Muslumanın namazdaki nasibi nedir? Namazın icindeki nasibi almak icin ne yapmalıyız? Sizler de kıldığınız her namazdan nasibinizi almayı unutmayın...Hazret-i Ali ’ye bir kimsenin kendisini cok fazla sevdiğinden bahsederler. Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Doğru! Benim onu sevdiğim kadar o da beni sevmektedir.” buyurur.
YĂ‚ni rûhî aynîleşme, fizikteki birleşik kaplar misĂ‚linden gayri değildir. Bu da rĂ‚bıta ile mumkundur.
Tasavvufta rĂ‚bıta, muhabbetin taze ve canlı bir şekilde yaşanmasıdır. Bu muhabbet, Allah TeĂ‚lĂ‚, Rasûlu ve sĂ‚lih kullar uzerinedir. İmĂ‚m GazĂ‚lî, namazdaki “tahıyyĂ‚t”ı bu muhabbet akışına bir misĂ‚l olarak verir.
NAMAZDAKİ NASİBİMİZ NEDİR? Gercekten de namazdaki tahıyyĂ‚t, muhabbetten istifĂ‚deyi ne guzel ifĂ‚delendirir.
Namaz kılan bir mu ’min, “tahıyyĂ‚t”ın rûhĂ‚niyetinden nasîb almaya gayret etmelidir. TahıyyĂ‚t ’ın ilk cumlesi olan;
اَلتَّحِيَّاتُ ِللهِ وَالصَّلَوَاةُ وَالطَّيِّبَاتُ
“Her turlu tĂ‚zîm, ihtirĂ‚m, guzellikler, hamd u senĂ‚, salevĂ‚t gibi kavlî ve bunlara ilĂ‚veten fiilî ve mĂ‚lî ibĂ‚detler, Hak -celle ve Ă‚lĂ‚- Hazretleri ’ne Ă‚ittir.” ifĂ‚desi, RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in MîrĂ‚c gecesinde Hak TeĂ‚lĂ‚ Hazretleri ’ne olan hamd, senĂ‚ ve tĂ‚zîmidir. Bu mubarek sozler, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın MîrĂ‚c ’da; “Konuş benimle ey Rasûlum!” ifĂ‚desinden sonra Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in kalb-i pĂ‚kine ilhĂ‚m eylediği ifĂ‚delerdir.
İkinci cumle olan;
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكَ اَيُّهَا النَّبِىُّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
“Ey Nebî! DunyĂ‚ ve Ă‚hirette selĂ‚m ve AllĂ‚h ’ın rahmet ve bereketi Sen ’in uzerine olsun!” ifĂ‚desi de, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın, Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’e olan iltifĂ‚tı, yĂ‚ni husûsî selĂ‚m ve tekrîmidir.
Ucuncu cumle olan;
اَلسَّلاَمُ عَلَيْنَا وَعَلَى عِبَادِ اللهِ الصَّالِحِينَ
SelĂ‚m bizim uzerimize ve sĂ‚lih kulların uzerine olsun!” ifĂ‚desi ise, Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın selĂ‚mına mukĂ‚belesidir. Şu kadar ki, burada Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem-, selĂ‚ma engin şefkat ve merhametinin muktezĂ‚sı olarak ummetinin sĂ‚lihlerini de dĂ‚hil eylemiştir.
Bu guzel mukĂ‚lemeye şĂ‚hid olup hayran kalan CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- da şehĂ‚det getirmiştir:
اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلَهَ اِلاَّ اللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ
“ŞehĂ‚det ederim ki, Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur. Yine şehĂ‚det ederim ki, Hazret-i Muhammed MustafĂ‚ AllĂ‚h ’ın kulu ve Rasûlu ’dur.”
Bu şehĂ‚det, tevhîd ve kulluğun ne buyuk bir makam olduğunu beyĂ‚n ile, aynı zamanda Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in isminin zikredildiği yerde salĂ‚t u selĂ‚m getirmenin luzûmunu da ifĂ‚de eder.
HĂ‚sılı; Allah -celle celĂ‚luhû-, Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ve CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’ın mubĂ‚rek kelĂ‚mlarından oluşan “tahıyyĂ‚t” duĂ‚sı, ummet-i Muhammed icin ilĂ‚hî bir bereket ve lutuf, ayrıca iltifattır. Dolayısıyla bu duĂ‚yı okurken onun rûhĂ‚niyetinden kalbî olgunluğumuz nisbetinde istifĂ‚de ederiz. YĂ‚ni kul, gaflet etmeyip buradaki ifĂ‚deleri, AllĂ‚h ’a tĂ‚zîm ile dolu bir gonulle Hazret-i Peygamber -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ve CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- ’ın rûhĂ‚niyetlerine burunerek CenĂ‚b-ı Hakk ’a takdîm eylemeli, boylece; “Namaz, mu ’minin MîrĂ‚c ’ıdır!”[1] hadîs-i şerîfinin sırrından nasîb almaya gayret etmelidir.
Bu vesîleyle şunu da ifĂ‚de etmek îcĂ‚b eder ki, namazın başından sonuna kadar kĂ‚mil mĂ‚nĂ‚da huzur ve huşûu muhĂ‚faza edebilmek, ancak evliyĂ‚nın buyuklerinin bile guclukle muktedir olabileceği meselelerdendir. Fakat bilmelidir ki, huşû, namazın hangi ruknunde olursa olsun, namaz kılan icin o nisbette kabul umîdi şuphesizdir. Dolayısıyla namaz kılanlar, huzur icin mumkun olduğu kadar huşûa gayret gostermelidirler. Aksi hĂ‚lde CenĂ‚b-ı Hakk ’ın hitĂ‚bı cok dehşetlidir:
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar, namazlarını ciddiye almazlar.” (el-MĂ‚ûn, 4-5)
Cunku gercek namaz, huşû ile kılınandır. Âyet-i kerîmede buyrulur:
(Ancak) namazlarında huşû sahibi olan mu ’minler, gercekten kurtuluşa ermiştir.” (el-Mu ’minûn, 1-2)
Oyle ki, bu huşû, mu ’minin butun hayĂ‚tını kuşatır. Bunun icindir ki Hazret-i MevlĂ‚nĂ‚ -kuddise sirruh-, “Onlar, namazlarında dĂ‚imdirler!” (el-MeĂ‚ric, 23) Ă‚yet-i kerîmesini işĂ‚rî olarak:
“Namazdan sonraki hĂ‚lin de namazdaki gibi olmasıdır.” şeklinde tefsîr eder.
Bu hĂ‚le erebilmek icin ise, samîmî ve derûnî bir gonul rĂ‚bıtası ile Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in ulvî ahlĂ‚kından nasîb alarak O ’nunla aynîleşmek zarûreti vardır.
Muhakkak ki insan, RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- karşısında, ilĂ‚hî urperişlerini ve bediî duygularını hissettiği, rûhunu dış dunyĂ‚ya Ă‚it butun cizgilerden boşalttığı vakit, O ’nunla aynîleşme yolundadır. Ruşdunu ikmĂ‚l etmiştir.
O ’nu tam mĂ‚nĂ‚sı ile kimse tĂ‚rif edemedi. Yaratılışını tanıyamadı. CebrĂ‚îl -aleyhisselĂ‚m- dahî sidre-i muntehĂ‚ ’da:
“–Ben son hudûdumdayım, Sen devĂ‚m et!” dedi.
Her sahĂ‚bî, istîdĂ‚dı nisbetinde RasûlullĂ‚h -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’i hissedebilirdi. Kendi vecdinin penceresinden O ’nu seyrederdi.
Hazret-i Âişe -radıyallĂ‚hu anhĂ‚-:
“RasûlullĂ‚h ’ın sîmĂ‚sı o kadar parlar ve nur sacardı ki, ayın on dordunden daha parlak olurdu. Karanlıkta iğneye ipliği O ’nun aydınlığında gecirirdim...” buyurur.
Hazret-i MevlÂnÂ:
“İki dunyĂ‚ bir gonul icin yaratılmıştır. «Sen olmasaydın, Sen olmasaydın, bu kĂ‚inĂ‚tı yaratmazdım!»[2] hadîsinin mĂ‚nĂ‚sını iyi duşun!” buyurur.
HAK DOSTLARININ MUHABBETİ HĂ‚ce UbeydullĂ‚h AhrĂ‚r ’ı bir an şiddetli bir uşume alır. Şiddetle titrer. Ateş yakıp ısıtmaya calışırlar. O anda kendisi ile aynîleşen bir murîdi, soğuk su dolu hendeğe duşmuş bir vaziyette titreyerek kapıdan iceri girer. Hemen kurulayıp ısıtırlar. O ısınınca, UbeydullĂ‚h AhrĂ‚r Hazretleri ’nin uşumesi de bir anda biter.
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî, ilĂ‚hî muhabbetten o kadar hassaslaşır ve incelirdi ki, Yaratan ’dan oturu yaratılanların her birinin ıztırĂ‚bını sînesinde hisseder ve muzdarip olurdu.
Birgun, onunde bir merkebi oyle dovduler ki, hayvanın arkasından kan boşandı. O anda BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri ’nin de baldırlarından kan sızmaya başladı.
Bulbul tegannî ederken karşı dağdan ayrı ses gelmez. Ne kadar ulfetimiz varsa, yakınlığımız da o kadardır.
Hazret-i Ali ’ye bir kimsenin kendisini cok fazla sevdiğinden bahsederler. Hazret-i Ali -radıyallĂ‚hu anh-:
“–Doğru! Benim onu sevdiğim kadar o da beni sevmektedir.” buyurur.
YĂ‚ni rûhî aynîleşme, fizikteki birleşik kaplar misĂ‚linden gayri değildir. Bu da rĂ‚bıta ile mumkundur.
YĂ‚ Rabbî! Bizleri, gonulleri ilĂ‚hî hikmetlerle dolu gercek aşk ehlinden kılıp iki dunyĂ‚da da sĂ‚dık kullarınla beraber eyle!.. Âmîn!..
[1] Suyûtî, Şerhu İbn-i MĂ‚ce, I, 313. [2] Aclûnî, Keşfu ’l-HafĂ‚, II, s. 164, hd. n: 2123.
İslam ve İhsan