Gunluk hayatta cok sık duyduğumuz depresyon modern cağın icinde her yonuyle yer almaya calışan insanların yaşadığı bir duygu durum bozukluğudur.
Genel olarak tum insanlar icin depresyon gecirme riski normalde % 15 iken bu oran kadınlarda % 25 lere kadar cıkabilmektedir. Bunun nedenlerinden birinin kadınlardaki yoğun hormonal aktivite olduğu duşunulmektedir. Aynı şekilde hamilelik ve doğum sonrası donemlerde kadınların depresyona yakalanma risklerinin cok yuksek olduğu da gorulmekte.
Oncelikle depresyon nedir sorusunun yanıtını bilmek gerekir:
Kişinin bedensel, ruhsal, fiziksel olarak yaşadığı cokkunluk ve yaşamdan zevk alamama halidir. Depresyondaki kişinin kendisine ve cevresine olan ilgisi ciddi bicimde azalmıştır. Eskiden severek yaptığı faaliyetlerden artık uzaklaşmış, kendi icine, kapanmış, cevresiyle olan ilişkisini en alt duzeye duşurmuş, neredeyse hayattan el etek cekmiştir.
Depresyonun kalıtımsal, cevresel ve hormonal bozukluklar sonrası ortaya cıktığı bilinmektedir.
Kişinin depresyonda olduğunu soyleyebilmek icin bazı ayırıcı belirtilerin en az 2 hafta sureyle gorulmesi gerekmektedir.
-İştahta artma ya da azalma.Buna bağlı olarak ciddi ya da belirgin kilo kaybı veya kilo alımı.
-Surekli uyku ya da uykusuzluk hali.
-Daha once severek yapılan faaliyetlere karşı ilgisizlik, boş vermişlik ve bıkkınlık ya da zoraki yapma ve zevk almama.
-Cinsel isteksizlik ya da azalma.
-Kendini kucuk ve değersiz gorme, beğenmeme, sucluluk hissi.
-Yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk hali.
-Kederli, ağlamaklı olma ve mutsuzluk duygusu.
-Dikkat ve duşunce dağınıklığı, dikkatini yaptığı işe verememe, soylenenlere ilgisiz kalma durumu.
-Surekli olumu duşunme ve dile getirme, intihar duşuncesi ve bazen intihara kalkışma.
Bu belirtilerin hepsinin bir arada gorulmesi gerekmez. Bunlardan en az ucunun var olması o kişinin depresyonda olduğunu duşundurmeye yeterlidir. Bir diğer ayırıcı belirti de bu ilgisizliğin ve hayattan uzaklaşmanın kişinin yaşamını olumsuz yonde etkilemesi ve neredeyse hicbir faaliyette bulunmamasıdır. Depresyondaki kişinin hayatı ciddi olcude sekteye uğramıştır.
Depresyonun da farklı tipleri vardır. En sık karşılaşılanları:
-Atipik Depresyon (Maskeli Depresyon)
-Major Depresyon (Ağır Depresyon)
-Doğum Sonrası Depresyon
-Melankolik Depresyon
-Mevsimsel Depresyon
-Hafif ve Surekli Depresyon
-Manik Depresyon
-Uyum Bozukluğuna Bağlı Depresyon'dur.
Depresyon sorunu yaşayan insanların %50'sinin 20 ile 50 yaşlar arasında olduğu gorulmuştur.
Ayrıca alkol ve uyuşturucu madde kullanımı da depresyona yol acabilen etkenler arasındadır. Tedavi amaclı ilac kullanımları, kanser ve bazı başka ilaclarla birlikte depresyonun ortaya cıktığı ve bedensel engelleri olan insanların daha cok depresyon yaşadıkları bilinmektedir.
Ağır depresyon olarak değerlendirilen ve intihar duşuncesi ve eylemleriyle beraber gorulen depresyonda genetik faktorler soz konusudur. Kişi boyle bir duygu durum bozukluğuna yatkındır. Bu nedenle tedavi titizlikle belirlenmeli ve mutlaka ilaclı tedaviye başlanmalıdır.
Sebebi ne olursa olsun depresyon hafife alınmaması gereken ciddi bir durumdur ve ihmal edilmemelidir.
Depresyondaki kişiye genellikle cevresi tarafından telkin edilen 'zamanla gecer, duzelirsin, moralini bozma' turu mesajlar tamamen yanlış sonuclara yol acabilir.
Depresyondaki kişi zaten anlaşılamadığını duşunmektedir ve bu durum da beynindeki kimyasalların bozulmasından ileri gelmektedir. Sorunu yaşayan kişin bunu kendi başına ve yardımsız halledemez. Gecikmeksizin mutlaka bir uzmanın yardımı alınmalıdır.
Depresyon tedavisinde farklı yontemler uygulanmakla beraber esas tedavi ilacla ve psikoterapi yoluyla olmaktadır. Tedavide başarı bu iki yontemin aynı anda ve beraber uygulanmasıyla gorulur.
Tedavi en az 3 aydan başlayan ve gidişata gore 1,5- 2 yıla kadar uzayabilen bir sureyi kapsar. İlac kullanımına başlayan kişiler ilacın etkisinin en az 15 gun icinde gorulmeye başlayacağını bilmeliler. Tedaviye başladıktan sonra bir yarar goremediğini soyleyerek tedaviyi bırakan insanlar aslında ilacın etkisini gormeye henuz başlamadıkları icin boyle yanlış bir yargıya varabilirler. Bu acıdan uzmanlardan tedavinin gidişatı hakkında ayrıntılı bilgi istemek cok onemlidir. Depresyonda kullanılan ilaclar isteğe gore bir anda alınıp bir anda bırakılacak ilaclardan değildir. Bazı durumlarda kullanılan ilac gercekten de yarar sağlamamış olabilir. Ancak buna karar verecek olan yine tedaviyi surduren uzmandır. O nedenle depresyon tedavisi goren kişinin tedavi boyunca doktoruyla ilişkisini kesmemesi ve her durumdan doktorunu haberdar etmesi gereklidir.
Bir kez depresyon yaşamış insanların bir daha depresyona girme ihtimalleri diğer insanlara gore daha fazladır.Depresyon tekrarlama riski olan bir duygu durum bozukluğudur.Butun bu olasılıklar goz onunde bulundurularak tedavi cok ciddi bicimde surdurulmelidir.
Tedavide uygulanan yontemler arasında son yıllarda kullanılmaya başlayan Işık Tedavisi de bulunmaktadır. Bu tedavi beynin guneş ışığına verdiği olumlu tepkiden yola cıkarak oluşturulmuştur ve suni guneş ışığı uygulanmasından meydana gelir. Ancak başarı konusunda cok kesin kanıtlar bulunmamaktadır. Ulkemizin de guneş acısından şanslı ulkelerden olduğu goz onunde bulundurulduğunda yine en iyi tedavinin ilac ve terapi olduğu unutulmamalıdır.
Işık Tedavisi mevsimsel depresyonlarda yarar gosterebilir.
Yine son yıllarda gundemde yer bulan tedavi yontemlerinden biri de Alternatif Tıp adı altında yapılan bitkisel tedavilerdir. Yapılan araştırmalar Kantoron Otu olarak bilinen bitkinin depresyonun etkilerini hafiflettiğini gostermektedir. Butun bu tedavi yontemlerinde mutlaka bilgi sahibi olmak ve uzmanlardan yardım almak gerekir.
Depresyon tedavisi goren kişinin oncelikle kendisi bu tedaviye yardımcı olmak zorundadır. Cevresinin de destek olması tedavide onemli bir etkendir.







Depresyon cocuklar,yaşlılar ve erkeklerde de gorulmesine karşın en fazla risk grubunu kadınlar oluşturmaktadır. Bunun kadının hormonal yapısından kaynaklandığı duşunulmekle
beraber başka faktorler de depresyonu ortaya cıkarır ya da tetikler. Kadının yaşadığı toplumsal baskı ve stres bu nedenler arasında en başta gelenleridir. Evliliklerinde sorun yaşayan kadınlar arasında cok sık gorulmektedir. Eşinden destek, ilgi ve anlayış goremeyen kadındaki stres zamanla depresyonla yer değiştirir.
Gebelikte,doğum sonrası donemlerde ve menopozla birlikte depresyonun gorulme sıklığı artar. Kısırlık tedavisi goren kadınların diğer kadınlara gore depresyona yakalanma oranı ise
2 – 3 kat daha fazladır.
Gorulen odur ki kadınlar hem yaşamsal faktorler hem de yaşadıkları toplumsal baskılardan dolayı bu sorunla daha fazla karşılaşmaktadırlar.
Kendini ifade edememe,yaptığı işlerin onemsiz gorulmesi,nankor bir meslek olan ev kadınlığı,ya da hem calışıp hem ev kadını olma rolunu taşımakta kendini yetersiz hissetme veya hissettirilmesi yoğun bir baskı oluşturmaktadır.İcinde bulunduğu cevre bakımından kadınların onceliği genellikle cocuklar ve eş olarak tam bir ailedir.Yuklendiği gorevlerin uzerine eğer bir de taktir edilmiyorsa ya da kadının kendi kişilik ozelliklerinden kaynaklanan etkenler işin icine giriyorsa rahatlıkla depresyonun oluşması icin yeterli zemin hazırlanabilir.
Calışan kadın acısından da durum farklı değildir.İş yerinde yaşadığı stresin otesinde eve geldiğinde dinlenmek yerine cocukların sorunları,ev kadınlığı gibi fazladan gorevlerle mucadele etmek zorunda olması ve kendine ayıracak zaman bulamaması gibi bir durumda depresyonla karşılaşması şaşırtıcı değildir.
Kendine zaman ayırmak, kendi başına kalmak ya da kendi ozel alanına sahip olmak onemlidir.Evlilikler,ozellikle ulkemizde maalesef iki kişinin bir kişi olarak yaşaması uzerine kuruludur.İki kişinin aynı şeylerden hoşlanması,aynı ortamlarda beraber bulunması,aynı ortak faaliyette bulunması gibi duşunulur ve adeta boyle olması da teşvik edilir.Oysa evlilik iki kişinin bir arada yaşama ve ortak bir hayatı surdurebilme becerisidir.Tarafların farklı bakış acılarına sahip olması aslında bir zenginliktir ve ilişkilerde tekduzeliğin onune gecer.Herkesin kendi ozel yaşam alanı olması,farklı hobiler edinmesi,bazı anlar birbirlerinden bağımsız hareket edebilmeleri,eşlerin nefes almalarını ve beraber olduklarında anlatacak ve paylaşacak konuları olmasını da sağlar.
Boyle kazanımları ve manevi zenginlikleri olmayan evlilikler bir sure sonra hem kadını hem de erkeği yorar,birbirlerini sorgulamaya başlarlar.İster istemez monotonluk ve ardından mutsuzluklar başlar.Bazen birbirlerini değiştirmeye calışan veya birbirleri icin değişmeye calışan eşler aslında sonradan olabilecek patlamalara zemin hazırlamaktadırlar.'İnsan 7' sinde neyse 70' inde de odur' derler.Boyle bir değişim cabası zoraki bir cabadır ve kişiler uzerinde eğreti durur.Bir sure sonra birbirlerini cok değişmekle,ilk tanıştıkları zamanki gibi olmamakla suclarlar.Ya da değişmeye calışırken kendilerinden cok şey kaybettiklerini gorduklerinde bunlara değip değmediğini sorgulamaya başlarlar.Bu nokta artık donulmez bir yerdir.Butun bu karmaşaları yaşayan kadın bunları dile getirmeye cekinir,kendi kendine catışmalarına cozum ararken karşılaştığı durum buyuk bir olasılıkla depresyondur.
Bu ve benzeri pek cok sorundan kaynaklanmasının dışında depresyon ozellikle kişilik yapısı ve hayata bakışla da ilgilidir.Takıntıları olan,bağımlı kişilik ozelliklerine sahip insanlarda depresyona eğilim daha fazladır.







Hayata yuklediği anlamlarla hayattan beklentileri arasında celişkiler bulunanlar, Ofke ve nefret duygularını yoğun olarak yaşayanlar, Model olarak aldığı insanlarla ilgili olumsuz deneyimleri ya da hayal kırıklıkları olanlar, Cocukluklarında anne babasını kaybeden ya da ayrılık yaşayanlar, Kendisine yuksek hedefler koyup bu hedeflere ulaşmada zorluk cekenler de depresyon yaşama konusunda daha riskli bir grup olarak gorulebilirler.
Oyle ya da boyle her insan hayatının bir doneminde depresyona girebilir ve tedavi olduktan sonra da tekrar etme olasılığı her zaman vardır.Ama bu her depresyon geciren insanın tekrar tekrar bunu yaşayacağı anlamına da gelmez.
Tedavide kişinin kendisinin de etkin olarak rol alması ve bazı yanlış inanc ve duşuncelerini değiştirmesi gerekir.
Depresyon aslında bir tur hayattan kacma ve ice cekilme olduğu icin onerilen ilk yol daha cok hayatın icinde yer almaya calışmaktır.Farklı uğraşlar edinmek kişinin kendine yonelik dikkatini de dağıtacağı icin cok yararlı olacaktır.Mumkun olduğu kadar toplum icinde yer almak,bazı sosyal faaliyetlerde bulunmak,kendine mutlaka zaman ayırmak tedaviyi kolaylaştırıcı onemli faktorlerdir.
Depresyon yaşayan kişi taşıdığı olumsuz duşunceler nedeniyle cevresine kendisine ve geleceğe yonelik son derece karamsardır.Bu olumsuz duşunceler aslında herkes icin gecerliliği olan olumsuzluklar değil sadece o kişiye ozgu duşuncelerdir.Bu olumsuz duşuncelerle başa cıkmanın en temel yolu kişinin nasıl duşunduğunu fark etmesi ve bunların yerine olumlu duşunceler koyabilmesidir.
Bir oyun oynayarak,duşunulen her olumsuz duşuncenin karşılığında olumlu bir duşunce bulmak ve bunu bir yere kaydetmek de cok yararlı sonuclar verir.
Her insanın sorunlarla baş etme yontemi farklıdır.Kullanılan yontem ne olursa olsun ilac tedavisi ve psikoterapi kararlılıkla uygulandığında depresyon rahatlıkla tedavi edilebilmektedir.Tedavide en onemli konulardan biri de aileden ve yakınlardan destek almak,yalnız olmadığını bilmektir.
Tedavi edilebilen ama ciddiye alınması gereken bir duygu durum bozukluğu olan depresyonda tanı olabildiğince erken konup,erken tedavi edildiğinde geri donuşsuz olabilmektedir.Olumsuz duşunceler yerine olumlu bir bakış acısı da kazandırabileceğinden kişinin tedavi sonrası donemde hayat kalitesini de artırdığını soylemek mumkundur.

[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]