının koklerini arasın. İnsanı unutkan, bilincsiz, cahil olarak yarattı; ta ki hatırlamaya, uyanmaya ve gormeye calışsın. Allah insanı susuz ve ac yarattı; ta ki susuzluğunu Âb-ı hayat ile dindirmeyi ve ruhu gıdasını arasın. Allah insanı ayrılık sancısıyla yarattı; ta ki Rabbine kavuşmayı arzulasın. Allah insanı guvensiz, muhtac yarattı; ta ki huzur, emniyet ve selamet arasın.
İnsanın hakikî hali; Tek ve YegÂne ’ye şiddetle ihtiyac duyması ve Zu ’l-CelÂl ve ’l-İkrÂm olan Allah ’ı aramasıdır. Bahaeddin Veled Hazretleri şoyle diyor: “Aramanın hatırı olmasa, olmuş olurdum.” Hz. MevlÂn şoyle tavsiye buyuruyor: “Allah sana ne arıyorsan onu verecektir. Ne arzu ediyorsan o olursun. Kuş kanatlarıyla ucar, ama mu ’min arzularıyla ucar.”
Muhtac oluş her şeyin kokudur. Once ihtiyac gelir. İhtiyac insanoğlunun en temel niteliğidir. İhtiyac gozuyle aramalıyız. Sonra sevgi buyuyebilir, hikmet buyuyebilir. Sehl bin Abdullah Tusterî şoyle buyuruyor: “Bu yola nazar kıldım ve kalp gozumu hakikatlere yonelttim. İhtiyactan daha yakın bir yol ve iddialarda bulunmaktan daha kalın bir perde goremedim.”
NE DİYORSUN? Ahmed Şem ’Ânî de şoyle buyuruyor: “İblis ’in yoluna bak. İddialarda bulunmaktan başka bir şey gormeyeceksin. Sonra Âdem ’in yoluna bak. İhtiyactan başka hicbir şey gormeyeceksin. Ey İblis! Ne diyorsun? ‘Ben ondan hayırlıyım. ’ (Araf 7/12) Ey Âdem! Ne diyorsun? ‘Rabbimiz! Nefsimize zulmettik. ’ (Araf 7/23)”
BU GECE KARANLIĞINDA NE ARIYORSUN? Bu dunya, hayatın esrarını arama atolyesidir. Bilmeyi arzulamak, aşkı arzulamaktır. Ancak arayışın iştiyakı derecesinde gizli ilÂhî tatminleri bulabiliriz. MevlÂn Hazretleri şoyle bir kıssa nakleder: ''Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı cıktım. Kırlarda geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gordum. ‘Bu gece karanlığında ne arıyorsun? ’ diye sordum. Adam: ‘İnsan arıyorum. ’ diye cevap verdi. Ona dedim ki: ‘Yazık, boşuna yoruluyorsun... Ben yurdumu terk ettim de yine onu bulamadım. Git evine... Yat, rahatına bak. Nafile arıyorsun, onu hicbir yerde bulamayacaksın! ’ Adamcağız acı acı baktı: ‘Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama yine de aramaktan zevk alıyorum. Onun hasreti bile bana zevk veriyor! ’ dedi.”
BÂyezîd-i BistÂmî Hazretleri: “Kırk yol boyunca Allah ’ı aradım ve bu zamanın sonunda gozlerimi acınca gordum ki meğerse aslında beni arayan O imiş” der.
GIDASI ACLIK OLANLAR Âşığı sıradan insanlardan ayıran en onemli ozellikler ihtiyac, arzu, arama, hayret ve ozlemdir. Evliyalar ve Âşıkların aldığı zevk aclıktan gelir. Asla doymazlar ve tatmin olmazlar. Aclık onların gıdası olur. Rastgele bir adam kendisiyle doludur ve kendisi dışında olanları hissetmez. Kendi egosundan sarhoş olmuştur.
Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: “Aclık kapısını calın!” buyurmuştur. Nerede aclık varsa, hakikat orada ortaya cıkar. Aclık sahteliği soyup atar, perdeleri kaldırır, manevî hazımsızlığı, can sıkıntısını, endişeleri giderir. Aclık butun manevî hastalıklarımıza şifadır. Butun sıkıntı, bunalım, belÂ, depresyon ve korkularımıza dermandır. Aclık, yaratılanların Yaratıcılarına olan ihtiyaclarını artırır, gunahları temizler ve HÂlik-ı Zu ’lcelÂl-i ve ’l ikram ’a giden yoldaki engelleri kaldırır.
MevlÂn Rumî ’nin deyişiyle: “Aşığın gıdası, ekmeksiz ekmeğe Âşık olmaktır. Aşkında doğru olan kişi. Varlığa bağlanmaz. Âşıkların varlıkla işi yoktur.”
“Gercekten aclık ilacların sultanıdır. Aclığı ruhuna yerleştir; onu hor gorme. Aclık hoşa gitmeyen her şeyi hoş hale getirir, fakat onsuz, tum guzel şeyler geri cevrilir.”
İnsan aclık yaşamazsa Allah ’ın lutuf ve nimetlerinin farkında varamaz. Aclık kapasının eşiğine gelmeden kalp gozu acılmaz. İnsan aczini, fakrını ve caresizliğini anlamadan, gorunmeyen ihtiyac gozleri acılmaz. İnsan varlık colunde utanc duymadan, yuzu kızarmadan, cekinmeden, hakiki insanlığı nasıl olur da bulabilir? İnsan, CenÂb-ı Rabbû'l-Âleminin huzurunda acziyetini ve hicliğini idrak etmiyorsa, şiddetli bir arzu, yakıcı bir ozlem, yoğun bir iştiyak duymuyorsa ve CemÂl-i İlÂhî karşısında hayret, şaşkınlık ve merak duymuyorsa hakiki kulluğa sahip olmayacaktır.
Gunumuzun modern toplumlarında Hakikat ’e susamışlığa buyuk hasret var. İnsan artık Rabbinin cağrısına sağır. İlÂhî duyguları nasır bağlamış, ilÂhî mevhibelere susamayı unutmuş, idraki korelmiş. “Su soruyor: Benden icecek yok mu?” Butun nefsÂnî marazların şifası Allah ’a olan ihtiyacımızı, hasretimizi acığa cıkarmakta yatıyor. İhtiyac olmaksızın Allah hicbir şey vermez. Aslen var olan yegÂne ihtiyac Allah ’ı aramaktır.
Hakikate olan ihtiyacımızı artırmaya calışmalıyız. İlahi hassasiyetimizi artırmaya gayret etmeliyiz. İlahi şuursuzluğu kaldırmaya gayret etmeliyiz. Teslimiyet, itaat, ibadet ve infakta bulunan neşeyi, zevki, hazzı ve muhabbeti kazanmaya gayret etmeliyiz. Kaybettiğimiz tevazu, şefkat, merhamet, hay duygularını yeniden kazandırma cabasında olmalıyız. Kalplerimizdeki ezelî nur hazinesini yeniden keşfetmek cabasında olmalıyız.
Hidayet nurunu almak icin ilahi susuzluğumuzu arttırmalıyız. En cok da Murşid-i Ekber olan Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ’e muhabbet duymalıyız, cunku makamımızı gercek bir mumininkine yukselten ilÂhî susuzluğun hissiyatıdır. Hazreti Mevlana ’nın dediği gibi: “Aşk nedir? Mukemmel bir susuzluk.” “Suyu aramaya verdiğin zamanı azalt da susuzluğunu artırmaya bak! O zaman su, ustunden altından fışkırıp akacak!”
Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 437
İslam ve İhsan