Haccı îfĂ‚ya yonelen Ă‚şık gonuller, bir taraftan bu duĂ‚ ile yoğrulurken diğer taraftan da Harem-i Şerîf dĂ‚hilinde ve butun Mekke sokaklarında Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in dolaştığını, yaşadığını duşunerek belki O ’nun mubĂ‚rek ayaklarının izi uzerinde bulunabileceğini hayĂ‚l eder, o izlere cĂ‚n u gonulden yuz surebilmenin heyecĂ‚nını yaşar ve ondan intikĂ‚l etmiş nice hĂ‚tıralarla dolarlar.
Âyet-i kerîmede buyrulur:


ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعاَئِرَ اللهِ فَاِنَّهاَ مِنْ تَقْوَى الْقُلوُبِ
“Her kim AllĂ‚h ’ın nişĂ‚nelerine hurmet gosterirse, (bilsin ki) hic şuphesiz bu, kalblerin takvĂ‚sındandır.” (el-Hac, 32) sırrından alınan yuce bir nasiptir.

HACC-I MEBRUR

Hac, sırf maddî ve zĂ‚hirî bir ibĂ‚det değildir. Onun mĂ‚nevî yonu, zĂ‚hirî yonunden cok daha muhimdir. Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in «hacc-ı mebrûr» ifĂ‚desiyle kasdettiği hac da, boyle baştan başa mĂ‚nevî guzelliklerden ibĂ‚ret bir hacdır. Bu yonuyle hac; duĂ‚, tevbe ve istiğfĂ‚r ile gonullerin ilĂ‚hî rahmet, bereket ve fazîletlere nĂ‚il olmasıdır. Hayatın sĂ‚lih amellerle mĂ‚mûr edilmesidir. Hacdan sonra da bu hĂ‚lin devĂ‚mı icin CenĂ‚b-ı Hakk ’a soz verilmesidir.

HAZRET-İ İBRAHİM'İN DUÂSI

Hazret-i İbrĂ‚him -aleyhisselĂ‚m- ’ın şu duĂ‚sı ne guzeldir:

“Ey Rabbimiz! İkimizi (oğlum İsmĂ‚il ’i ve beni) Sana teslîm olanlardan eyle! Neslimizden de Sana teslîm olanlardan bir ummet yetiştir! Bize ibĂ‚det yollarımızı goster; tevbemizi kabul buyur! Sen tevbeleri dĂ‚imĂ‚ kabul eden, merhametli olansın!” (el-Bakara, 128)

PEYGAMBERİMİZİN MEKKELİ MUŞRİKLERE İLK TEBLİĞİ

İşte haccı îfĂ‚ya yonelen Ă‚şık gonuller, bir taraftan bu duĂ‚ ile yoğrulurken diğer taraftan da Harem-i Şerîf dĂ‚hilinde ve butun Mekke sokaklarında Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in dolaştığını, yaşadığını duşunerek belki O ’nun mubĂ‚rek ayaklarının izi uzerinde bulunabileceğini hayĂ‚l eder, o izlere cĂ‚n u gonulden yuz surebilmenin heyecĂ‚nını yaşar ve ondan intikĂ‚l etmiş nice hĂ‚tıralarla dolarlar. MeselĂ‚ SafĂ‚ Tepesi ’nde Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in Mekke muşriklerine hitĂ‚b edişini duşunup o gunleri gozlerinde canlandırırlar. Yine duşunurler ki, o Âlemlerin Efendisi, bu tepeden Mekkelilere Ebû Kubeys Dağı ’nı gosterip şoyle buyurmuştu:

“–Size; «Şu dağın arkasında duşman var; buraya doğru yaklaşmaktadır. Canınıza kasdedecek, tedbir alın!» desem, bana inanır mısınız?”

Mekkeliler de:

“–İnanırız. O dağın arkasını gormesek de, Sen «Muhammedu ’l-Emîn» olduğun icin verdiğin haberin doğruluğundan aslĂ‚ şuphe etmeyiz!” demişlerdi.

Bunun uzerine O Varlık Nûru Efendimiz:

“–Buna inandığınız gibi şuna da inanınız ki, bu Ă‚lemi yaratan, tek ve kĂ‚dir olan bir AllĂ‚h var! Taptığınız putlar, Ă‚ciz birer taş, toprak veya odun parcalarıdır. Bunları terk edip bir olan AllĂ‚h ’a îmĂ‚n ediniz. Biliniz ki, AllĂ‚h beni size peygamber olarak gonderdi.” dediğinde ise, başta amcası Ebû Leheb olmak uzere o nasipsiz muşrikler:

“–Sen bizi buraya bunun icin mi cağırdın?” diyerek O ’ndan yuz cevirmiş ve dağılmışlardı. VicdĂ‚nen doğruluğunu kabul ettikleri hĂ‚lde nefsĂ‚niyetleri muktezĂ‚sı O ’nu yalanlamışlardı.

Fakat o Âlemlerin Efendisi, bu ve benzeri nice gaflet ve dalĂ‚let tezĂ‚hurlerine rağmen yılmamış, nebevî bir gayretle ilĂ‚hî hakîkatleri susuz gonullere bir Ă‚b-ı hayĂ‚t gibi takdîme her hĂ‚lukĂ‚rda devĂ‚m etmişti.

HACDA BU HAKİKATLERİ TEFEKKUR ETMELİYİZ

İşte hacda boyle ibretli hakîkatleri tefekkur ederek, alıcı bir gonul kıvĂ‚mıyla etrĂ‚fa nazar edersek Efendimiz -aleyhissalĂ‚tu vesselĂ‚m- ’ın rahle-i tedrîsine mekĂ‚n olan DĂ‚ru ’l-ErkĂ‚m ’ın onunde, icerideki huşû dolu Kur ’Ă‚n tĂ‚limlerinin akislerine ulaşabiliriz. Bu tĂ‚limlerin ardından gercekleşen hicret ve sonrasında yaşanan ilĂ‚hî bereketlere gonul testimizi uzatabiliriz.

Bilhassa Sevr Mağarası ’nda Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ve Hazret-i Ebû Bekir arasındaki mĂ‚nevî alışverişten nasiplenir ve onların orada kaldıkları uc gun icerisinde ilĂ‚hî esrĂ‚ra gark olma ve kalbi inkişĂ‚f ettirme istikĂ‚metinde yaşadıkları husûsî sohbete istîdĂ‚dımız nisbetinde dĂ‚hil olabiliriz. O sohbetle başlayan “altın silsile”nin muhabbet, aşk ve vecd iklîminde gonullerimize kĂ‚mil mĂ‚nĂ‚da îmĂ‚nın halĂ‚vetini tattırabiliriz.

MEKKE'NİN FETHİNİ HAYÂL EDEREK YAPILACAK BİR HAC

Bu halĂ‚veti tadarak her biri bir yıldız misĂ‚li olan ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma tĂ‚bî olur, bin bir hikmet ve ibret dolu Medîne-i Munevvere hĂ‚tıralarından sonra tekrar Mekke-i Mukerreme ’ye donuşu, yĂ‚ni o mubĂ‚rek beldenin Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- tarafından fethini hayĂ‚l edip gozumuzde canlandırabiliriz.

Etraftaki dağlara bakarken Mekke ’yi fethe gelen sahĂ‚be ordusunun muşriklere korku salmak icin yaktıkları calı cırpıyla vucûda getirdikleri binlerce meş ’alenin goruntulerini zihnen o yerde sĂ‚bitmiş gibi ruyĂ‚ya benzer bir muşĂ‚hede Ă‚leminde seyredebiliriz. BilĂ‚l-i Habeşî ’nin o gun BeytullĂ‚h ’ın ustune cıkarak okuduğu yanık ezan sesini duyar gibi olabiliriz. Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in:

“…Hak geldi, bĂ‚tıl zĂ‚il oldu...” (el-İsrĂ‚, 81) Ă‚yetini okuyarak KĂ‚be ’deki putları devirişini hayĂ‚l edebiliriz.

GONLUMUZ DE BİR KÂBE

Ardından bizim gonlumuzun de bir KĂ‚be gibi olduğunu, oranın da birtakım nefsĂ‚nî muhabbetlerle puthĂ‚ne hĂ‚line gelebileceğini kavrayıp hac ibĂ‚detinin her safhasından edindiğimiz rûhĂ‚nî ve mĂ‚nevî bir kuvvetle o putları devirmeye ve gonlumuzu kĂ‚mil mĂ‚nĂ‚da bir nazargĂ‚h-ı ilĂ‚hî kılmaya yonelebiliriz.

İşte boyle daha nice tecellîlere nĂ‚iliyet kapısı olan hac ibĂ‚deti, herkes icin mĂ‚nevî bir arınma, durulma ve dirilme hĂ‚disesidir. Bu dirilişin yaşandığı hac farîzası, ferdi, dînin kemĂ‚line istikĂ‚metlendiren şumûllu bir ibĂ‚dettir.

Hac, var­lık ve nefs el­bi­se­lerinden sıy­rı­larak rûhĂ‚nî bir hayĂ‚ta adım atmaktır. Hac, in­san rû­hu­nun Ă‚hen­gi­ni, ik­lî­mi­ni ve ren­gi­ni bul­du­ğu, as­lî hu­vi­ye­ti­ni ka­zan­dı­ğı, feyz yağ­mur­la­rıy­la yıkanıp arın­dı­ğı, rû­hĂ‚­ni­yet te­zĂ‚­hur­le­riy­le do­lu bir ibĂ‚­det­tir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrur ve Umre, Erkam Yayınları.
İslam ve İhsan