Unutmamak gerekir ki, hayat nîmeti insanoğluna bir defÂya mahsus olarak lutfedilmiştir. Olum de, AllÂh ’ın butun fÂnîler icin zarûrî kıldığı bir kÂnundur. Zamanı, dakikası ve nefes sayısına kadar tÂyin olunmuş ve hukme bağlanmıştır.
ECEL GELİP CATMADAN…

Ecelin ileri geri gitmediği, bir an one alınıp, bir an tehir edilemeyeceği, apacık bir hakîkattir. Ecelden kacanların kurtulduklarına dÂir bir haber de işitilmemiştir.

Bu yuzden, hac ile mukellef olanlar, bu gercekleri iyice tefekkur edip bu buyuk ibÂdete karşı gevşeklik ve ihmÂlkÂrlıktan şiddetle kacınmalıdırlar. Zîr omur nihÂyete erdikten sonra pişmanlığın bir faydası yoktur. O hÂlde fırsat elde iken Rabbimizin, uzerimizdeki buyuk bir hakkı olan hac ibÂdeti husûsunda gaflet gostermemeli, ilk fırsatta bu kulluk borcumuzu ed etmeliyiz.

İMKÂNI OLUP DA HACCETMEYEN KİŞİ

Aksi hÂlde Hazret-i Peygamber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ihtÂrı muthiş ve korkutucudur:

“Bir kimse, yiyecek, icecek ve binecek masraflarına mÂlik olup da BeytullÂh ’a gitmek mumkun iken haccetmezse, onun yahûdî veya hristiyan olarak olmesine hicbir mÂnî yoktur!” (Tirmizî, Hac, 3)

Bu îkÂz-ı pey­gam­be­rî, hac­cet­me­nin bu­tun şart­la­rı­nı h­iz olup da bu ib­de­ti ih­mÂl eden­le­rin, dehşetli bir ka­yıp icin­de ola­cak­la­rı­nı beyÂn et­mek­te­dir. HÂl boyle iken, imkÂnı olan mu ’minlerin hac ib­de­tin­e bî­g­ne kal­ma­la­rı, ne bu­yuk bir gaf­lettir!..

İmkÂnı musÂit olan her mu ’minin omrunde bir def haccetmesi farzdır. Tekrar tekrar haccetmek ise mustehabdır ve sevÂbı cok buyuktur.

HAC VE UMREYİ ARDI ARDINA YAPMANIN FAZİLETİ

Nitekim AllÂh Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuştur:

“Hac ile umreyi ardı ardına yapmak, omru ve rızkı artırır, fakirliği ve gunÂhı, koruğun demirdeki pası giderdiği gibi giderir.” (Ahmed, III, 446-447)

Yine bir hadîs-i kudsîde de şoyle buyrulmaktadır:

“AllÂh TeÂl buyuruyor: Ben bir kuluma sıhhat ve Âfiyet ihsÂn edip rızkını da bol verdiğim hÂlde, o her dort senede bir Bana gelmezse (yÂni hac veya umre ziyÂretinde bulunmazsa) o kimse gercekten mahrum biridir.” (Heysemî, III, 206)

HACCIN NÂFİLESİ OLUR MU?

Gorulduğu uzere farz ibÂdetler olan namazın, orucun nÂfilesi olduğu gibi haccın da nÂfilesi vardır. NÂfile yapılan hac ibÂdetleri hakkındaki cÂhilÂne tenkitler, -AllÂh korusun- ucu kufre sarkan sozlerdir. Bunlar, mesnedsiz cehÂlet mutÂlaaları olup, îman ve ibÂdetin hakîkî hazzından mahrûmiyetin kara ifÂdeleridir.

İMAM-I ÂZAM EBÛ HANÎFE HAZRETLERİ 55 KERE HACCETMİŞTİR

NÂfile ibÂdetler, asr-ı saÂdetten beri buyuk bir îman vecdi icinde ed edilegelmiştir. Nitekim İmÂm-ı Âzam Hazretleri ’nin 55 kere haccettiğini soylemek, bu hususta kÂfî bir misÂl teşkil eder. İmÂm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri, sayısız talebesi ve bircok meşgalesi bulunmasına rağmen, vaktinin tahminen ucte birini hac seferine tahsis etmişti. O zamanki şartlar altında, deve ile Bağdad ’dan Mekke-i Mukerreme ve Medîne-i Munevvere ’yi ziyÂret etmenin ne meşakkatli bir sefer olduğunu da tasavvur etmek gerekir. İşte Hak dostları, başka yerlerde bulunmayan o mÂnevî istifÂdeyi Haramey­n ’in feyizli iklîminde telÂkkî ettiklerinden, her fırsatta hacca gitmeyi ve Rasûlul­lÂh -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i ziyÂret etmeyi buyuk bir ganimet bilmişlerdir.

Zîr buyuk bir îman heyecanı icinde ed edilen nÂfile ibÂdetler, kulu, AllÂh ’a takarrub (yakınlaşma) tecellîsine mazhar eder. Rûhu derinleştirir. CenÂb-ı Hak, boyle mu ’min kullarının goren gozu, işiten kulağı olur. YÂni onların goruşleri, duyuşları, duşunuşleri ve ifÂdeleri hep ilÂhî nûrun cereyÂnı hÂline gelir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hacc-ı Mebrur ve Umre, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan