
Kutsal kabul edilen mekÂnları dinî maksatla ziyaret etme, İslÂm ’ın beş şartından biri, yani "hac" olarak kabul edilir. Peki İslam'dan onceki dinlerde hac var mıydı? Diğer inanc sahipleri nasıl hac yaparlardı? İşte cevapları...Hac kelimesi İbrÂnîce ’de hag şeklindedir; “bayram” anlamına gelen bu kelime “bir şeyin etrafında donmek, dolanmak” mÂnasındaki hvg kokunden turemiştir (bk. BAYRAM). Hac veya hag cok eski bir SÂmî tabir olup (ERE, I, 668) İbrÂnîce ’den başka ÂrÂmîce ’de ve SÂbiî dilinde de bulunmaktadır. Kelimenin asıl anlamının “bir şeyin etrafında donme, dolaşma ve halka oyunu” olduğu, daha sonra bayram mÂnasını kazandığı belirtilmektedir (DBS, VII, 583). Arapca ’da “gitmek, yonelmek; ziyaret etmek” anlamlarına gelen hac kelimesi, fıkıh terimi olarak imkÂnı olan her muslumanın belirlenmiş zaman icinde KÂbe ’yi, Arafat, Muzdelife ve Mina ’yı ziyaret etmek ve belli bazı dinî, gorevleri yerine getirmek suretiyle yaptığı ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirenlere Arapca ’da hÂc (coğulu huccÂc), Turkce ’de hacı denir.
İSLAM'DAN ONCEKİ DİNLERDE HAC
Haccın temelinde ulûhiyyetin herhangi bir yerde tecellisi inancı yatmaktadır. Dinlerde kutsal kabul edilen yerlerin aslında mekÂn olma acısından diğer yerlerden farkı yoktur. Ancak burada ulûhiyyetin tecellisi, inancla ilgili bir olayın vukuu veya buranın dinî bir şahsiyetle bağlantısı mekÂnı diğer yerlerden farklı kılmakta, kutsallaştırmaktadır. Boyle bir mekÂnın esrarengiz oluşu ve korkutucu vasfı da bir kutsallık unsurudur. Kutsal mekÂn insan tarafından secilmiş değil keşfedilmiştir. Dindar insan icin homojen olmayan kutsal mekÂnda diğerlerinden nitelik bakımından farklı bolumler bulunmaktadır. Bu bolumler genelde cit, duvar veya taşlarla ayrılır. Bu ayırma işi o bolgede sadece bir kutsallık tezahurunun olduğunu gostermez; kutsal olmayanı kutsal olandan ayırdığı gibi kişiyi herhangi bir tedbir almadan iceriye girmenin tehlikesinden de korur. Zira bu alana girmenin ozel usulu ve pek cok kuralı vardır. MÂbedin veya evin eşiğinin onemi de buradan kaynaklanmaktadır (M. Eliade, Le sacré et le profane, s. 25-26; a.mlf., Traité d ’histoire des religions, s. 315-318).
Kutsal mekÂn kavramı ve bu tur yerlerin ziyareti tarih boyunca butun inanclarda mevcut olmuştur. Kutsal mekÂnları ziyaretin sebebi o mekÂnın kutsiyetinin bahşedebileceği maddî, manevî ve ahlÂkî faydalan elde etmektir (DBS, VII, 567). Kişinin, ister kendi ulkesinde isterse başka yerde olsun, kutsal bir mekÂna veya mÂbede yaptığı seyahatten ibaret olan hac esnasında sarfedilen gayrete karşılık bedenî bir rahatsızlığın giderilmesinden ebedî hayatın kazanılmasına kadar bircok fayda umit edilebilir (ERE, X, 12).
Kabileci, millî ve evrensel dinlerin hepsinde kutsal kabul edilen mekÂnlar ve bu mekÂnların ziyareti soz konusudur. Yakındoğu ’da, milÂttan once II. binyıldan itibaren hac yerleri ozellikle vahalarda ve şehir kulturunun bulunduğu yerlerde teşekkul etmiştir. II. binyılın ucuncu ceyreğinde Babilonya ’da Nippur, Asur ’da Ninova bu turden ziyaret yerleriydi. Mari tabletlerinden oğrenildiğine gore milÂttan once XVIII. yuzyılda Harran ’daki Sin ve Qatna ’daki Belit-Ekalli tapınakları meşhur ziyaretgÂhlardı. Bronz cağı boyunca Byblos ’taki Baaltis Tapınağı, Mısır ’dan gelen onemli miktardaki takdimeyi kabul etmişti. Sumerler ’de Nippur ’daki Enlil, SÂmîler ’de Ninova ’daki İştar şohret kazanmıştı ve Sumerler doneminden itibaren hac icin kutsal sayılan guzergÂhlar mevcuttu. Babilonya ’da Esagil ve Marduk ziyaret edilen ilÂhlardı (DBS, VII, 568).
Hititler ’de kral, baş rahip sıfatıyla her yıl kış mevsiminde krallığın buyuk ibadet merkezlerini ziyaret ederdi. Bu ziyaret esnasında hem guzergÂh hem de ifa edilecek merasimler ayrıntılı olarak duzenlenmişti (a.e., VII, 570).
ESKİ CİN'DE HAC
Eski Cin ’de bilinen ilk hac merkezleri T ’ai-shan, Hua-shan, Hêng-shan, Non-yu-shan ve Sung-shan adlarını taşıyan beş dağdı. Hem Taoistler hem de Budistler bu dağların uzerinde tapınaklar inşa ettiler; buralar zamanla oldukca onemli hac merkezleri oldu. Bunların yanında Budizm yeni buyuk hac merkezleri oluşturdu. Bu yerler Buda ve Bodhisatvalar ’a vakfedilen P ’u-t ’o-shan, Chiu-hua-shan, Wu-t ’ai-shan ve O-mei-shan gibi manastır ve mÂbedlerdi. Bunların en onemlisi. Kuzeydoğu Cin ’de bulunan ve beş tepeyi kapsayan Wu-t ’ai-shan mÂbedidir. Yuzyıllardan beri buraya yalnız Cin ’den değil Japonya, Moğolistan, Mancurya, Orta Asya ve Hindistan ’dan hacılar gelmektedir. Sonbaharda gercekleştirilen hac sırasında kırmızı veya sarı elbise giyen hacı adayları buhur cubukları ve kÂselerini taşıyarak on-on beş kişilik gruplar halinde sessizce meditasyon yaparlar, sadece bitkilerle beslenirler, uzun yolculuk esnasında tovbe ederler, hac mahallerine vardıklarında ise yıkanıp temizlenerek tapınağa girerler, evlerine donunceye kadar ibadet ve riyÂzete devam ederlerdi.
Hinduizm ’de de hac ibadeti vardır. Hint yarımadasının Aryalar ’ca istilÂsı ve Hindu tapınaklarının inşası ile birlikte ziyaret ediiecek yerlerin sayısı da artmıştır. Ortacağ ’lara doğru hac icin uzak yerlere gitmek gelenek halini almıştı. Guneyde Comorin korfezi, doğuda Orissa, batıda Kathiavar ve Himalayalar azizlerin inzivÂya cekildiği yerler olduğu icin hac mekÂnlarıydı. Yıkandıktan sonra hac gorevini ifa etme yanında kutsal mekÂnın cevresinde donmek de (tavaf) haccın unsurlarından biriydi. Hinduizm ’de BenÂres ’i ziyaret etmek ve Ganj nehrinde yıkanmak, olumden sonra yeniden dunyaya gelişte daha mutlu olma umidini vermektedir.
Budizm ’de hac ziyareti, Buda ’ya ait mekÂnlarla ondan kalanların bulunduğu yerlere yapılır. Buda, muridlerinden Ananda ’yı gorevlendirerek cesedinin kullerinin stupalarda (Budan ’dan geriye kalanların korunduğu yerler) saklanmasını istemiş, olumunden sonra Buda ’nın kulleri once sekize bolunmuş, daha sonra iki stupaya daha bolunerek on stupada saklanmıştır. Kral Aşoka kutsal emanet haline gelen bu stupalan acmış ve kuller kırk sekiz parcaya ayrılarak her biri bir stupaya konmuştur. Buda ’nın cesedinin kulleri dışında Budist gelenek yine ona ait iki mirasa daha sahiptir. Bunlardan biri, Buda ’nın kullandığı sadaka kabı gibi eşyalar veya onun bulunduğu yerlerde bıraktığı izler ve işaretler, diğeri ise heykeller ve aslında gercek kulleri kapsamayan stupalar gibi adakvarî hatırlatanlardır.
Budizm ’de hacla ilgili en eski belgeler Kral Aşoka ’nin fermanlarıdır. Aşoka, tahta gecişinin onuncu yılında “dharmayātrā” (doğruyu, gerceği bulmak icin yapılan yolculuk) yaparak Buda ’nın aydınlanmayı elde ettiği yere yani Bodhi Gaya ’ya (Bodh GayÂ, Buddh Gaya, Buddha Gaya) gittiğini soyler. Aşoka ’dan gunumuze kadar Bodhi Gay Hindistan ’da Budistler ’in en onemli hac yeridir. Bunun dışında hac icin ziyaret edilen yerler Nepal ’deki Siddhartha Gautama (Buda ’nın doğum yeri Lumbini), Buda ’nın ilk vaazını yaptığı BenÂres yakınlarında bulunan Samath ’daki Geyik Parkı (Isipatana) ve Buda ’nın Nirvana ’ya ulaştığı yani olduğu yer olan Utar Pradeş ’teki Kuşinagara ’dır. Fakat bu yerlerin hicbiri Budistler nezdinde Bodhi Gaya kadar anlamlı değildir. Zira Bodhi Gaya Budizm ’in doğuşunu temsil eder. Bunun dışında Hindistan ’dan Sri Lanka ’ya kadar Buda ’dan kalan şeyler ve onun ziyaret ettiğine inanılan yerler hac merkezleri olmuştur. Buraları ziyaret edenler uc grupta toplanabilir. Birinci grup bu yerlerdeki esrarengiz, sihri gucu elde etmek isteyenlerdir. İkinci grupta aydınlanmaya giden yolda, kendilerini Buda ’ya yoneltmede bu ziyareti bir basamak olarak gorenler yer alır. Ucuncu gruptakiler ise bu ziyaretle bir değer kazanmak isterler. Bu dunyada Buda ’ya yonelmekle başlayan hac, en yuksek noktasına Dharma ’yı doğru anlamaya goturen derunî hac ile ulaşmaktadır.
JAPONLAR DA HAC
Japon inanclarına gore dağlar tanrıların yurdudur ve bundan dolayı dağ tepeleri yuzyıllardır hac yeri olmuştur. MilÂttan sonra VIII. yuzyıldan itibaren de Budist ibadet mekÂnları olarak dağ tepeleri ziyaret edilmiştir. Japon geleneğinde hem Şinto ’ya hem Budizm ’e ait ceşitli hac yerleri vardır. Japonlar ’ın junrei dedikleri hac, ceşitli yerlerdeki ziyaret merkezlerinin belli bir sıra ile gezilmesini ifade etmektedir. Bir diğer hac şekli ise sadece bir tek yere yapılan hacdır. Ise ’deki tapmak Şintoizm ’in en yuce ilÂhına adanmış Şinto hac yeriydi. Japonya ’daki Budist hac mekÂnlarının coğu Budist keşiş ve zÂhidlerinin zuhd hayatı yaşadıkları yerlerdir.
[caption id="attachment_7327" align="aligncenter" width="700"] RAHMET DAĞI ’NIN ONUNDE İHRAMLI HACILAR VE MISIR MAHMİLİ[/caption]
BATI'DA HAC İBADETİ
Helenist-Roma donemine kadar Mısır dininin her devresinde hac ibadeti mevcuttu. Belli başlı hac yerleri Deita ’daki Dedu veya Busiris ile (Osiris ’in evi) kedi başlı tanrıcanın tapınağının bulunduğu yine Delta ’daki Bubastis idi. Herodot, Bubastis ’e buyuk bayrama gelenlerin sayısının yaklaşık 700.000 olduğunu soylemektedir. Bunlardan daha onemlisi, Yukarı Mısır ’da Osiris ’in başının bulunduğu Abdu (Abdias) idi; burada Osiris ’in esrarı kutlanıyor ve bu yerin ziyaret edilmesiyle obur dunyadaki mutluluğun elde edileceğine inanılıyordu. Daha sonra Amon vahası (şimdiki Siva) onemli bir hac yeri oldu. Ptoléméler doneminde ise Serapis kultu revac bulmuş ve Memphis ’teki ziyaretgÂh onem kazanmıştı.
Suriye ’de Byblos, Aphaka, Tyr, Heliopolis (Ba‘lebek) ve ozellikle Hierapolis onemli hac merkezleriydi. Bilhassa Romalılar doneminde cok sayıda yabancı uzak ulkelerden buraları ziyarete geliyordu. Hac ibadeti esnasında Hierapolis ’e gelen her erkek şehre girmeden once saclarını ve kaşlarını kesmek zorundaydı. Belirli bir tapınağın veya kutsal taşın etrafında donmek İslÂm oncesi Araplar ’ında da vardı (DBS, VII, 577).
Tevrat, butun yahudi erkeklerini yılda uc defa Kudus ’te Yahve ’nin huzurunda bulunmaya mecbur ediyordu (Cıkış, 23/14, 17; 34/23); bunlar Fısıh (Paskalya = mayasız ekmek), Şavuot (Pentekost = haftalar) ve Sukkot (cardaklar) bayramlarıydı (Tesniye, 16/16-17; II. Tarihler, 8/13). Bu uc eski hasat bayramı İbrÂnîce ’de “hag” adıyla anılıyor ve “hag ham-massôt, hag haq-qasîr, hag ha asîf” diye adlandırılıyordu. Yahudilik ’te klasik duzenlemede hag kelimesi hacla dinî bayramı birbiriyle bağlantılı kılmaktaydı. Temel dinî bayramlar ibadet yerleriyle irtibatlı olduğundan dinî bir seyahati de ihtiva ediyordu. Esasen geleneksel hac İbrÂnîce ’de “‘aliyyah le-regel = yuruyerek cıkmak, gitmek” diye adlandırılmaktadır. Hac, yahudilerin millet olmalarından itibaren kurumlaşmış ve erkeklerin uc bayramda Kudus ’e gitmeleri istenmiştir.
YAHUDİLİKTE HAC
Yahudilik ’teki hac mekÂnlarını uc grupta toplamak mumkundur. 1. Kudus ve cevresinde oluşmuş, tarihî ozelliğe sahip ve KitÂb-ı Mukaddes ’in tarihi icinde ortaya cıkan mekÂnlar. 2. Genelde Celîle ’de bulunan, Talmud ve Kabala ’da adı gecen bilgelerin mezarları. 3. Diaspora (Filistin dışında yahudilerin yaşadıkları yerler) bilgelerine ve azizlere adanan İsrail ’in ceşitli bolgelerindeki merkezler.
Mûs şeriatı oncesinde yaşamış onemli kişilerin başlarından gecen olaylarla ilgili olarak Eski Ahid ’de zikredilen yerler daha sonra İsrÂil dini icin ozel mekÂnlar olmuştur. Hz. İbrÂhim zamanında Şekem (Tekvîn, 12/6), Beyt-el (Tekvîn, 12/8; 13/3), Hebron veya Mamre (Tekvîn, 13/18; 18/1), Beer-şeba (Tekvîn, 21/33), Beer-lahay-roi (Tekvîn, 16/14); Hz. İshak doneminde Beer-şeba (Tekvîn, 26/23-25); Hz. Ya‘kūb doneminde Peniei (Tekvîn, 32/30), Beyt-el (Tekvîn, 28/16-22; 35/6-15) ve Şekem (Tekvîn, 33/20) bu yerlerdendir. Bunlar genelde yuksek bolgeler, su kaynaklarının bulunduğu ağaclık yerlerdi. Diğer taraftan buyuk şahsiyetlerin mezarları da (Hz. İbrahim, SÂre, İshak ve Ya‘kūb ’un Hebron ’daki mezarları gibi) ziyaret edilmekteydi.
HÂkimler doneminde Ken‘Ân diyarının fethiyle birlikte yerleşik hayat başlamış, mevcut sunaklar ceşitli roller ustlenmiş, mahallî ve kabilevî olarak, ayrıca kabileler arası ve butun milletce ziyaret edilen yerler olmuştur; ancak gercek anlamda haccın ifa edildiği ilk yer Silo ’dur (Yeşu, 18/1; HÂkimler, 18/31). Ahid sandığının bulunduğu Silo ’da her yıl rabbin bayramı olmakta (HÂkimler, 21/19), genc kızlar orada bağlar icinde dans etmekte (HÂkimler, 21/21), Elkana her yıl kurban kesmek uzere oraya cıkmakta idi (I. Samuel I). Silo ’daki ibadet Filistîler ’in (Filistler) burayı yıkmalarına kadar surdu.
Krallık doneminde iki tur ziyaret yeri vardı; bunların ilki Beyt-el ve Dan gibi eski mezbahlar, diğeri ise ahid sandığı ve mÂbed sebebiyle Kudus ’tu. Hz. Suleyman ’ın mÂbedi tamamlamasından sonra da uc bayram kutlaması başlamıştır (I. Krallar, 9/25).Yeroboam ’ın sozleri de Kudus mÂbedinin hac yonunden onemini vurgulamaktadır (I. Krallar, 12/27). Kudus ’un cekiciliği ve peygamberlerin ayrılıkcı mezbahlara karşı tavır almaları, ibadetin merkezîleşmesini hazırlayan onemli gelişmelerdi; ancak bunun icin krallık otoritesine de ihtiyac vardı. Bu sebeple Hezekiel, VIII. yuzyıldan itibaren halkı gorkemli bir Fısıh (Paskalya bayramı) icin Kudus ’e cağırdı (II. Krallar, 23/22; II. Tarihler, 30/13). Asıl reform ise Tesniye ’nin 621 ’de bulunmasının ardından Kral Yoşiya tarafından yapıldı. Kudus ’u ziyaret mÂbedin yıkılışından sonra bile devam etti (Yeremya, 4/15).
Yahudiiik ’te en eski kanunları oluşturan Elohist ve Yahvist ahid kanunu uclu bir kutlama zorunluluğu getirmiştir: “Yılda uc kere bana bayram (hag) edeceksin... Senin butun erkeklerin yılda uc kere Rab Yahova ’nın onunde gorunecektir” (Cıkış, 23/14, 17). Hac emri sadece erkeklere yonelik olmasına rağmen tıpkı Silo ziyaretinde olduğu gibi haccın ailevî bir karakter arzetmesi tabiidir.
Bu uc bayram arasında en onemlisi oyle gorunuyor ki Sukkot bayramıdır. Elkana bu bayramda Silo ’ya cıkıyordu. Bu bayram, yahudi tarihcisi Joseph ’e kadar İbrÂnîler ’in en buyuk ve en kutsal bayramı olarak devam etti. Bayramın temel merasimi olan cardak kurulması ancak esaret sonrasında başlamıştır (Nehemya, 8/17).
Haccın ifa edildiği bu uc bayramda eli boş gidilmeyeceğinden rabbin verdiği berekete gore herkesin elinden geldiği kadar takdime getirmesi de emredilmektedir (Tesniye, 16/16-17). Hacılar gerekli takdimeleri genellikle kendileri getiriyorlardı; fakat mÂbedin kurban temini hususunda tıpkı esaret sonrasında olduğu gibi ticarî bir teşkilÂta sahip bulunduğu anlaşılmaktadır (DBS, VII, 587).
BÂbil esareti sonrasında mÂbedin yeniden inşası uzerine hac 515 yılı Fısıh bayramıyla tekrar başladı (Ezra, 7/19). Sukkot bayramı gorkemli bir şekilde kutlandı (Nehemya, 8). Hacla ilgili şer‘î kurallar ve bunlara uymanın onemiyle haccın takv yonu (Mezmurlar, 120-134) zamanla daha cok on plana cıktı.
Cıkış ve Tesniye ’de umumi tarzda yer alan hukukî şekiller gelenekce detaylandırıldı ve Mişna ’da toplandı. Hac mecburiyeti sadece erkeklere yonelikti; kadınlar, koleler, sakatlar, korler, hastalar, yaşlılar, bon ve saf olanlar, yetim ve oksuzler, cok kucuk cocuklar bu yolculuktan muaf tutulmuştu (Mişna, Hagiga I, 1). Luka İncili ’nde belirtildiğine gore (2/42) cocuklar ancak on iki yaşına girdiklerinde ve annelerinden ayrılabildiklerinde (Mişna, Sukka II, 8) bu yolculuğa katılabilmekteydiler.
Bu tur bayramlarda halk bir ay oncesinden eğitiliyor, bayrama on beş gun kala surulerin onda biri ayrılıyor, vergiler toplanıyor ve mÂbed hazinesinden bayram boyunca muşterek harcamalar icin gerekli pay ayrılıyordu. Hacıların guvenliği ve ihtiyacları icin hazırlıklar yapılıyor, şehir meydanı ve sokaklar duzenleniyor, yollar duzeltiliyor, kuyular temizleniyor, kopruler onarılıyordu.
MilÂttan sonra 70 yılında mÂbedin yıkılışından sonra mÂbedle ilgili hac artık yapılmadı; ancak yahudilerin kutsal topraklara yonelik ziyaretleri devam etti. Gecmişle ilgili hÂtıralar, o topraklara yeniden donme ozlemi, yahudi buyuklerinin oralardaki kabirleri yahudileri o bolgeye cekiyordu. Kudus ’te Suleyman MÂbedi ’nden geriye kaldığına inanılan “ağlama duvarı” onemli bir ziyaret mahalli oldu. Kudus ’un dışında kalan başlıca ziyaret yerleri şunlardı: Zebulun ’un Sidon ’da, Rabbi (Haham ?) Meir ’in Tiberias ’da (Taberiye), Simeon ben Yohai ’nin Merom ’da, Peygamber Hoşea ’nın Safed ’de, Peygamber Samuel ’in Nebi Samvil ’de, Rahel ’in Beytulahm ’da, DÂvud ’un Kudus ’te, Nahum ’un Musul civarında, Ezra ’nın Bassorah yakınlarındaki Kurna ’da, Hezekiel ’in Babilonya ’da, Daniel ’in Kerkuk ’te, Ester ve Mordekay ’ın Hemedan ’da ve Yeremya ’nın Fustat ’ta bulunan kabirleriyle Karmel tepesindeki İlya mağarası.
YAHUDİLİKTE HACLA İLGİLİ ESASLAR
Yahudilikte hacla ilgili esaslar din Âlimlerince tesbit edilmiş ve Mişna ’da ayrı bir bolum olarak yer almıştır. Rabbi Yohanan ben Zekkay haccı teşvik etmiştir. MÂbed olmayınca kurban işi kalkmıştı; fakat duaya onem veriliyordu. Rabbi II. Gamaliel. Paskalya merasimlerine Kudus ’un yeniden inşası icin duaları da eklemişti. 1211 yılında Batı Avrupalı 300 rabbi hac icin Filistin ’e gelmişti.
Gunumuzde yahudiler belli gunlerde bu tur yerleri ziyaret eder, bu ziyaretlerin şans getireceğine, talihsizliklere iyi geleceğine inanırlar. Hac mahallerinde dua edilir, adaklar adanır, bazan da istekler kÂğıda yazılıp bırakılır. Ağlama duvarı veya Suleyman MÂbedi ’nin batı duvarı dışındaki ziyaret merkezlerinde azizlere yalvarılıp şefaatci olmaları istenir.
Yeni Ahid ’de haccın onemi ve anlamı pek acık değildir. Luka İncili ’ne gore Hz. Îs on iki yaşında iken ebeveyniyle birlikte Kudus ’e mÂbedi ziyarete gitmiştir. Sinoptik İnciller, Hz. Îs ’nın sadece bir defa Fısıh bayramında hac icin Kudus ’e gittiğini belirtirken (Matta, 21/1-11, 15-17; Markos, 11/1-10; Luka, 19/28-40) Yuhanna İncili ’ndeki ifadelerden Hz. Îs ’nın hac merasimlerine duzenli olarak katıldığı anlaşılmaktadır (2/13; 6/4; 7/2; 10/22; 11/55). Hıristiyanlık ’ta, Hz. Îs ’nın son Kudus yolculuğu ile Tanrı ’nın şehrine eskatolojik haccını gercekleştirdiğine ve Tanrı ’nın krallığını başlattığına inanılır.
HRİSTİYANLARIN HAC YERİ
İlk hıristiyanlar Yahudilik ’te olduğu gibi Kudus ’teki mÂbedi ziyaret ediyorlardı (Resullerin İşleri, 2/46; 3/1). Bununla birlikte kilise yeni bir tapınak yapmak istiyordu. Epiphane ’ın bildirdiğine gore İmparator Hadrianus 130 yılında yaptığı seyahatte Kudus ’te her şeyin yıkılmış olduğunu, sadece birkac ev ile Hz. Îs ’nın semaya urûcundan sonra şÃ‚kirdlerin toplandıkları evin yerinde kucuk bir kilisenin bulunduğunu gormuştu. Bu kucuk kilise daha sonra hacıların ziyaret ettikleri Sion kilisesi oldu. 216 ’dan itibaren genellikle o topraklarda bulunan Origène ’in naklettiğine gore Beytulahm ’daki Îs ’nın doğduğu mağara, carmıha gerildiği Golgotha mevkii ziyaret mahalliydi.
Kudus ’e yapılan haccin gelişmesinde dinî zorunluluktan ziyade Konstantin ’in (I. Konstantinos) etkisi onemli bir rol oynadı. Konstantin ’in Kudus ’un ceşitli yerlerinde başlattığı kilise yapımı, bircok hıristiyanı Îs ’nın doğup yaşadığı ve carmıha gerildiği yerleri gormeye teşvik etti. Kudus ’e yapılan haccın yanı sıra turbeleri, hatta manastırlarda yaşayan rahipleri ziyaret de bir tur hac olarak mutalaa ediliyordu. Diğer bir hac şekli de azizlerin ve şehidlerin mezarları uzerine yapılmış kiliseleri ziyaret etmekti.
Doğu Hıristiyanlığı ’ndaki haccon kokleri ilk olarak Hz. Îs ’nın doğup misyonunu ifa ettiği Filistin ’e, ikinci olarak da hiristiyan manastır hayatının (monastisizm) beşiği olan Mısır ’a kadar uzanır.
Eski İsrail ’de ve ilk devir Hıristiyanlığı ’nda haccın anlamı aynıdır. Ancak İsrÂiloğulları icin bu mÂbedi senede uc defa ziyaret şart iken Hz. Îs bunu mÂbede son yaptığı ziyaretle yerine getirmiştir. Dolayısıyla hıristiyan haccı kolektif bir gorev olmaktan cıkıp dindarlığın ferdî ihtiyaclarını yerine getirmek icin yapılan bir seyahat olmuştur.
Hıristiyanlık ’ta bir kimsenin hac yapması icin hayatında herhangi bir muayyen zaman yoktur. Ancak Kudus ’e gidiş genellikle gec yaşlarda gercekleşmektedir. Kudus ’e varan kişi artık hayatında onemli bir işi yerine getirdiğini hisseder. Hz. Îs ’nın olup dirildiği yere bakınca kendisi de Kudus ’te olmeyi arzular. Ermenice “mahdesi” kelimesi “olumu ve aynı zamanda Kudus ’te Paskalya bayramında yakılan kutsal ateşi goren kimse” anlamındadır ve Kudus haccından donen kimseye bu sıfat verilmektedir. Rus hacıları da Kudus ’e beyaz kefen goturur, Hz. Îs ’nın vaftiz olduğu Urdun nehrinde bu kefenlerine sarınarak yıkanırlar. Diğer doğu hıristiyanları ise beyaz kefenleri Hz. Îs ’nın carmıha gerildiği cuma gunu onun mezarına koyarlar. Genelde gruplar halinde Kudus ’e gidip donen hacılar, donuşlerinde bu gorevi tamamladıkları icin kilisede şukran duaları yapar, Kudus ’ten getirdiklerini dağıtırlar.
Hac bir hıristiyanın kurtuluşa ermesi, ilÂhî varlıkla temas kurması ve dolayısıyla hac beldesinde tabiat ustu gucten inÂyet elde etmesi anlamını taşır. Bununla beraber hacca gitmeden inÂyete ermiş kimseler de vardır; bu durumda hac bir şukran sunma yeri olur. Bundan dolayı lutuf arayan hacının yolculuğu ve şukran sunmaya giden hacının yolculuğu olmak uzere iki turlu hac yolculuğu vardır. Her iki durumda da onemli olan, kişiyle Tanrı arasında azizler vasıtasıyla gercekleşen munasebettir.
Hıristiyanlara gore azizlerin oldukten sonra cesetleriyle temas eden elbiseleri de kutsal sayılmaktadır. Yeni Ahid ’de belirtildiği uzere Tanrı Aziz, Pavlos ’u kullanarak ceşitli mucizeler meydana getirmiştir: “O derece ki, hastalara onun bedeninden mendiller veya peştemallar goturulurdu ve onlardan hastalıklar gider ve kotu ruhlar cıkardı” (Resullerin İşleri, 19/12). Azizlerin cesetlerinden veya elbiselerinden kalan parcaların (relic) bulunduğu mezarlar veya kiliseler de hıristiyanlarca tedavi, rehberlik veya affolunma merkezleri sayılarak hac maksadıyla ziyaret edilmektedir.
Hıristiyanlığın ilk devirlerinde bu dine inananlar Filistin ’i bir buyuk kutsal emanet (relic) şeklinde duşunmuşlerdi. Zira tarihî bir gercek olarak Îs Filistin ile fizikî temasta bulunmuştu. Boylece butun bolge kutsal topraklar diye adlandırılmıştı. Tabii ki Îs ’nın vaftiz edildiği Urdun nehri ve carmıha gerildiğine inanılan Golgotha tepesi gibi bazı yerlere diğerlerinden daha fazla kutsallık atfedildi.
İmparator Konstantin ’in annesi Helena ’ya ruyasında “gercek hac”ın yerinin bildirildiği, daha sonra onun bu hactan bazı parcalan bulduğu yolundaki iddia sebebiyle IV. yuzyılda Filistin ’e giden hacıların sayısında onemli bir artış oldu. O donemde hacıların en cok rağbet ettiği bir başka “relic” de Herod ’un sarayının kalıntıları arasında bulunduğu ileri surulen Hz. Yahy ’nın başı idi.
Filistin ’in muslumanların eline gecmesi uzerine bu defa Avrupa ’da hac merkezleri ortaya cıkmaya başladı. Roma ’da iki buyuk havÂrinin (Petrus ve Pavlus) ve imparatorluğun hıristiyanlara karşı baskısının sonucunda şehid edilen azizlerin cesetlerinin Avrupa topraklarında bulunması dolayısıyla burası diğer merkezlere gore one cıktı. İspanya ’da Santiago de Compostela ’da havarilerden Buyuk Ya‘kūb ’a atfedilen mezar onemli bir hac merkeziydi. Ayrıca bu havÂrinin, olumunden (veya şehid edilmesinden) on beş asır sonra İberya yarımadasının yeniden fethi sırasında Katolikler ’in yanında yer alarak muslumanlara karşı savaştığına inanılmış ve bu sebeple kendisine “musluman cellÂdı” (muslim slayer) denilmiştir.
Kudus, Roma ve Santiago de Compostela olmak uzere dunyada uc hac merkezini “mukaddes sene” dolayısıyla ziyaret edenlere Katolik kilisesince enduljans* verilmektedir. Dolayısıyla mukaddes sene ilÂn edilen yıllarda (mesel Santiago icin, Aziz Ya‘kūb ’a hıristiyan takviminde ayrılan gun olan 24 Temmuz eğer pazar gunune rastlarsa o yıl mukaddes kabul edilir) bu yerlere giden hacı sayısında belirli bir artış gozlenmektedir.
AVRUPA'DA İLK HAC YERLERİ
Avrupa ’da bilinen ilk hac yerleri, azizlere ait kutsal eşya ve kalıntıları ihtiva eden mezarlardır. Bu tur ibadet XIII. yuzyıla kadar piskopos, daha sonra da papa tarafından meşrû sayılmıştır. Bu kutsal mekÂnlar arasında, Roma ’daki Petrus ’un mezarı ile İspanya ’da Santiago de Compostela ’daki Buyuk Ya‘kūb ’a atfedilen mezar en cok ziyaret edilen yerlerdir.
İkinci tur hac merkezleri Meryem ’e atfedilen kutsal mekÂnlardır. XII. yuzyıldan sonra Hz. Meryem ’le ilgili iki ceşit hac yeri gelişti ve gunumuze kadar devam etti. 1. “Siyah Meryem Ana” da denilen mûcizevî heykele veya tabloya saygı uzerine kurulan hac yerleri (bunların renklerinin siyah olması, uzun yıllar duşmanların eline gecmesin diye toprak altında saklanmış olmalarına bağlanabilir; yerlerinin de coğunlukla ruya ile papaz, rahibe veya halktan birine bildirilmiş olduğuna inanılır). Bu turun onemli ornekleri şunlardır: Chartes le Puy ve Rocamadour (Fransa), Montserrat ve Guadalupe (İspanya), Mariazell (Avusturya), Einsiedeln (İsvicre) ve Czestochowa (Polonya). Bu beldeler Ortacağ ’lardan beri ziyaret edilmektedir. 2. Hz. Meryem ’in gorulmesinin ve sectiği bir kimseye bir mesaj vermesinin soz konusu olduğu yerler. Hz. Meryem ’in ceşitli yerlerde gorunmesi daha cok XIX ve XX. yuzyıllarda olmuştur. Bu yerlerin en onemlileri Paris ’te Rue du Bac (1830), Fransa ’da La Salette (1846), Lourdes (1858), Pontmain (1871), Pellevoisin (1876); Portekiz ’de Fátima (1917); Belcika ’da Beauraing ve Banneux ’dur (1932). Hz. Meryem ’le ilgili diğer bir ceşit hac merkezi de onun NÂsıra ’da (Nazareth) yaşamış olduğu evin mûcizevî olarak bugun İtalya ’da Ancona yakınındaki Loreto ’ya ve İngiltere ’de Norfolk yakınındaki Walsingham ’a melekler tarafından taşınması suretiyle ortaya cıktığına inanılan mukaddes evlerdir (Holy House, Santa Casa).
Hıristiyanlık ’ta hac onceleri, gunahkÂrların gunah cıkarma sonucunda gunahlarına bir kefÂret olmak uzere bu dunyada takdir edilen bir ceşit ceza idi. Buna gore, bugunku modern ulaşım araclarının bulunmadığı bir donemde kıldan yapılmış bir gomlek giyerek Santiago ’ya kadar yurumek, A‘rÂf ’ta (Purgatory) cekilecek azap kadar meşakkatli sayılmış olmalıdır. Modern cağdaki ulaşım kolaylıkları haccın daha kolektif bir gorunum kazanmasına yol actı. Gunumuzde Avrupa ’da hac maksadıyla en cok ziyaret edilen yer Guney Fransa ’daki Lourdes ’dur. Tıbbın tedavi edemediği hastalıkları nehrin kenarında yapılmış ozel banyoları ile iyileştirdiğine inanılan bu yeri yılda yaklaşık 5 milyon kişi ziyaret etmektedir. İkinci sırayı, yılda 4 milyon kişiyle Portekiz ’deki Fátima almaktadır. Paris ’teki Rue du Bac ise yılda 1 milyon kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Roma ’ya yapılan hacca gelince buraya en cok kutsal yıllarda gidilmektedir.
AMERİKA'DA HAC
Amerika kıtasında Katolikler ’in pek cok ziyaret mahalli bulunmaktadır. Buradaki en eski hac mekÂnı muhtemelen, Dominik Cumhuriyeti ’ndeki Santo Cerro ’da bulunan Hz. Meryem ’e ait yerdir. Geleneğe gore Christoph Columbe 1490 ’larda buraya, yerlilere karşı kazanılan zaferin şukran nişanesi olarak bir hac dikmişti. Amerika ’ya gelen gocmenler ve misyonerler hac olayını her yere yaymışlardır. Yeni dunyanın en meşhur hac mekÂnı, yılda 14 milyon ziyaretcisiyle Nuestra Señora de Guadalupe ’dir. Efsaneye gore 9 Aralık 1531 ’de Meryem Ana, bugunku Mexico City ’nin eteklerindeki Tepeyac denilen bolgede Juan adındaki bir Meksikalı koyluye gorunmuştur.
Amerika ’daki hac merkezlerinin oluşmasında XVI ve XVIII. yuzyıllarda bu kıtaya goc eden İspanyollar-Portekizliler ve Fransızlar ’ın hac telakkileri etkili olmuş, XIX ve XX. yuzyıllarda Avrupa ’nın diğer bolgelerinden gelen goclerle birlikte turbe ve hac merkezleriyle ilgili Âdet ve telakkilerde farklılıklar ortaya cıkmıştır. Bazı durumlarda yerlilerin kutsal saydığı mekÂnlar da hıristiyanlaştırılmıştır. Yeni dunyadaki merkezlerin coğu Hz. Meryem ’in gorunmesiyle ilgilidir. Heykeller bugun bulundukları yerlere ya ilk donemlerdeki misyonerler tarafından veya esrarengiz kişilerce dikilmiştir.
Hıristiyanlığın Anadolu topraklarında da ziyaret yerleri vardır. Bu mekÂnlar Hıristiyanlık tarihi ve onemli şahsiyetleriyle bağlantılıdır. Pavlus ’un misyonerlik gezileri esnasında dolaştığı yerler bugun bazı hıristiyalarca ziyaret edilmektedir. Antakya bu yerlerden biridir. Pavlus, Petrus ve Barnaba burada Hıristiyanlığı yaymışlar, milÂttan sonra 252-300 yılları arasında bu şehirde on kilise toplantısı yapılmış ve ilk donemlerde Antakya kilisesi beş buyuk kilise arasında yer almıştır. Diğer bir kutsal mekÂn da Efes ’tir. Pavlus Efes ’te kalarak Hıristiyanlığı yaymaya calışmış, havÂri Yuhanna ise burada yaşamış ve olunce buraya defnedilmiştir. Hz. Meryem ’in de Yuhanna ile birlikte Efes ’e gelerek burada yaşadığı yolunda bir kanaat vardır; ancak bu zayıf bir ihtimaldir. Efes ’te bulunan ve Hz. Meryem ’e nisbet edilen ev gunumuzde bir hac mekÂnıdır. Hıristiyanlar buradaki kutsal sudan icer ve dua ederler. Papa VI. Paul 1967 ’de, Papa II. John Paul da 1979 ’da burayı ziyaret etmişlerdir. Ote yandan Demre de (Antalya) hıristiyanlarca St. Nicholas ’nın (San Nicola, Aya Nikola, Noel Baba) yaşadığı ve defnedildiği yer olarak ziyaret edilmektedir. Burada IV. yuzyılda Myra (Demre) piskoposu olan St. Nicholas ’ya ait bir kilise bulunmaktadır. Diocletien zamanında oldurulen ve Rus, Yunan ve Sicilya halklarının, cocukların ve denizcilerin koruyucu azizi olarak kabul edilen Nicholas ’nın kemikleri XI. yuzyılda Guney İtalya ’daki Bari ’ye nakledilmiştir.
Kaynak: Omer Faruk Harman, Diyanet İslam Ansiklopedisi
İslam ve İhsan