Burokrasi oyle bir guc uzerine oturmuştur ki bunu ancak burokrasinin hışmına uğrayanlar bilir. Bazen bu hışma gariban bir memur bazen bir iş adamı, bazen de bir vatandaş uğrar. Bugunlerde burokrasinin nasıl bir teror estirdiği ve nasıl bir manupulasyon yaptığı ortaya cıkmaya başladı.
Başbakan veya Adalet Bakanı yargı burokrasisini muhatap alarak acıklama yapıyorsa burada ya burokratın gucunden bahsedilebilir ya da siyasetin caresizliğinden. Kararlarıyla konuşması gereken bir burokrat Başbakan'ı hedef alarak acıklama ya da tehdit yapıyorsa bu burokratın sırtını dayadığı bir guc var demektir. Cunku, maişet derdinde olan bir burokrat efelik yapamaz, sadece gorevini yapar.
17 ve 25 Aralık darbe girişimlerinden sonra ozellikle yargı ve emniyet burokrasisinde garip davranışlar belirmeye başladı. Ozellikle Balyoz ve Ergenekon sureclerinde Himenleşen yargı burokrasisi ust perde muhatap alınma alışkanlığının verdiği kibirle ne oldum delisine donmuştu. İşte bu alışkanlık, ust perdeden davranış bozukluğunun temelinde yatan saiklerden birisiydi. Diğer bir ifadeyle kamu gucu kişisel guc gibi algılanıyor ve mesleğin gerekleri doğrultusunda sağlanan imtiyazlar burokratı guc sarhoşu haline getirebiliyor.
Burokratın şımarması bitişini hızlandırır

Burokrat olarak oyle bir iş yapıyorsunuz ki darbe teşebbusunde (Balyoz ve Ergenekon) bulunanları iceri tıkıyor ve Başbakan'ın geleceğini kurtararak iltifatına mazhar oluyorsunuz. İşte bu burokrat ben neymişim diyerek elindeki kamu gucunu kendi gucu zannederek şımarabilir. Halbuki adı ustunde kamu gucu, yani kamuya ait bir guc ve burokrat bu gucun emanetcisi.
Oyle burokratlarımız var ki bunların guc sarhoşu olmamaları mumkun değildir. Hem muhatapları Başbakan ve bakanlar hem de kamunun ust duzey burokratları. Ellerindeki kamu gucu sayesinde olanaklar, onunden deniz olup akıyor. Şayet burokrat, bunların kendinden menkul olduğu aymazlığına duşerse işte o zaman vay haline.
Birde işin tersinden bakarsak gercek daha iyi anlaşılır. Gecmişin kudretli burokratlarının kamu gucu ellerinden gidince oturacak masa bulamaz hale geldiklerinin gorulmesi ibret almak isteyenler acısından yeterlidir. Hele makam aracları, sekreterler, temsil odenekleri ve butun kamu gucunun turevi imkanlar bir anda hayal olursa, arayan ve soranlar bir anda kesilirse Allah korusun psikolojik travmalar dahi yaşanabilir. Bu listeyi uzatabilirsiniz ama yeterince anlaşıldı diye duşunuyorum.
Kamu gucu oyle sarhoş edici bir guctur ki bazen bir iddianameye bazen de bir karara donuşebiliyor. Yazılan bir iddianame birilerinin kabusu olabiliyor veya verilen bir karar birilerinin hayat duzenini alt ust edebiliyor. Bu guc değil de nedir? Hele hele polis destekli bir ihbar mektubuyla en itibarlı adamların hayatları zehir edilebilir. Bu anlattıklarım oyle olağanustu şeyler olmayıp bircoğumuzun gundelik yaşadıkları vakayı adiyeden şeylerdir.
Eğer bir burokrat elindeki kamu gucunun sihrine kapılarak haddini aşıyor ve ust perdeden Başbakan'a ayar cekmeye kalkışıyorsa Mesnevi'de anlatılan sineğin durumuna duşmuş demektir.

Gelelim cok konuşan burokratlara
Burokrasinin gucu bazen burokratı cok konuşma heveslisi yapar. Şohretin afet olduğunu bilen bir gelenekten gelen burokratların normalde bu vartaya duşmemesi beklenir. Ama nefs-i emmare bazen burokratı konuşma şehvetine muptela eder. Cunku, tanınmak, onemli olduğunu duyurmak, daha da onemlisi şohret tutkusu cok konuşturabilir. İyi de, kamu gucuyle gelen şohretin biranda star olup da sonen ve kaybolan yalancı artistlerin durumuna duşureceğini bilmek gerekmez mi?
Eğer burokrat siyasiler gibi davranmaya başlar ve elindeki kamu gucunu farklı saiklerle kullanmaya yeltenirse başkasının elindeki kamu gucune toslayabilir.
HSYK uyesi İbrahim Okur nicin cok konuşuyor?
Ahmet Unlu'nun yazısının devamını okumak icin tıklayınız.