
İslam ’da umitvar olmak vardır, umutsuzluğa yer yoktur.Âhiret inancından mahrum olanlar, olumu bir yok oluş olarak gorduklerinden, ona yaklaştıklarını hissettikleri zaman ya rûhî buhranlara suruklenmiş ya da olumu unutturacak sahte tesellî arayışlarıyla sefahat ve taşkınlıklara dalmışlardır.
UMİTVAR OLMAK LAZIM HÂlbuki Âhiret inancı, mu ’minleri dunya hayatında umitvar olmaya sevk eden en muhim Âmillerden biridir. Zira olum bir yok oluş değil, esas ve sonsuz hayata doğuştur. Ayrıca bu dunyadaki her fiil, Âhirette mutlaka karşılığını bulacaktır. Zulumler, zÂlimlerin yanına kÂr kalmayacak; yapılan hicbir iyilik ve fedÂkÂrlık da mukÂfatsız bırakılmayacaktır.
Hatt İslÂm ’ın kotuluklere ancak misli kadar cezÂ, iyiliklere ise on katından yedi yuz katına kadar ecir vaad etmesi de mu ’min gonuller icin buyuk bir umit, ferahlık ve huzur kaynağıdır.
Bu mÂnÂda kul, bu imtihan yurdunda, elindeki her turlu imkÂnla Âhirete hazırlık yapmalıdır. Hicbir şart onun, ecir ve sevap kazanmasına mÂnî değildir.
İslÂm ’ın aşıladığı umidin zirvesi, şu hadîs-i şerîfte gorulmektedir:
“KıyÂmet kopuyorken bile, elinde bulunan fidanı dik!” (Ahmed, III, 183, 191)
Bir fidan belki yıllar sonra ağac olur ve meyve verir. Fakat işlediği amelin, kalbindeki niyete gore değerlendirileceğini bilen bir mu ’min; hicbir zaman hayata kusmez, yılgınlığa duşmez, gayreti elden bırakmaz.
İyimserlik prensibi, Muslumanı dÂim zinde, gayretli, metÂnetli ve dinamik tutar. En ağır şartlar altında dahî Muslumanlar, gelecekten umitvar olurlar. ZÂhiren buyuk yıkım ve kayıplara uğrasalar dahî, iclerindeki îman, onlara Âdeta yeniden kullerinden doğarak ayağa kalkma azim ve heyecanı bahşeder.
Bu hususta ilÂhî ve nebevî mujdeler de umit aşılayıcıdır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“…Yeryuzune sÂlih kullarım vÂris olacaktır.” (el-EnbiyÂ, 105)
Nitekim batıdan Haclı seferleri, doğudan Moğolların istilÂlarıyla buyuk felÂketlere mÂruz kalan İslÂm dunyasından, istikbÂle umitle yuruyen bir Osmanlı cınarı doğmuştur. Yine Edebali silsilesinin terbiyesinde, ilim, irfan ve îmanla yoğrulan Osmanlı, Peygamber sallÂllÂhu aleyhi ve sellem Efendimiz ’in:
“İstanbul elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne guzel kumandan, onu fetheden asker ne guzel askerdir!”[1] mujdesine nÂil olmak icin umitle gayret etmiş ve Avrupa ’nın ortalarına kadar İslÂm ’ın hÂkimiyetini genişletmiştir.
Yine, komunizmin 80 yıl boyunca Âdeta silindir gibi ezip gectiği ulkelerde İslÂm ’ın nûru yeniden neşv u nem bulmaya başlamıştır.
Bugun de İslÂm Âleminin icinde bulunduğu zor şartlara rağmen bizlere duşen vazife, Musluman ecdÂdımıza yakışan nesiller olup onların bizlere miras bıraktığı “Kızıl Elma” idealini, gonullerimizde her dÂim canlı tutmaktır. Roma ’nın fethi, İslÂm ’ın gece ve gunduzun ulaştığı her yere ve eve ulaşacağı[2] ve AllÂh ’ın nûrunu tamamlayacağı[3] gibi mujdelerle, umitvar bir şekilde, elimizden gelen gayreti gostermektir.
Unutmayalım ki esas hayat Âhirettir. Âhiret hususunda ise, muttakîler ve AllÂh ’ın dostluğunda mesafe katedebilenler icin, umitsizliğe asl yer yoktur.
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“...Sabret! Âkıbet (hayırlı netice ve kazanc) muttakîlerindir.” (Hûd, 49)
“Bilesiniz ki, AllÂh ’ın dostlarına korku yoktur; onlar uzulmeyecekler de.” (Yûnus, 62)
Dipnotlar:
[1] Ahmed, IV, 335; HÂkim, IV, 468/8300. [2] Bkz. Ahmed, IV, 103. [3] Bkz. es-Saff, 8; et-Tevbe, 32.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkur Ufku, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan