Gecmişten gunumuze Turk ordusunda seferler nasıl yapılırdı?
Ordumuzun Irak'ın kuzeyine girip, teroristlerin dışındaki halka zarar vermeden geri donmesi, bana Osmanlı ordusunun seferlerini hatırlattı.Osmanlı ordusunun, yuz bin kişiyi gecen ordularla yaptığı seferler, buyuk bir disiplin icerisinde cereyan eder, askerler sefer yolu uzerindeki koylulerin tarlalarına ve hayvanlarına fazla bir zarar verirlerse, zarara uğrayan kişinin zararı devlet tarafından karşılanır, disiplini bozan askerler idamla cezalandırılırdı.Osmanlı tarihi anlatılırken devamlı olarak yapılan savaşlardan bahsedilir.
Ancak Osmanlı ordularının seferlere nasıl cıktıkları uzerinde fazla durulmaz. On binlerce kişilik ordular yuzlerce kilometrelik mesafelere nasıl gitmiştir? Osmanlı seferlerinin lojistiği nasıl gercekleşirdi? Son yıllarda yapılan araştırmalarda bu tur konular daha fazla calışılmaya başlandı.
SAVAŞ KARARI
Osmanlı İmparatorluğu'nda bir devlete savaş ilÂn edilmesi icin DivÂn'da karar alınması gerekirdi. DivÂn-ı HumÂyun uyelerinin yanı sıra Kaptan Paşa, ŞeyhulislÂm, Yeniceri Ağası ve bazı beylerbeyi ve komutanlar da katılırdı. Herkese soz hakkı verilerek fikrialınırdı. İlgililerden ordunun, donanmanın ve hazinenin durumu hakkında bilgi alınırdı. Bir yere savaş acmadan once de devrin şeyhulislÂmı veya onde gelen din adamlarından savaşın meşruluğuna dair fetva alınırdı.
Fetva alınıp, savaş kararında ittifak edilince padişahın tuğları cebehÂnenin onune dikilirdi. Bundan sonra da butun Osmanlı ulkesi harekete gecerdi. Seferin yapılacağı yondeki şehirlerde bulunan Osmanlı vali ve kadılarına emirler yazılarak yollar ve koprulerle ilgili yapılması gereken işlerin yerine getirilmesi emredilirdi.
Yollar temizlenip, genişletilir, uzerindeki engeller kaldırılır ve on binlerce askerin zorluk cekmeden gecebileceği hÂle getirilirdi. Harap kopruler tamir edilir, eğer yıkılmış olan varsa yeniden yapılırdı. Bu on tamirlerin yanı sıra sefer esnasında da ordunun onunden giden gorevliler yolları duzenler, bataklık yerleri gecişe uygun duruma getirir, kopruleri tamir ederlerdi.
YİYECEKLER DEPOLANIYOR
Sefer sırasında en onemli meselelerden birisi on binlerce kişinin yiyecek ihtiyacının karşılanmasıydı. İnsanların yanı sıra askerleri ve ordunun ağırlıklarını taşıyan hayvanların yemlerinin temini de gerekliydi. Bunun icin sefer yolu uzerinde mahalli yoneticilere emirler gonderilir ve onların vasıtasıyla menzil adı verilen belli noktalarda gerekli ihtiyac maddeleri ambarlarda depolanırdı. Menzillerde toplananlar, un, buğday, bulgur, cavdar, darı, pirinc, arpa, yağ, bal, koyun, tavuk, ekmek, saman, ot ve odun gibi maddelerdi. Sebze ve meyveler de orduda tuketilen maddelerdendi.
Bu maddelerden depolanması uygun olmayanlar ise yol boyunca satın alınırdı. Askerlere kuru yiyecekler yerine gunluk pişirilmiş yemek verilmesi askerin beslenmesi acısından cok daha onemliydi. Gunde iki defa yemek pişirilirdi.
DİSİPLİNİ BOZANA İDAM
Yuz bin kişiyi gecen ordularla yapılan seferler, buyuk bir disiplin icerisinde cereyan ederdi. Askerler sefer yolu uzerindeki koylulerin tarlalarına ve hayvanlarına fazla bir zarar verirlerse, zarara uğrayan kişi orduya gelerek durumunu bildirirdi. Tarlası ciğnenmiş veya hayvanı alınmış birisinin zararı devlet hazinesi tarafından karşılanırdı. İkinci Mustafa, 1695 Avusturya seferi sırasında Sofya'da tebdil-i kıyafetle hazırlıkları kontrol ederken, bir cebecinin sahibinden izinsiz vişne ağacını kırıp, meyvesini yediğini gorunce hemen orada sipahiyi oldurtmuştu.
SEFERE CIKILIYOR
Sultan, ordu Hasanpaşa palankasında da bir sipahinin halktan zorla arpa aldığını gorunce, diğerlerine ibret olması ve duzeni bozanların başına neler geleceğini gostermek icin, o askeri oracıkta katlettirdi. Seferin yonune gore, Anadolu tarafında Uskudar veya Gebze'de, Rumeli tarafında ise Davut Paşa civarında padişahın otağı kurularak birliklerin toparlanması sağlanırdı. Osmanlı ordusu buyuk bir disiplin ve sessizlik icerisinde hareket ederdi. Sefer boyunca savaş duzeni bozulmadan yurunurdu. Akşam olduğunda cadırlar kurulur, gerekli ihtiyaclar karşılandıktan sonra yatılırdı.
Konaklama yeri seciminde sulak ve otlak yerler tercih edilirdi. Ordu icin kurulan on binlerce cadır buyuk bir şehir goruntusu arz ederdi. Cadırlar belli bir duzen icerisinde kurulurdu. Hangi cadırın hangisinin yanında yer alacağı belli kurallara bağlanmıştı. Kurulan cadırlarda askerler yağmurdan ve soğuktan korunurdu. Yıkanma ve tuvalet ihtiyacı icin hamam ve hela cadırları vardı.
Ayrıca ibadet ihtiyacları icin mescid cadırı, hasta ve yaralılar icin hastane cadırı, yiyecekler icin mutfak cadırları ve devlet arşivi icin defterhÂne cadırları kurulurdu. Mescid cadırlarında hem namaz kılınır, hem de dini gorevliler tarafından vaaz verilirdi. Bu vaazlarda gazanın kazandıracağı sevaplar ile şehidlik anlatılarak askere şevk verilirdi. Padişah ve devlet ileri gelenlerinin cadırları ise birer saray gibi buyuk ve muhteşem olurdu. Gece uyunduktan sonra sabah gun ağarmadan yuruyuş icin hazırlıklar yapılırdı. Meşalelerin ışığı altında yapılan hazırlıklardan sonra guneşin doğmasıyla birlikte yuruyuş tekrar başlardı.
Seferin yapılacağı bolgeye yakın bulunan Osmanlı idarecileri casuslar vasıtasıyla bilgi toplarlardı. Duşman topraklarına yaklaşılınca savaş divÂnı toplanır ve ne yapılacağı tartışılırdı. Hangi yoldan nasıl gidileceği, hedef bir kale ise nasıl bir kuşatma taktiği izleneceği belirlenirdi. Eğer duşmanla bir meydan savaşı yapılacaksa nasıl bir duzen alınacağı konuşulurdu.
Bu savaş divÂnlarında serhat bolgelerin valilerinin fikirlerine tecrubelerinden dolayı onem verilirdi. Saldırılacak ulkeye ilk olarak akıncılar veya Kırım Tatarları gonderilirlerdi. Akıncılar girdikleri ulkelerde kucuk gruplara ayrılarak yağma ve tahrip faaliyetlerinde bulunurlardı. On bin kişilik bir akıncı birliği beşer kişilik iki bin vurucu tim hÂlinde duşman ulkesine girerek, her tarafı tahrip edip, korku salardı. Kucuk birlikler hÂlinde oldukları icin yakalanmaları ve engellenmeleri de kolay değildi. Akıncı tahribatından sonra tertibat alınarak, duşman kuvvetler beklenilirdi. İki ordunun bir sahrada karşılaşmasıyla sıra kozların paylaşılacağı meydan savaşına gelmiş olurdu.
SEFERLER EYUP SULTAN'I ZİYARETLE BAŞLARİ
İstanbul alındıktan sonra Osmanlı orduları sefere cıkmadan once padişahlar, ilk olarak Eyup Sultan'ı, ardından da atalarının turbelerini ziyaret ederlerdi. Osmanlı padişahları gittikleri turbelerde fakirlere buyuk miktarlarda sadaka dağıtırlardı. Sefere padişah gitmiyorsa o zaman ordu komutanlığına atanmış olan serdarlar Eyup Sultan Turbesi'ne giderlerdi.
Ardından buyuk bir merasimle padişah ve devlet ileri gelenleri İstanbul'dan yola cıkarlardı. Padişahın yakın maiyetini teşkil eden peykler, solaklar, muteferrikalar bu merasim esnasında goz alıcı kıyafetler giyerlerdi. İstanbullular da bu toreni seyre cıkarlardı. Osmanlı ordusunun sefere cıkışı cok haşmetli olurdu. RengÂrenk kıyafetler icerisinde, bayrakları ve silahları ile ceşitli askeri kıtaların gecişi toreni seyreden herkesi hayran bırakırdı.Bu konuda farklı goruşler varsa da burada ifade edilecek son goruş, gozle kulağa damlatılan ilac orucu bozmazsa da, buruna akıtılan ilacın (yemek borusu ve mideyle doğrudan ilgisi bulunduğundan dolayı) orucu bozacağı şeklindedir. Bu itibarla mumkunse bu gibi beden icine akıp giden ilac koymalar iftardan sonraya tehir edilmeli, değilse sonra bu oruclar bir gun olarak kaza edilmeli, şupheli şeyden kurtulma tarafı tercih edilmelidir. Konu tıbbı ilgilendirdiğinden farklı tıbbi yaklaşımlar soz konusu olmuştur.
Osmanlı Harekata Nasıl Cıkardı?
Tarih0 Mesaj
●38 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Tarih
- Osmanlı Harekata Nasıl Cıkardı?