yeniceri ocağı hangi tarihte kaldırıldı yeniceri ocağını kim kaldırdı ocağı hangi padişah zamanında kuruldu ocağını kim kurdu
Avrupa'da kurulan devamlı ordudan bir asır once vucuda getirilmiş olan Yeniceri ordusu, Osmanlı Devleti'nin ilk donemlerinde dunyanın en mukummel ordusu haline getirilmişti. Bu ordu, teşkilÂt ve disiplini ile bu sıfatı taşımaya hak kazanmıştı. Osmanlı Devleti'ni kuran ve kısa bir zamanda hududları Rusya, Lehistan, Macar ovalan ile Viyana, Venedik onlerine, İran, Arabistan ve Mısır collerine kadar goturen hukumdarların en buyuk dayanaklarından biri bu ordu olmuştur.
Piyade birliği olan Yeniceri ocağının, hangi tarihte ihdas edildiği kesin olarak tesbit edilememekle birlikte bunun, Murad HudavendigÂr zamanında yani on dorduncu asrın son yarısı icinde bir ocak halinde kurulduğu soylenebilir. Bazı kaynaklarda bu kuruluşun 1365 yılı olduğu soyleniyorsa da buyuk bir ihtimalle bunun 1362 yılında olduğudur. Turkce asker demek olan "Ceri" ile "yeni" kelimelerinin bir araya gelmesiyle meydana gelen bu terim, Osmanlı Devleti'nin merkezinde ve hukumdara bağlı bulunan yaya askeri icin ozel bir isim haline gelmiştir. Hacı Bektaş-i Veli ile hic bir ilgisi olmamakla birlikte (ÂşıkpaşazÂde, 204-206) zamanla bu tarikata izafe edilerek Yenicerilere "Taife-i Bektaşiye", ocağa da Bektaşî ocağı denmiştir.
Bu ocağın kuruluş sebebi, mevcud askerin azlığına rağmen, fetihlerin coğalıp sınırların genişlemesi ve eldeki askerin de bu sınırları koruyamaz duruma gelme endişesi idi. Halbuki hem Rumeli'yi elde tutabilmek hem de yeni fetihlerde bulunabilmek icin devamlı ve hukumdarın emir komutası altında bir askerî birliğe ihtiyac vardı. Benzer teşkilÂtlar, yani esirlerden istifade etme sistemi, daha onceki Musluman ve Musluman Turk devletlerinde de vardı. Bu mÂnada Osmanlıların, Selcuklular ile Memlukluları ornek aldıkları anlaşılmaktadır.
Yeniceriliğin ilk kuruluşunda, orduya bin kadar yeniceri alınmıştı.Bunların her yuz kişisine komutan olarak daha once Turklerden meydana getirilen yaya askeri usûlune uygun olarak bir "Yayabaşı" tayin edilmiştir.
Ocak, XV. yuzyıl ortalarına kadar yaya bolukleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaret iken FÂtih Sultan Mehmed zamanından itibaren (1451 senesi), "Sekban" boluğunun de iltihakıyla iki sınıf haline gelmiş. XVI. asır başlarında ise "Ağa" boluğu denilen ucuncu bir kısım daha teşkil edilmiştir. Yaya bolukleri peyderpey artarak 101 boluğe kadar cıkmıştır. Ağa bolukleri 61, Sekban bolukleri ise 34 rakamına kadar yukselmiştir.
Yeniceriler, başlarına bork ismi verilen beyaz keceden bir başlık giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parca yer almaktaydı. Yeniceriler borklerini eğri, subayları da duz giyerlerdi. FÂtih kanunnÂmesinde belirtildiğine gore yeniceri taifesine her yıl beşer zira' laciverd cuka ve otuz iki akca "yaka akcası" ile her birine başına sarması icin altışar zir'a astar verilmesi hukmu konmuştu.
Her yeniceri boluğune "Orta" denirdi. Her ortanın da komutanı olan ve "Corbacı" denilen bir subayı bulunurdu. Sekban ve Ağa boluklerinde bu komutana "Bolukbaşı" denirdi. Yeniceri ocağının en buyuk komutanı "Yeniceri Ağası" idi. Yeniceri Ağası, ocağın kuruluşundan 1451 senesine kadar .ocaktan tayin edilirken bu tarihten sonra Sekbanbaşılardan tayin edilmeye başlandı. Bununla beraber bu kanun daha sonra değiştirilerek ocağın dışından olan kimseler de tayin edilmiştir. Yeniceri Ağası, Yeniceri Ocağı ile Acemi Ocağı işlerinden sorumlu idi. Bundan başka İstanbul'un asayişi ile de ilgilenir ve yanında bulunan bir heyetle kol dolaşıp guvenliği sağlardı. Bu sebeple hukumdarlar, bunların guvenilir ve sadık kimselerden olmasına dikkat ederlerdi. Yeniceri Ağalarının azıl ve tayini 1593'e kadar doğrudan padişah tarafindan gercekleştirilirken, bu tarihten itibaren veziriazamlara intikal etmiştir.
Yeniceri Ocağı'nın en buyuk komutanı olan Yeniceri Ağası'ndan başka Sekbanbaşı, Ocak Kethudası veya Kul Kethudası, Zağarcıbaşı, Turnacıbaşı, Muhzir Ağa ve Baş cavuş ta ocağın buyuklerindendi. Bunlardan başka bir de "Yeniceri Efendisi" denilen ocak kÂtibi vardı.
Yeniceriler, maaşlarını (ulûfe) uc ayda bir alırlardı. Bu konuda ocağın en buyuk Âmiri olan Yeniceri Ağası ile herhangi bir nefer arasında fark yoktu. Onun icin Yeniceri Ağası da bu ulûfe işine dahil edilirdi. Ulûfe, pÂdişahın nezÂretinde buyuk bir merasimle her ortaya torbalar halinde tevzi edilirdi. Hicrî kamerî takvime gore dağıtılan ulûfenin Salı gunu verilmesi kanundu.
XVI. asra kadar devşirmeden toplananlardan başkası katılamazken 990 (1582) senesinde Sultan III. Murad (1574-1595)'in, şehzadesi Mehmed icin tertiplenen sunnet duğunune katılan bir suru cambaz, hokkabaz ve oyuncunun mukafat olarak bu ocağa kayd olmaları, ocağın yavaş yavaş bozulmasına sebep olmuştu. Devletin kuruluşundan kısa bir muddet sonra teşkil edilen Yeniceri Ocağı, belirtilen olaydan sonra haricten insanların ocağa girmesiyle bozulmaya yuz tutmuştu. Cunku, eğitimsiz ve başıboş kimselerin ocağa girmeleriyle bu askerî teşkilÂt, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta cıkaran bir kuvvet halini almıştı. Gercekten de onların zorbalıklarını ve yaptıkları kotuluklere işaret eden (1826) tarihli bir hukum İstanbul Kadısına gonderilmiştir. Bu hukumde şoyle denilmektedir: "Allah'a, Peygambere ve sizden olan ûlu'l-emre itaatediniz" Âyet-i kerimesi muktezasınca kaffe-i mu'min ve muvahhid olanlar, emr-i ulu'l-emre itaat ve inkiyad ile me'mur olup bir muddetten beri Yeniceri nÂmına olan eşkıya makulesi, hilÂf-i ser'-i şerif, daire-i itattan huruc ederek furce bulması cihetiyle gerek memÂlik-i mahrûsede ve gerek dÂri's-saltanat-ı seniyede her bir şey cığrından cıkmıs ve ol makule esrar-ı nÂsin garazları olan mel'aneti icra zımnında her bir şeye mudahele daiyesine duşmelerinden nasi, Ummet-i Muhammed'in mal ve canlarından emniyetleri kalmayıp rahatlarına halel gelerek bayağı alış verişlerine varınca fesada varmış..." Bu hukumde de acıkca gorulduğu ve yukarıda belirtildiği gibi Yeniceri askeri her şeye mudahele eder olmuş. Buna karşılık gercek vazifesi olan askerliği tamamıyle unutur olmuştu. Zira onlar, askerlik yerine esnaflıkla uğraşıyorlardı. XVII ve XVIII. asırlarda sık sık ayaklanmışlardı. Bunun uzerine ocak, "Vak'a-i Hayriye" diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826'da Sultan İkinci Mahmud tarafindan lagv edilerek ortadan kaldırıldı.