
Şebem dergisi yazarı Dîdar Meltem Erdem ’in yapmış oldğu Ramazan umresinden hatıralar.Ana hatlarıyla umreye ve hacla ilgili ibadetlerin de bir kısmına dair hasbihÂl ettikten sonra, Ramazan umresine ayrıca değinmek istiyorum.
İmkÂn bulanlara en kısa zamanda yapmak icin, oncelik vermelerini şiddetle tavsiye ettiğim bu umreyi yapanlar, “şiddetle tavsiye”nin sebeplerini bizzat muşÃ‚hede etmişlerdir. Fakat bunun tadını henuz tatmamış olanların bazıları, giden bir yakını tarafından anlatılmamış ya da tavsiye edilmemişse, Ramazan umresi yerine normal zamanda umreyi tercih etmekteler... Elbette ki, işinden izin alamama vs. gibi zorunlu sebepleri kastetmiyorum.
RAMAZAN ’DA UMRE Ramazan ’da umrenin daha zor olacağı kanaati, bunu tecrube etmeyi erteleme sebeplerinin, genellikle başında gelmekte… “Ben orucu ancak evimdeyken tutabiliyorum, o sıcak memleketlerde nasıl tutarım?” gibi duşuncelerle, bazı kardeşlerimiz, maddî imkÂnları olsa bile Ramazan umresini gundemlerine almamaktalar. Ama bir kere Ramazan umresine gidenler, daha sonra hep Ramazan ’da gitme arzusuyla yanıp tutuşmakta... Her giden, kendi rûhî derinliği nisbetinde hisseler alıp, nice guzellikler yaşamakta şuphesiz… Fakat ben, Ramazan ’da kutsal topraklarda olmakla yaşanabileceklerden genel hatlarıyla bahsetmek istiyorum:
1. Daha once, o sıcaklıktaki bir iklimde oruc tutmayanlar icin, Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ve sahÂbe-i kirÂmın orucunu tefekkur etme imkÂnı sunar bize Ramazan umresi… Bu tecrubeyi, tabiî ki Ramazan dışındaki zamanlarda da oruc tutarak, orada tecrube etmek mumkun. LÂkin herkesin oruclu olduğu Ramazan bir başka…
2. Mescid-i Haram ya da Mescid-i Nebevî imamları arkasında cemaatle teravih namazı kılma nîmetine kavuşmuş oluruz. Mescid-i Haram ’da teravih esnasında tavaf etmeyi tercih etmek de mumkun… Her hÂlukÂrda gunde bir cuz Kur ’Ân-ı Kerîm tane tane okunurken, icinde bulunduğunuz hÂlet-i rûhiyeye ve Âyetlerdeki mÂnÂya gore farklı bir duygu selinde buluyorsunuz kendinizi… Rahmetin sağanak sağanak yağdığı bir mescidde, vahyin indiği mekÂnlarda, bu kadar uzun sure Kur ’Ân-ı Kerîm dinlemek, harika bir duygu… Hele bir parca Arapca bilginiz varsa, imamın hangi Âyette sesinin titrediğine, nerede ağladığına veya mÂnÂnın ağırlığından dolayı nerede okumakta zorlandığına daha iyi vÂkıf olabiliyorsunuz.
3. MÂlumdur ki, vitir namazları, sadece Ramazan ’da cemaatle kılınabilmekte… Mekke ve Medîne ’de imamlar mezhepleri gereği, kunut duÂları yerine, namazın icinde, duÂyı ellerini acarak ve diledikleri kadar yapmaktalar. Ucuncu rekÂtın sonundaki rukûdan kalkınca başlayan ve dakikalar boyu suren duygu selinin ortasındasınız işte…[1]
Mescid-i Haram ’daysanız her bir yonden KÂbe ’ye yonelmiş yuz binlerce muslumanın aynı anda “Âmin” deyişi, yaşanmadan anlaşılması zor bir atmosfer… Mescid-i Nebî ’de ise, “Âmin” nidÂlarının kapalı mekÂnda yankılanmasından kaynaklanan farklı bir rûhÂnî iklim yaşanmakta… Her iki mescidde de, ummet-i Muhammed ’in bir parcası oluşunuz, hep birlikte aynı duyguları paylaşarak cÂn u gonulden “Âmin” deyişiniz, size namazın nasıl bir mîrac olduğunu en sarsıcı şekilde hissetme imkÂnı bahşetmekte...
Coğu, Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf olan duÂlarda, zaman zaman Filistin vb. yerlerdeki kardeşlerimiz icin de temennîler yer almakta... Biraz Arapca bilgisi, du esnasında da farklı duygular yaşamanızı sağlayabilir. Ama yazımızın ilk bolumlerinde de ısrarla altını cizdiğimiz gibi, en onemli hazine “ihlÂs” elbette. Rabbim hepimize nasip eylesin.
Yaklaşık bir saat boyunca her milletten, her renk ve dilden din kardeşlerimizle omuz omuza namaz kılıp birlikte el acarak du etmek, harika bir kaynaşmayı da beraberinde getirmekte…
Teravih boyunca yapılan hatmin duÂsı da, yine namazın icinde yapılıyor. DuÂnın yapılacağı arefe gunu akşam, muthiş bir kalabalığa dÂhil oluyorsunuz. Bayramı o kutlu beldelerde gecirmek, hatim duÂsından hissedÂr olmak isteyenlerle harika bir coşkuyu, rûhÂnî bir iklimi paylaşıyorsunuz. Ramazan ’ın ve hatmin bitişinin huznu bir yanda, Bayram ’a kavuşma sevinci diğer yanda, karmaşık duygular yaşıyorsunuz.
4. İftar sofralarında din kardeşlerimizle beraber bu heyecanı paylaşmak da apayrı duygularla dolduruyor gonlunuzu... İmkÂnı olan muslumanların actıkları sofralarda, zemzem, yoğurt, isteyenlere dukka (kimyon ağırlıklı baharat karışımı), ekmek ve taze hurma ikram edilmekte... Mescidlerin bahcesinde ilave ikramlar da serbest, ama mescid icinde sadece bunlara izin verilmekte... İkindi namazı bittikten bir sure sonra binlerce sofra kurulmakta... Kısa bir iftarın ardından, cemaatle akşam namazı kılınacağından, herkes bu tempoya ayak uydurmakta…
Zaman zaman o topraklara kadar gidip de bir kere bile bu sofralarda iftar etmemiş; iftarlarını otelde yapıp akşam namazı cemaatine katılamamış kardeşlerimiz olduğunu duyuyoruz. Memleketlerindeki alışkanlıkları bırakmakta zorlanıp, corba vs. yemeyi tercih edenler, ne cok şey kacırdıklarını, ancak gorunce anlayabilirler. Ozellikle Mekke ’de, KÂbe ’yi goren bir yeri kaybetmemek gibi sebepler icin oteldeki iftarınızı teravihten sonraya bile bıraksanız, o toplu iftarlar size rahat rahat yetmekte aslında… Hele de cantanızda kuru uzum, hurma gibi şeyler bulundurup bol bol zemzem de icince teravihi vucudunuz hantallaşmadan kılma imkÂnı bulabilirsiniz.
Akşam ezanı okunurken mescide doğru yaklaşıyorsanız, size zemzem ve hurma ikram edenlerle karşılaşabilirsiniz. Herkes bir sevap kazanma yarışında; bol fırsatlar sunan o beldede… Bir orucluya iftar ettirmek icin tatlı bir yarış hÂlinde pek cok kişi… Ezan okunduğunda tavafınızı bitirmeye calışıyorsanız, yine aynı ikramlarla karşılaşmak, insanı cok duygulandırıyor, kardeş olmanın hazzını iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
“Kardeş olmak” demişken, hep beraber yapılan iftarlarda dÂim kendi milletiniz, hatt kendi kafileniz ya da cemaatinizle iftar yapmamanızı tavsiye ederim nÂcizÂne… Tam tersine her gun farklı bir sofrada herhangi bir ulkeden kardeşlerinizin arasına oturuvererek, ummet-i Muhammed deryası icinde bir damla, o duvarın bunyesinde bir tuğla, o buyuk vucutta bir Âz olduğunuzu zerrelerinizde hissetmelisiniz. Sofra kurma vs. vazifeniz varsa ne ÂlÂ; mubarek olsun elbette… Ama sadece oturup iftar yapacaksanız, yabancı dil bilseniz de bilmeseniz de, o muhabbeti hissetmek icin bundan daha guzel bir imkÂn olamaz diye duşunuyorum.
Hep tanıdıkları arasında bulunmanın, cok konuşma ve mÂlÂyÂnîye sebep olma gibi dezavantajları olduğu da bir gercek... Tavaf icin cantanızı vs. emanet etme avantajları da var elbette. Ama tavaf icin de deryada damla olmayı, mumkun olduğunca yalnızlığı tatmayı, kendinizle ve Rabbinizle baş başa kalmayı tercih etmek size cok şey kazandıracaktır kanaatindeyim. Buluşma yerini iyi tayin ettiğiniz muddetce, surekli arkadaşlarla yan yana, birlikte olmak, aslında hic de zarurî değil.
Sofra bahsine geri donersek, İslÂm kardeşliğinin eşsiz kuşatıcılığını iclerine sindirememiş bazı kardeşlerimizin incitici davranışlarda bulunabildiğine kulak misafiri veya şahit oluyoruz maalesef... “Burası Turklerin sofrası!” diye başka milletten bir kardeşimizin, ilerilere doğru gonderildiğini duymuştum esefle… Ne acı… Sofra acma sebebi nedir zaten? Din kardeşine iftar ettirmek... Senin sofrana, yanı başına oturmak icin yakınlık hissedip gelen bir kardeşini incitmek, Muslumanlığın nezÂket ve zarÂfetinin neresine sığar ki?
Tabiî boyle durumlar istisnÂîdir belki, ama daha cok herkesin kendi milleti, hatt hemşehrisi ile sofraya oturmak istemesi, ummet şuurunu tam kuşanamamış olmaktan kaynaklanmakta genelde… Sofralarında aralarına oturuverdiğinizde oylesine mutlu olduklarına şÃ‚hit oluyorsunuz ki, mutlaka yaşamalısınız. Hele de “gelişmemiş ya da gelişmekte olan” diye tanımlanan memleketlerin misafirleri arasında bu memnuniyet daha da belirginleşmekte...
“-Bizi dışlamadı, bizimle oturmaktan cekinmedi, bize gulumsedi. Demek ki bizi seviyor!” şeklindeki kanaatlerini, dillerini anlamasınız da hissedebiliyorsunuz. Namazda safların omuz omuza değecek şekilde sık olmasının sunnet oluşundaki hikmetlerden biri de bu olsa gerek… Rabbim ummet-i Muhammed ’in muhabbet, dayanışma, birlik ve beraberliklerini artırsın.
5. Ramazan ’ın son on gununde teravihten bir muddet sonra, on rekat teheccud namazı cemaatle kılınmakta… Yine uzun uzun, tane tane Kur ’Ân tilavetiyle bir cuz ya da daha fazla okunmakta… Teheccudun teravihten esas farkı ise, uzun suren rukû ve secdeleri…
Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ayakları şişecek derecede kıldığı teheccud namazlarını bir nebze tefekkur etme imkÂnı yakalıyorsunuz. Hani bazen secdeleri oyle cok uzatırmış ki, vefÂt ettiğinden endişelenirlermiş ya… O kadar olmasa da, rukû ve secdelerde, tesbih namazlarında durduğunuzdan cok daha fazla durarak bildiğiniz butun du Âyet ve hadislerini, tesbihÂtı okuyabiliyorsunuz.
Ramazan ’ın son on gunu oralarda bulunduğu ve sağlıklı olduğu hÂlde, iki rekÂt olsun teheccud namazına katılamamış kardeşlerimiz olduğunu duyuyoruz. O gunlerde vitir namazı da teheccud sonrasına bırakıldığı icin; o guzelim duÂlardan mahrumiyetin buyukluğunu duşunmek zor olmasa gerek!.. En azından vitirden onceki iki rekÂta yetişilse ve vitir cemaatle kılınsa bile buyuk bir kÂr elde edilmiş olur.
Evet, teravih cok gec bitmekte, gece de cok kısa… Gucten duşmemek, ibadetlerimize kuvvet bulmak icin sahuru da yapmamız gerekir. Ama yine de dinlenmeyi gunduze te ’hir eder, gece-gunduz temposunun yerini değiştirebilirsek, vaktimizin bereketlenip hepsine yettiğini hayretle gorebiliriz. Genelde memleketimizdeki Ramazan ’larla kıyaslama hatasına duşmekten kaynaklanıyor bu mahrûmiyetler... HÂlbuki orada ibadet kampındayız. Nîmetin tam ortasına duşmuşuz; butun iş bu tempoya gore hayatımıza yeni bir ceki duzen vermekte…
6. Bayram sabahını Mekke ya da Medîne ’de gecirmek de muthiş bir saadet şuphesiz... Hac ’da, Kurban Bayramı ’nda oralarda oluyorsunuz, ama hacla ilgili vazifelerinizi yapma heyecanıyla geciyor vaktiniz...
RAMAZAN BAYRAMI ’NDA MEDİNE Ramazan Bayramı ’nda orada olmak; bu yuzden biricik ve cok orijinal gozlemler yapma, farklı duygular tatma fırsatı sunuyor size… Sokaklara taşan kalabalığı hesap ederek, mescidin icinde ya da avlusunda yer bulabilmek icin, sabah namazından once, teheccud vakti otelinizden cıktığınızda, memleketinizde goremediğiniz farklı bir coşkuyla karşılaşıyorsunuz.
Akın akın insanlar yollara duşmuşler; Mekke ve Medîne ’nin yerli halkı, civar bolgelerdeki kardeşlerimiz de (bu ozel mekÂnda bayram yapabilmek icin) hazır bulununca; bayram kalabalığının muhteşemliğini, varın siz hayal edin…
Bu coşkulu insan selinin bizi en cok şaşırtan fertleri ise cocuklar… Buyuklerinin ellerini tutmuş ya da kucaklarına kurulmuş yavrular, gecenin o vaktinde oyle îtinayla suslenmişler ki; hayretler icinde kalıyorsunuz. İnce ince orulmuş sacları, cicili bicili kıyafetleriyle tam bayram yeri maskotları... Ozellikle kız cocuklarını babalarının omzunda, kucağında, ya da ellerinden tutarken o mekÂnda gormek; insanı daha da duygulandırıyor.
Nereden nereye… CÂhiliye doneminin kaba insanından, İslÂm ’ın incelttiği insanlara geciş canlanıyor gozunuzde... Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in bizzat en guzel ornek oluşuyla mısra mısra yazılmış bir destan… Zaten nerede bir ahlÂk guzelliği varsa; O ’ndan iz taşıyor. Aksi gorulen her durumun sebebinin de O ’ndan uzaklaşma olduğunu muşÃ‚hede ediyorsunuz.
Sizi tefekkure sevk edip duygulandıran baba-kız tabloları, tabiî sadece bayramda değil. Mahşerî kalabalıkta tavaf ve sa ’y yaparken, babalarının omuzlarında tahtırevana oturmuş sultanlar gibi salınan kız cocukları, hak ettikleri adÂlete kavuşmalarından dolayı sizi şukurler etmeye sevk ediyor, yureğiniz kıpır kıpır, mutluluk vadilerine doğru kanat cırpıyorsunuz.
BAYRAMINIZ MUBAREK OLSUN Bayram sabahı icin de iftar sofraları hakkında yaptığım tavsiyeleri tekrarlamak isterim. Karışın din kardeşlerinizin arasına… Mumkun olduğunca farklı ulkeden din kardeşlerinize, “Îyd mubÂrek: Bayramın mubÂrek olsun!” deyin; el sıkışın, tebessum edin, cocukların başını okşayın, kaynaşın, muhabbet edin. Hanımlar olarak butun bunları zaten kolayca yapabilen bir fıtrata sahibiz, hamd olsun. LÂkin kendi grubumuzun, kafilemizin oluşturduğu halkadan cıkmazsak, o dunya ulkelerinin muthiş mozaiğinden nasibimizi kısıtlamış olacağız.
Bayram namazını hep birlikte tekbirler getirerek beklerken, mumkun olduğunca cok kardeşinizle goz goze gelmeye, duygu alışverişinde bulunmaya gayret edin. Muhtac ve mazlum Muslumanları, o diyarlara bir kez gelebilmek icin yanıp tutuşan, hasret ceken kardeşlerinizi de duÂlarınızda unutmayın. Dunya, pek cok gayr-i ahlÂkî ya da mantık dışı akımlar icinde savrulurken; boyle guzel ve hak bir dînin mensubu olduğunuz, Ummet-i Muhammed ’in temsilcileriyle birlikte bayram saÂdetine şÃ‚hit olduğunuz icin şukur secdelerine kapanın. Memleketimizde de boyle maaile, coluk-cocuk bayram namazlarında buluşan, ummet rûhunu diriltecek nesillere sahip olmak icin duÂlar edin.
Rabbimiz, ebedî yurdumuza kavuştuğumuz gunu, cemÂlini en cok lûtfedeceği dostları arasında, en guzel bir bayram sevinci icerisinde gecirebilmeyi cumlemize lûtf u keremiyle ihsÂn eylesin. Âmîn.
Not: Bu yazı, gunumuzde mucbir sebep olan virus salgınından once yazılmıştır. Bu sene, maalesef butun ummet olarak saydığımız ve zikredemediğimiz nice guzelliklerden mahrum bir yıl gecireceğimiz mahzun bir yıl olacaktır. Rabbim, bir daha gostermesin. Umre, hac, vakfe, tavaf, sa ’y, oruc, teheccud, teravih ve bilcumle ibadetleri gonul huzuru, sıhhat ve Âfiyetle îfa edebileceğimiz şekilde bu mubarek topraklara tekrar tekrar gitmeyi cumlemize nasip etsin. Âmîn.
Dipnot:
[1] Mescid-i Haram ’da ve Mescid-i Nebevî ’de vitir duÂları videolarını daha once izlememiş olanlara ozellikle tavsiye ederim.
Kaynak: Dîdar Meltem Erdem, Şebnem Dergisi, Sayı: 183
İslam ve İhsan