Bir zamanlar mutsuz kucuk bir dalga vardı. “Oyle kederliyim ki” diye sızlandı kucuk dalga. “Diğer dalgalar buyuk ve gucluler, bense o kadar kucuk ve zayıfım ki. Hayat neden boyle adaletsiz davranıyor?”

Yanından gecmekte olan başka bir dalga bu sozleri duydu ve onunla konuşmaya karar verdi.
“Boyle duşunuyorsun, cunku kendi ‘yaratılışının aslı’nı yeterince gormemişsin. Sen kendinin sırf dalga olduğunu duşunuyorsun ve acı cektiğini sanıyorsun. HÂlbuki gercek boyle değil.”

“Nasıl?” Kucuk dalga şaşırmıştı. “Ben dalga değil miyim yani? Dalga olduğum besbelli. Bak, tepem var, kopuklerim var... Ne demek istiyorsun, benim sırf dalga olmadığımı soylemek isterken?”

“Senin ‘dalga’ dediğin şey kısa sureliğine burunduğun gecici bir suret. Sen aslında sadece susun. Sen yaratılışının esasının suyun teşkil ettiğini anladığında, dalga olmanın getirdiği elemlerden kurtulacaksın.”

“Ben su isem, ya sen nesin?”

“Ben de suyum. Belki senden bir derece daha buyuk de olsa, gecici bir sureliğine dalga suretinde gorunuyorum, ama bu benim aslımı değiştirmiyor: Su! Senin de, benim de yaratılışımızın esası aynı: Su!”