

Bundan yuzyillar once deniz aşırı, cok guzel bir ulke varmış.
Tabi her masalda oldugu gibi bu masalda da o ulkenin bir kralı ve
tabii ki bir de prensesi varmis. Prenses dunyalar guzeli bir kızmış.
Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gun dolaşmak icin saray muhafızları
ile sarayın dışına cıkacağı ilan edildiginde halk eğilir ve gozlerini kapatır,
ya da evlerine kacışırmış. Onu gormenin bedeli olumle cezalanmakmış.
Gunlerden bir gun yine prenses dolaşmak icin cıktığında; fakir bir koylu
delikanlı herşeyi goze alarak başını kaldırmış ve prensesle goz goze
gelmişler... O an fakir delikanlı prensese inanilmaz bir aşkla tutulmuş.
Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını duşunmuş ve gunlerce
uyuyamamış. Fakir delikanlı olumu bile goze almak pahasına, prensesi
bir kere daha gormek icin uğraşmış durmuş. Bu arada guzel prenses de
onu tutulmuş onun zarar gormemesi icin gunlerce kendini saraya kapatmış.
Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi goze alarak gizlice sarayın
bahce duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha goz goze gelmişler.
Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda
saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına cıkarılan delikanli olumle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duydugu aşkını anlatmış.
Kral olum emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına
dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.
Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yanlız yaşamaya mahkum etmiş...
Aradan bir kac ay gecmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı
prensese olan aşkını kağıtlara dokmuş ve martılara anlatmaya başlamış...
Artık butun martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış
ve yazdığı mektupları prensese goturmeye başlamışlar... Zamanla
prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya goturen martılar
aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice buyumuş. Ta ki... Bir sabah
sarayın bahcesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine
ağzında bir mektupla konan martıyı kralın gormesine dek. Tabii
korkulduğu gibi olmamış... Martıların bile aracı olduğu İki gencin
arasındaki buyuk aşkı anlayamadığı icin kendisinden utanmış ve
ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi gondertip fakir
delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini soylemiş.
Buna duyunca cok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup
yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu goturmek icin bekleyen
martıya da tum martıların duğunlerine davetli olduğunu soylemiş.
Buna cok sevinen martı mektubu bir an once ıssız adaya goturmek icin
yola cıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından gecen bir kac martı
arkadaşına haber verip hepsinin duğune davetli olduğunu soylemek
icin gagasını actığında mektubu duşurmuş. Tum martılar hep birlikte
mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir turlu bulamamışlar...
Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu
mektupları gondermek icin bir tek martı bile bulamamış... Biraz
ilerisinde ucuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu ariyorlarmış...
Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun icin
yanına gelmediğini sanan delikanlı uzuntusunden sonunda kendisini
fenerden kayaların uzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın
gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar...
İşte o gun bugundur, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup,
o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi
duzelteceklerine, inanarak hep denizler uzerinde ucuşup dururlar.


Halil Cucel