Sabaha karşı cok şiddetli yağmur yağıyordu. Sesin geldiği yere doğru gittim ve salonun penceresinden dışarıyı izledim… KALDIM…

Sokak lambasının ışığından pırıl pırıl parlayan ağacın yapraklarına baktım bir sure…
Lambanın altında, adeta bir duş şemsiyesinin paralelliğinde dokulen yağmurun ritmik dansında ben de ruzgara eşlik ettim… DALDIM…

Yağmurlardan sonra buyurmuş başak...
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış...
Birgun gozlerimin ta icine bak...
Anlarsın oluler nicin yaşarmış... (S. Karakoc)


Kapattım tum ışıkları, pencerenin koşesine cekildim ve hic ses cıkarmadım, sanki ufak bir ses bu ahengi bozacaktı… CEKİNDİM…

Ruzgar nereden estiyse oraya yatan yağmurda; iktidara ve guce gore yon değiştiren birileri geldi aklıma… GULDUM…

Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıcak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkca cisil cisil yağacak. (NFK)

Ahenk vardı…
Işık, yağmur, ruzgar ve ses… –ki bu ses bir tek ruzgarla yağmurun birlikteliğinden cıkardı- camına vuran, catısına duşen herkes onu tanırdı… SEVİNDİM…

Hicbir yağmur damlası “ben buluttan senden once cıktım, once toprağa ben kavuşacağım, şoyle yana dur caylak” demiyordu, dese ritim bozulacak ve belki de bize benzeyeceklerdi… BİLDİM…

Arada gok gurledikce, ışığından saniyeler sonra gelen o urkutucu sesle, gucun korkutan yanını gordum…SİNDİM…

Bu yağmur, delilik vehminden ustun,
Karanlık, kovulmaz duşuncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı duğun,
Sulardan, seslerden ve gecelerden...

Ne yağ desem yağardı, ne dur desem dururdu… Ne kadar azdım ve zavallıydım… SUSTUM…

Ya bu yağmur yağmasa dedim, kapansa goğun yedi kat vanaları ve hic acılmasa, aylar seneler surse, ne yapardı insanlar?, ne yapardı hayvanlar?, toprak ne hal alırdı?... DUŞUNDUM

Hangi zindandan hangi Yusuf hayra yorardı bizim ruyamızı VE bizi kim kurtarırdı?.. KORKTUM…

Tovbe dedim, kendime kızdım…

Bu yağmur bu yağmur bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur bu yağmur bir gun dinince
Aynalar yuzumu tanımaz olur… UTANDIM.

_Bedirhan Gokce