Mu ’­min­le­rin kıb­le­si K­be-i Mu­az­za­ma, Ce­nÂb-ı Hakk ’ın Kur ’Ân-ı Ke­rîm ’de: “…Sec­de et ve yak­laş!” (el-Alak, 19) buy­ru­ğu ile ik­me­si­ni em­ret­ti­ği na­maz ib­de­ti­nin is­ti­k­met he­de­fi­dir. Ay­nı za­man­da bu­tun mus­lu­man­la­rın muş­te­re­ken te­vec­cuh et­ti­ği nok­ta, y­ni İs­lÂm dun­y­sı­nın nab­zı­nın at­tı­ğı yer­dir.
İl­hî na­zar­la­rın in­san­da­ki te­cel­li­g­hı kalb olduğu gibi, k­inat­ta­ki te­cel­li­g­hı da K­be ’dir. Y­ni k­inÂt icin­de K­be, bir m­n­da in­san vu­cû­dun­da­ki kalb me­s­be­sin­de­dir. Bu se­bep­le hac, K­be ’nin ih­ti­şÃ‚­mı­nı id­rÂk ede­rek, rikkat-i kalbiyye ile îf edil­me­si ge­re­ken bir ib­det­tir.

GUCU YETENLER İCİN HAC FARZ HUKMUNDEDİR

BeytullÂh, yÂni AllÂh ’ın evi olarak tavsîf edilen KÂbe ’nin, Âdem -aleyhisselÂm- ’dan itibÂren mukaddes bir mÂbed olduğu ve gucu yetenler icin onu haccetmenin farz hukmunde bulunduğu, Âyet-i kerîmelerde şoyle bildirilir:

“Şuphesiz, Âlemlere bereket ve hidÂyet kaynağı olarak insanlar icin kurulan ilk ev (mÂbed), Mekke ’deki (KÂbe) ’dir.

Orada ibret alınacak alÂmetler vardır; (aynı zamanda Hazret-i) İbrÂhim ’in makÂmı (oradadır). Kim oraya girerse, Hakk ’ın golgesinde emîn bir kişi olur. Oranın yoluna gucu yetenlere, (AllÂh rızÂsı icin) «BeytullÂh»ı haccetmesi, AllÂh ’ın insanlar uzerinde bir hakkıdır (farzdır). İnkÂr edenler de bilsinler ki, AllÂh butun Âlemlerden mustağnîdir.” (Âl-i İmrÂn, 96-97)



MAKAM-I İBRAHİM'DE TAVAF NAMAZI KILINMALI

KÂbe-i Muazzama ’da, “MakÂm-ı İbrÂhîm”, yÂni HalîlullÂh olan İbrÂhim -aleyhisselÂm- ’ın makÂmı vardır. CenÂb-ı Hak, kendilerine hac veya umre nasîb olan mu ’minleri, onun ayak izinin bulunduğu o mubÂrek mekÂnda yurumekle ve onun makÂmının arkasında tavaf namazı kılmakla vazîfelendirmiştir.

HACER-İ ESVED'İ SELÂMLAMAK NE MÂNÂYA GELİYOR?

KÂbe ’de selÂmlanıp hurmetle opulen “Hacer-i Esved” de, AllÂh ’a bey ’at ederek O ’na kulluk ve itaat husûsunda soz verme makÂmı olan mubÂrek bir taştır. Onu selÂmlamak, aynı zamanda butun nefsÂnî temÂyullerden ve şeytÂnî yonelişlerden el cekmeye soz vermektir.

HACER-İ ESVED, TAVAFIN BAŞLANGIC VE BİTİŞ NOKTASI

Hacer-i Esved, tavÂfın başlangıc ve bitişinin tÂyinine vesîledir. KÂbe ’nin bugune kadar hemen her taşı değişmiştir. Fakat Hacer-i Esved hic değişmeden gunumuze kadar gelmiştir. Onu, başta Peygamberler Sultanı Efendimiz -aleyhissalÂtu vesselÂm- olmak uzere nice mubÂrek dudaklar opmuş, nice mubÂrek eller ona dokunmuştur. Boylece o, sÂhip olduğu yuce hÂl ile gonullerimizde bambaşka bir tesir ve sevgi goncası olmuştur.

YERYUZUNDEKİ RAHMET VE BEREKET KAYNAĞI

Kısacası, butun husûsiyetleriyle KÂbe, Âdeta Arş-ı İlÂhî ’nin yeryuzundeki golgesi, rahmet ve bereket kaynağıdır. Diğer bir ifÂdeyle, CenÂb-ı Hakk ’ın rahmet ve mağfiret sıfatlarının aksettiği mucell bir aynadır. Gonulleri aydınlatan bir guneş, yÂni nûr menbaıdır.

KÂBE'NİN YAPILIŞI HAKKINDA RİVAYETLER

KÂbe ’nin yapılışı hakkındaki rivÂyetlere gore, Hazret-i Âdem ile Havv vÂlidemiz, cennetten cıkarıldıkları vakit, yeryuzunde Arafat ’ta buluşurlar, beraberce batıya doğru yururler ve KÂbe ’nin bulunduğu yere gelirler. Bu esnÂda Âdem -aleyhisselÂm-, bu buluşmaya şukur olmak uzere Rabbine ibÂdet etmek ister ve cennette iken, etrafında tavÂf ederek ibÂdet ettiği nurdan sutunun tekrar kendisine verilmesini niyÂz eder. İşte o nurdan sutun orada tecellî eder ve Hazret-i Âdem, onun etrafında tavÂf ederek AllÂh ’a ibÂdette bulunur.

Bu nurdan sutun, Hazret-i Şît -aleyhisselÂm- zamanında kaybolur, yerinde siyah bir taş kalır. Bunun uzerine Hazret-i Şît, onun yerine taştan, onun gibi dort koşe olan bir bin yapar ve o siyah taşı binÂnın bir koşesine yerleştirir. İşte bugun Hacer-i Esved diye bilinen siyah taş, odur.

Sonra Nûh TûfÂnı ’nda bu binÂ, uzunca bir sure kumlar altında gizli kalır. Hazret-i İbrÂhim -aleyhisselÂm-, AllÂh ’ın emriyle KÂbe ’nin bulunduğu yere gider, oğlu İsmÂil -aleyhisselÂm- ’ı annesiyle birlikte orada iskÂn eder. Sonra İsmÂil -aleyhisselÂm- ile beraber AllÂh ’ın emri mûcibince KÂbe ’nin bulunduğu yeri kazar. Hazret-i Şît tarafından yapılan binÂnın temellerini bulur ve o temellerin uzerine KÂbe-i Muazzama ’yı inşÃ‚ eder.

HAZRET-İ İBRAHİM'İN DUÂSI

İbrÂhim -aleyhisselÂm-, KÂbe tamamlanınca AllÂh ’a şoyle du etmiştir:

“…Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap! Halkından AllÂh ’a ve Âhiret gunune inananları ceşitli meyvelerle rızıklandır!..” (el-Bakara, 126)

İbrÂhim -aleyhisselÂm- ’ın bu duÂsının bir bereketi olarak Mekke ’de -tÂbiri cÂizse- îman halÂveti ile ağız tadı ic icedir.

KÂBE, ON BİR DEFA TAMİR EDİLDİ

KÂbe ’nin tamir ve inşÃ‚sı, aşağı yukarı on bir defadır:

Birincisi melekler tarafından, ikincisi Âdem -aleyhisselÂm-, ucuncusu Şit -aleyhisselÂm-, dorduncusu İbrÂhim -aleyhisselÂm-, beşincisi AmÂlika kabîlesi, altıncısı Curhumîler, yedincisi Kusay, sekizincisi Kureyş, dokuzuncusu ashÂb-ı kiramdan Abdullah bin Zubeyr, onuncusu HaccÂc-ı ZÂlim ve on birincisi ise Osmanlı sultÂnı IV. Murad Han tarafından yaptırılmıştır.

OSMANLI'NIN KÂBE-İ MUAZZAMA'YA GOSTERDİĞİ EDEP

Osmanlı ’nın KÂbe-i Muazzama ’ya gosterdiği mustesn edeb tezÂhurleri, bu tamir esnÂsında da muşÃ‚hede edilmiştir. Şoyle ki:

1. Murad devrinde bir sel baskını olur ve KÂbe ’nin iki tarafında cokuntu meydana gelir. Bunun uzerine derhal tamir icin Mimar Rıdvan Ağa Mekke ’ye gonderilir. Gerekli tespitleri yapan Rıdvan Ağa, coken yerleri ifÂde ederken KÂbe-i Muazzama hakkında “yıkılma ve cokme” gibi tÂbirler kullanmayı edebe aykırı gorur ve şoyle bir ifÂde kullanır:

“KÂbetullÂh ’ın falanca falanca kısımları semt-i sucûda varmıştır.”

Ayrıca tÂmir esnÂsında da inşÃ‚ icin luzumlu malzemeleri taşıyan hayvanÂtın o mubÂrek mekÂnları kirletmemesi icin birtakım tedbirlerin alınması gibi cÂlib-i dikkat edep tezÂhurleri sergilenmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrur ve Umre, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan