İmtihan kelimesi Kur ’Ân ’da kac yerde geciyor? Bela ve musibetler neden gelir? Neden imtihan ediliyoruz?İmtihan kelimesi Kur ’Ânımızda iki Âyette gecer. Hucurat sûresi 3. Âyette Rasûlullah Efendimiz sallallÂhu aleyhi ve sellem ’in huzurunda seslerini kısanların takva ile arındırıldığı ifade edilirken, arındırma kelimesinin karşılığı olarak imtehane filli kullanılır. İmtihan bir arındırma vesilesidir. Nitekim kıymetli madenleri arındırma işlemi de aynı kavram ile karşılanır. Allah muminlerin kalplerini Rasûlune tazim ile sınamış, onlar da edebe riayet ederek bu imtihandan başarı ile cıkmışlardır.
İmtihan kelimesinin kullanıldığı ikinci ayet hicret ederek gelen mu ’min kadınların imtihan edilmesini emreden Mumtehine sûresi 10. Âyettir. “Femtehinuhunne” şeklinde gelen emir, kalplerdekinin acığa cıkartılması maksatlı bir samimiyet testi yapılmasını ister. Maksat, hakikatin herkes tarafından bilinmesinin teminidir. Soz konusu hanımlar samimi olarak gelmiş olabilirler; imtihan, bu samimiyetin acığa cıkması, dolayısıyla bir şuphe kalmaması icindir.
Kur ’Ânımızda deneme ve sınama anlamlarına karşılık olarak kullanılan diğer bir kavram ise bel ’dır. “O, hanginizin daha guzel amel yapacağını sınamak icin (liyebluvekum) olumu ve hayatı yaratandır.” (Mulk, 2) Âyeti buna bir misaldir. Firavun ’un İsrÂiloğulları ’na yaptığı işkenceler “buyuk bel” (sıkıntı) olarak isimlendirilirken, Hz. İbrÂhim ’in oğlu İsmÂil ’i kurban etme teşebbusu “acık bel” (deneme) olarak ifade edilmiştir. Yine Bedir Savaşı sonunda kazanılan zafere, neticesi guzel imtihan manasında “guzel bir bel” denilmiştir.
HAYATIN ŞİFRELERİ İmtihan ve bel yaşadığımız hayatın şifreleridir. Dunya baştan ayağa bu iki kavramın tezahurunden ibarettir. İyi-kotu, nimet-kulfet, dost-duşman, acı-tatlı her şey deneme ve sınama vesilesidir. Rabbimiz En Guzel İnsan ’dan diğer peygamberlere kadar herkesi denemiş, hic değişmeyecek bir sunneti olarak bu keyfiyeti kitabında herkes icin ilan etmiştir: “İnsanlar, denenip imtihandan gecirilmeden, ‘İman ettik ’ demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan oncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya cıkaracaktır; kez O, yalancıları da mutlaka ortaya cıkaracaktır.” (Ankebut, 2-3) Sınamak diye cevrilen yuftenun kelimesi fitne kelimesinin akrabasıdır. Fitne imtihan konusu olan şeydir.
Dunya tarihi peygamberler tarihi, peygamberler tarihi ise imtihanlar tarihidir. Hz. Âdem aleyhisselÂm ’ın kıssası nefisle imtihan, Hz. Nuh aleyhisselÂm ’ın kıssası insanlarla imtihan, Hz. İbrahim aleyhisselÂm ’ın kıssası kalbin imtihanıdır. Hz. İsmail aleyhisselÂm teslimiyetin, Hz. Eyyûb aleyhisselÂm sabrın, Hz. YÂkub aleyhisselÂm tevekkulun, Hz. Yusuf aleyhisselÂm iffetin, Hz. Mûs aleyhisselÂm dirayetin, Hz. Suleyman aleyhisselÂm iktidarın imtihanını yaşamıştır. Âlemlere Rahmet Efendimiz ise en guzel, ince ve duyarlı kalbin sahibi olarak imtihanların en ağırlarına maruz kalmış, bu imtihanlar karşısındaki tavrı ile kıyamete kadar butun insanlığa numune olacak bir hayata muvaffak olmuştur.
HEPİMİZ İMTİHANDAYIZ Biz de imtihandayız. Omrumuz imtihanın suresi, acısı ve tatlısı ile yaşadığımız hayat imtihanın kendisidir. Bizden beklenen guzel amellerdir. Sadece iman etmek kÂfi gelmez, eylemek, amel etmek de gerekir. Kimin ne eyleyeceğini mizac ve meşrebi, ne kadar eyleyeceğini kapasitesi belirler. Kur ’Ânımız mizac ve meşrebe “şÃ‚kile”, kapasiteye “vus ’at” der. ŞÃ‚kile keyfiyeti (nitelik), vus ’Ât kemiyeti (nicelik) belirler. Keyfiyetin kalitesini tayin kimsenin haddi değildir. O yuzden herkesin şÃ‚kilesine gore iş yaptığını ifade eden ayet şoyle biter: “Fakat kimin daha doğru bir yolda olduğunu en iyi Rabbiniz bilir.” (İsra, 84)
İmtihandayız; ne yaptığımız kadar ne kadar yaptığımız da sorulacak. Vus ’Âtimiz ya da kapasitemiz kadarından sorumluyuz, fazlası değil. Verilen kadar sorumlu olmak bir teselli verebilir. Ama tehdit şuradadır ki ne verildiğini bilmiyoruz. Kapasitemizi, potansiyelimizin sınırlarını keşfedebilene aşk olsun. 45 kilogram yuk kaldırabilmesi ile teselli bulanlar 50 kilogram yuk kaldırabilecek kapasiteleri varsa, aradaki 5 kilogramın hesabını verecekler. Yaptıklarımızın kalitesi ve keyfiyeti kadar, yapmadığımız ya da yapamadığımızın hesabı da sorulacak.
İMTİHANIN EN AĞIRI Her anımız ve her şeyimizle imtihandayız. Ama imtihanın en ağırı imtihanda olduğunu bilmemektir. Bir de şu hayat sahnesinde neyi, ne kadar yapması gerektiğini keşfedememek… Bizi bu kadar insan icerisinde biricik kılan Rabbimizin bizden murÂdını oğrenememek ne acıdır! Hakkımızda bir ilÂhî murÂd var. Bunu bulmak icin, 8 milyar insan icerisinde bizi ozel kılan, bizi diğerlerinden ayıran nitelikler ipucudur. İnsanın kendini tanıması en muhim iştir. Kendini bilen Rabbini bilir.
Rabbimizin abes yaratmayacağına iman etmişsek, biricikliğimizin de sadece bize ait ve bizimle başarılacak bir vazifeye tekabul ettiğini gormemiz gerekir. Neyi, niye yapacağını keşfetmek; icine atıldığımız şu devranda sadece bizim eylememizi bekleyen bir yer, şahıs, zaman olduğunu bilmek demektir. Sadece bizim mudahalemizi bekleyen bir yer, bir zaman ya da birisi varsa buna bizden başkası erişemeyecek demektir. Mesela bu, bir mazlumun gozyaşını silmekse, onu bizden başkası silemeyecek; mesela bu, bir kotuluğu engellemekse onu bizden başkası engelleyemeyecektir. Bu ne buyuk bir mesuliyettir!
İnsanların hepsi yaratılış amaclarına uygun yaşasa ve dunya gulluk gulistanlık bir yere donuşse de fert olarak yapmamız gerekeni yapmıyorsak bir şey hep eksik kalacak. O eksiklik bedeli odenecek bir maliyet ortaya cıkaracak ve bunun faturası bize kesilecek. Eksik kalan şey bize yazılmış vazife ya da hakkımızdaki murÂddır. İmtihan, bunu zamanında keşfedip, vazifemizi tez elden yerine getirmek icin yola koyulmayı başarmaktır. Ortada taşınacak bir yuk var. Bunu kimseye tahvil edemeyiz cunku herkesin yuku ayrıdır. Herkeste farklı bir zamir, farklı bir ruh, farklı “şÃ‚kile” vardır ve bunun sorgusu ozel, karşılığı da sadece sahibine hastır.
Yapılacak guzel işler bellidir, amel-i sÂlih de tarif edilmiştir. Ama iman ederek eylemek, guzel işe damgasını vurmak ve dolayısıyla o işi kalbin ameli yapmak kolay değildir. Bir buyuk imtihan da işte budur. Guzel işler ceşit ceşittir. İşe guzelliğini veren kalpteki niyettir. İşin guzelliği kalpteki niyetin guzelliği ile acığa cıkar. Birisi kalbini ekşiterek bin verir, guzel niyetle bir verenin gerisinde kalır. Niyetin guzelliği şÃ‚kileye uymasına bağlıdır. İcimizden gelmeyeni dışımıza aksettiremez, icimize duşmeyenin peşine duşemeyiz. Evet, guzel iş coktur ama herkes guzeli once icinde var eder. Gonlumuzu katamadığımız hicbir iş guzelleşmez.
Gonlumuzu imar ve inşa etmeden, dışta bir imar ve inşa surecine giremeyeceğimizi fark ettiğimizde imtihanın bize has mahiyetini de anlamaya başlayacağız. Kendisi ile dirilmediğimiz bir hakikati başkasına teklif edemeyiz. İslam bizim kendisi ile dirilmemiz gereken hakikatimizdir. Biz onu gozumuzu actığımızda cebimizde bulduk. Cebimizdekini kalbimizdeki yapmak bir diğer imtihanımızdır. İslam, uzerimizdeki en buyuk nimettir. Allah ’ın hoşnutluğunu kazanmayı dileyen, imtihanı gecmek isteyen bunu ancak İslam ’la başarabilir, cunku Allah ’ın hakkımızda razı olduğu din odur: “Bugun sizin icin dininizi ikmal ettim, uzerinize nimetimi tamamladım ve sizin icin din olarak İslÂm ’ı sectim.” (MÂide, 3)
Rasûlullah sallallÂhu aleyhi ve sellem Efendimiz şoyle dua ederlerdi: “Allah ’ım! Ben zayıfım, zaafımı Sen ’in rızÂ-yı şerîfini kazanma husûsunda kuvvetlendir. NÂsiyemden tutarak beni hayra sevk eyle! İslÂm ’ı rızÂmın en son noktası kıl!” İslam ’ın rızamızın en son noktası olması, imtihanın başarılmasıdır. İslam ’ı istemek Allah ’ın rızasını istemektir. İslam ’ı istemek, hakkımızdaki muradı keşfetmektir, cunku İslam Allah ’ın bizden istediğidir. O yuzden rızasının ufkuna İslam ’ı koyan imtihanı nasıl gececeğini de bulmuş demektir.
Meşru dairesi ve sınırları, musaade ettikleri ve yasakladıkları ile İslam bize kÂfidir. İmtihanı kazanmak, buna razı olmak; imtihanı kaybetmek, bu konuda kafa karışıklığına duşmektir. İnsanlar bugun İslam ’dan, bu yuce nimetin butun insanlık icin tek kurtuluş yolu olduğundan şupheye duşmuşlerse daha buyuk imtihan aramaya gerek yoktur. İslam ’ı rızasının son noktası yapamayan imtihanı kazanmayı ummasın. İmanın tadını butun tatların onune geciremeyen de İslam ’ı temsil ettiğini iddia etmesin. İslam ’la sıkıntısı olana başka imtihan aramaya gerek yok. İslam ’la sıkıntısı olmayana ise İslam ’ı ne olcude temsil ettiği sorusu yetecek de artacaktır. İmtihan, sadece semÂvî, arazî ya da sosyal afet ve musibetlerle sınırlı değildir. En buyuk imtihan din sahasındadır. Kendisine İslam yetmeyene daha buyuk bir bela gelmeyecek, İslam ’ı yaşamak isteyip de temsil konusunda tokezleyene de bu imtihan olarak yetecektir.
EN ZOR İMTİHAN En sıkıntılı imtihan, imtihanı yapandan gafil olmaktır. Hayat, bu gerceği anlayacak kadar kısa, bu gerceği kolayca taşıyamayacak kadar uzundur. Rutinin ve durağanlığın sisi, her an mucize, tecelli ve harikalarıyla zuhur eden Rabbimizin azametini idrak etmemize mÂnidir. O yuzden hep teyakkuzda olmak, her anı son nefesmiş gibi yaşanan bir hayata muvaffak olmak gerekiyor. Bu şekilde goklere yukselmeye yol bulamayanlara esfel-i safilinden başka seyir yolu yoktur. Bunu bilip, etrafına nazar edip kalbi sızlayanın imtihanı şu dizelerde ifade edilendir: “Durun kalabalıklar, bu cadde cıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi acarak / Durun, durun, bir dunya iniyor tepemizden / Catırtılar geliyor karanlık kubbemizden.”
Evet, “iman ettik” demekle bırakılmayacağız. İmanı aşkla yaşamak ve catırtılar gelen kubbemize yetişmek mesuliyetimiz var.
Kaynak: Mehmet Lutfi Arslan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 443
İslam ve İhsan
BAŞIMIZA GELEN MUSİBETLER HEP GUNAHLARIMIZDAN DOLAYI MIDIR?
BU CİHAN BİR İMTİHAN DERSANESİ