
Her insan hata yapar mı? Hata yapmak normal midir? Şeytanın yoldan cıkartan telkinleri nelerdir? İman ve kufur alametleri.Umit, insanın kuvve-i mÂneviyyesini takviye ederek onun hayat enerjisini, şevk, gayret ve azmini artırıcı bir tesire sahiptir.
HER İNSAN HATA YAPAR MI? İnsan, hata yapabilir. Tabiatındaki “nisyan / unutma” vasfından dolayı, zaman zaman esas var oluş gÂyesi olan kulluktan uzaklaşabilir. Bu noktada İslÂm ’ın telkin ettiği “rec” yani AllÂh ’ın af ve merhametine kavuşma umidi devreye girmezse, bu uzaklaşma gitgide artarak, insanı geri donuşu olmayan bir yola sokabilir. AllÂh ’ın rahmetinden umit keserek ye ’se kapılan insan da, iblis gibi ilÂhî rahmetten kovulur.
Nitekim “iblis” kelimesinin, “umitsizlik” mÂnÂsına gelen “iblÂs” masdarından geldiği, kÂmuslarda ifade edilmektedir.[1]
CenÂb-ı Hakk ’ın rahmeti, gazabını gecmiştir. O U tevbeleri kabul eder. AzÂbı tehir eder, hemen cezalandırmaz, kula hÂlini ıslah edebilmesi icin muhlet verir, sabır ve hilm sahibidir.
Bu sebeple, kulun kendi Âkıbeti icin umitsizliğe kapılmasına hicbir sebep yoktur. Hadîs-i şerîfte 100 cinayet işlemiş bir kulun dahî, tevbe sayesinde ilÂhî affa nÂil oluşu bildirilmiştir.[2]
Ebû Saîd bin Ebu ’l-Hayr ’a Âit olmasına rağmen, his ve fikir dunyasına uygunluğu sebebiyle zaman icinde MevlÂn Hazretleri ’ne izÂfe edilmiş bulunan şu rubÂî de İslÂm ’ın en gunahkÂr insandan bile umit kesmeyip ona dahî ebedî kurtuluşu icin bir cankurtaran simidi attığını ne guzel ifade eder:
“Gel! Gel! Ne olursan ol, yine gel.
KÂfir, mecûsî veya putperest olsan da gel.
Bizim dergÂhımız (olan İslÂm), umitsizlik dergÂhı değildir.
Yuz kere tevbeni bozsan, yine de gel.”
İslÂm ’ın bu nevi musÂmahakÂr davetleri, artık ebedî kurtuluş umidini yitirmiş mucrimlere Âdeta bir can suyu vermek icindir. Dolayısıyla bu tarz rahmet ve umit davetleri, insanın nefsi icin bir tembellik mÂzeretine veya şeytanî bir vesvese malzemesine donuşturulmemelidir.
ŞEYTANIN YOLDAN CIKARTAN TELKİNLERİ Zira İslÂm ’ın telkin ettiği umit ve iyimserlik; ihtiyatlı, dengeli ve îtidÂl uzere bir kulluk gayretini gerektirir. Zira insanları ayartıp yoldan cıkarmak icin yemin etmiş olan şeytan;
“–Nasıl olsa Allah Ğafûr ve Rahîm ’dir. Sen şimdi nefsÂnî arzularını tatmin etmeye bak, sonra tevbe edersin!” şeklinde, rûha zehir sacan telkinlerde bulunabilmektedir.
Nitekim Âyet-i kerîmede:
“…Şeytan sizi AllÂh ’ın affına guvendirerek kandırmasın!” (Lokman, 33) buyrulmaktadır.
Yine Âyet-i kerîmelerde, “umniyye ve emel” adıyla anılan temelsiz umitler, ici boş kuruntular ve ham hayallerin; insanı gaflete surukleyip oyaladığına ve hakikî îman ve takvÂdan uzaklaştırdığına dikkat cekilmektedir.[3]
Mesel yahudîlerin; “Bize Cehennem ateşi, sayılı gunler dışında dokunmayacak!” şeklindeki hayal ve kuruntuları da bunlardan biridir.[4]
MUSLUMANLARIN GAFLET LAKIRDILARI Yine gayret-i dîniyyeyi elden bırakıp rehÂvete kapılan bazı Muslumanların soyleyegeldikleri;
“–Beni şeyhim kurtarır…”
“–Benim babam hacı, dedem muftu…”
“–Benim kalbim temiz... Dolayısıyla Allah beni cezalandırmaz.” gibi gaflet lÂkırdıları da bu kabilden, temelsiz umitlerdir.
Demek ki; recÂ/umit duygusu, havf/korku duygusuyla dengelenmelidir. Mu ’minin kalbi dÂim “beyne ’l-havfi ve ’r-rec” yani AllÂh ’ın rız ve muhabbetinden mahrum kalma korkusu ile ilÂhî rahmete nÂil olma umidi arasında bir teyakkuz hÂlinde olmalıdır.
Havf/korku; insana bir takv hassÂsiyeti ka­zandırıp onu aşırılıktan ve azgınlıktan korumak icin ge­reklidir. Yine bu korku, kula her an AllÂh ’ın huzûrunda bulunduğunu, O ’nun verdiği nîmetlerle perverde oldu­ğunu, AllÂh ’ın bu nîmetleri istediği zaman geri alabile­ceğini duşundurerek onu gaflet ve şımarıklıktan koru­mak icin luzumludur.
CenÂb-ı Hak, ilÂhî teminÂtı altında olan peygamberleri hakkında bile şoyle buyurmaktadır:
“Elbette kendilerine peygamber gonderilen kimseleri de, gonderilen peygamberleri de mutlaka sorguya cekeceğiz!” (el-A‘rÂf, 6)
Yani ebedî kurtuluşları hususunda ilÂhî teminat altında bulunan peygamberler dahî, vazifelerinde herhangi bir kusur ve noksanlık gostermiş olma ihtimÂlinden endişe duyarak tevbe ve istiğfÂra sarılmışlardır.
Nitekim Rasûlullah sallÂllÂhu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîflerinde şoyle buyurmuşlardır:
“VallÂhi ben gunde yetmiş defadan fazla, Allah ’tan beni bağışlamasını diler, tevbe ederim.” (BuhÂrî, DeavÂt, 3)
“Ey insanlar! AllÂh ’a tevbe edip O ’ndan af dileyiniz. Zira ben O ’na gunde yuz defa tevbe ederim.” (Muslim, Zikir, 42)
Nitekim Hazret-i Omer radıyallÂhu anh ’ın da şoyle buyurduğu rivÂyet edilir:
“Gokten gelen bir ses;
«–Ey insanlar! Sadece bir kişi Cehennem ’e girecek.» dese, acaba o kimse ben miyim diye korkarım. Yine o ses;
«–Ey insanlar! Sadece bir kişi Cennet ’e girecek.» dese, o zaman da acaba o kişi ben miyim diye umîd ederim.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 53)
VelhÂsıl, dengeli ve ihtiyatlı bir umit ve iyimserlik, bir îman alÂmetidir. Buna mukÂbil, fıtrî muvÂzenenin kaybedilmesinden doğan yeis ve bedbinlik ise bir kufur alÂmetidir.
Nitekim Âyet-i kerîmede buyrulur:
“...KÂfirler topluluğundan başkası AllÂh ’ın rah­metinden umit kesmez.” (Yûsuf, 87)
Dipnotlar:
[1] Bkz. es-Semîn el-Halebî, Umdetu ’l-HuffÂz, “BLS”. [2] Bkz. BuhÂrî, EnbiyÂ, 54; Muslim, Tevbe, 46-48. [3] Bkz. el-Bakara, 78, 111; en-NisÂ, 123; el-Hicr, 3; en-Necm, 24; el-Hadîd, 14. [4] Bkz. Âl-i İmrÂn, 24.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkur Ufku, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan