
EcdÂdımız, kabristanları şehir iclerinde ve bilhassa cÂmi onlerinde yapmışlardır ki, orada sık sık kendi istikballerini tefekkur etsinler. Dunya hayatının fÂnîliğini yakînen hissetsinler de Âhireti unutmasınlar. Gencliklerine, sıhhatlerine, guc-kuvvetlerine aldanıp kendilerini dunyada kalıcı zannetmesinler. Boş ve faydasız şeylerden yuz cevirsinler. Asıl gerekli olan Âhiret sermÂyesini bir an evvel tedÂrik etmenin gayretine girsinler.
AZRAİL ALEYHİSSELÂM'IN DEDİKLERİNİ DUYSAYDIK
Hasan-ı Basrî Hazretleri buyurur ki:
“AzrÂil -aleyhisselÂm- rızkını tuketip omrunu tamamlayanın canını alır. Olen kişinin evindekiler feryÂd u figÂn ederler. AzrÂil -aleyhisselÂm- hÂl lisÂnı ile:
«Ne ağlıyorsunuz? Ben bu adamın ne rızkını yedim, ne de omrunden kestim. Rızkı tukendi, omru sona erdi, emr-i Hak vÂkî oldu, ilÂhî tÂlimat geldi, canını aldım. Boşuna ağlamayın, ben devamlı olarak buraya gelip gidecek ve hicbirinizi bırakmayacağım.» der.”
Hasan-ı Basrî Hazretleri sozlerine şoyle devam eder:
“Eğer ev halkı AzrÂil -aleyhisselÂm- ’ı gorseler ve dediklerini duysalardı, oluyu unutur, kendilerine ağlarlardı!”
ECEL BİR SIRDIR
Her işinde hikmet sahibi olan Rabbimiz, olumu hicbir zaman unutmayalım, ona her an hazırlıklı bulunalım, fakat bununla birlikte dunya hayÂtının îcaplarından da geri kalmayalım diye, ecel vaktini bir sır perdesiyle gizlemiştir. Bu da O ’nun kullarına olan merhametindendir.
Mesel bir adam oleceği zamanı daha onceden bilseydi, olmeden evvel işini-gucunu ve hatt Âilesini dahî kederinden dolayı terk ederdi. Hayat; nizam ve Âhengini kaybederdi. Yine insanlar olacakları evvelden bilselerdi, bahtiyar olmalarına ve hayÂtın ceşitli cilveleriyle avunup huzur bulmalarına imkÂn bulunmazdı. Bir anne, doğurduğu cocuğunun genclik cağında vefÂt edeceğini veya ileride cok kotu biri olacağını bilseydi, hayÂtı huzursuzluk icinde gecerdi.
VelhÂsıl olum Ânını kulun bilmemesi, ilÂhî bir lutuftur. Cunku Allah TeÂl dunya hayÂtını imtihan hikmetine binÂen halk etmiş ve yine bu hikmetle “kader” ve ona dÂhil olan “ecel”i mechul kılmıştır. Bu sebeple olume her an hazır bulunmak zarûrîdir.
Âyet-i kerîmede:
“Her canlı olumu tadacaktır. Sonunda Biz ’e donduruleceksiniz.” (el-Ankebût, 57) buyrulmaktadır. Benzeri Âyet-i kerîmeler de coktur. Bunlar, nefsÂnî arzularımızın girdabında boğulmamamız icin Kur ’Ân ’da tekrarlanan ilÂhî ikazlardır.
ECDADIMIZ NEDEN KABRİSTANLARI CAMİ ONLERİNE VE ŞEHİR ORTALARINA YAPMIŞTIR?
EcdÂdımız, fÂnîliği unutmamak icin kabristanları şehir ortalarında ve cami onlerinde yapmışlardır ki oradan gelip gecen herkes, kendi istikbÂlini gorerek fÂnîlik dersi alsın, hÂlini ıslÂh etsin.
Bizler de hayÂtımız boyunca gorup duyduğumuz olumlerin, bir gun mutlak yaşayacağımız bir hakîkat olduğunu idrÂk edip bunlardan gereken ibret dersini almak mecbûriyetindeyiz. Ancak bu takdirde gafletten kurtulup ÂgÂh ve huzur dolu bir gonulle Hakk ’a yolculuk edebiliriz.
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- :
“Butun dunyevî zevkleri bıcak gibi keseni (yani olumu) cokca hatırlayın!” buyurmuştur. (Tirmizî, Zuhd, 4)
NAMAZINI SON NAMAZIN GİBİ KIL!
Diğer bir hadîs-i şerîflerinde de:
“Namazını, (hayÂta) veda eden bir kimsenin namazı gibi kıl!..” (İbn-i MÂce, Zuhd, 15) tÂlimÂtıyla, bu ibÂdetin tefekkur-i mevt husûsundaki terbiyevî yonune işÃ‚ret etmiştir.
Yani namaz ibÂdeti, gecici olarak bulunduğumuz dunya hayÂtından esas hayat olan Âhirete mÂnevî bir yolculuktur. Gunde beş vakit CenÂb-ı Hakk ’a itaat, teslîmiyet, vefÂ, sadÂkat ve ubûdiyetini arz etmektir. Kulun bir nevî gurbet diyarı olan dunyada iken ilÂhî vuslattan hisse alması kabîlinden bir rûhî disiplindir.
Bu yonuyle namaz, duny ile ukb arasında bir mîrac yolculuğudur. Namazını tÂdil-i erkÂn ve huşû icerisinde ed edip tekrar gunluk meşgalelerine donen bir mu ’min, sanki oldukten sonra tekrar hayÂta avdet ettirilmişcesine bir gonul hassÂsiyetiyle yaşar. Boyle bir namaz, insanı munkerden ve fahşÃ‚dan korur. Gercek mÂnÂsıyla ed edilen namaz, muthiş bir tefekkur-i mevt tÂlimidir.
Namazlarını, hayÂta ved eden kimse gibi kılabilen bir mu ’min, her gorduğu manzarayı Âhiret penceresinden seyreder gibi yaşar. Boyle bir rûhî olgunluğa sahip olanlar, hayat yolculuğunda hic İblis ’le yoldaşlık edebilirler mi? NefsÂnî arzularının esÂreti altına girerler mi? Dunyevî ihtiraslara gonul kaptırabilirler mi?..
NEDEN DUÂLARIMIZ KABUL OLMUYOR?
İbrahim bin Edhem Hazretleri ’ne sormuşlar:
“–Ettiğimiz duÂlar neden kabul olunmuyor?”
Hazret buyurmuş ki:
“–Hakk ’ı bilirsiniz, buyruğunu tutmazsınız! Peygamber ’i bilirsiniz, sunnetlerini yerine getirmezsiniz! Kur ’Ân okursunuz, fakat onunla amel etmezsiniz! Hak TeÂl ’nın nîmetlerini yersiniz, şukrunu ed etmezsiniz! Cenneti bilirsiniz, onu kazanmak icin gayret etmezsiniz! Cehennemi bilirsiniz, endişe duymazsınız! Olum vardır dersiniz, hazırlanmazsınız! Atanız-ananız ve olulerinizi kendi ellerinizle kabre koyarsınız, lÂkin ibret almazsınız. Boyle olunca bu kadar gaflette olan bir kimsenin duÂsı nasıl mustecÂb ola!” (Tezkiretu ’l-EvliyÂ, s. 40)
İşte olumun ibret dersi lÂyıkıyla okunmayınca, ona gereği gibi hazırlanmak da dehşetli bir ihmalkÂrlık mevzuu olmaktadır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gonul Bahcesinden Hak Dostlarının Ornek AhlÂkından
İslam ve İhsan