Ormancılar teker teker yaşlı ağacları kesiyorlardı. Kesilen ağacları suruyerek az ilerdeki nehre bırakıyor, nehir de onları akıntıyla birlikte ağacların hic bilmediği hic gormediği yerlere surukluyordu
Yaşlı bir ağac buyukce bir ic gecirdi. Kendi kendine “ahh ah yıllar gecti mevsimler birbirini kovaladı. Karıncaya sincaba baykuşa yuva olduk golgemizde dinlendi coban; kuzularını otlattı. Lakin artık yaprak vermez olduk. Bir iyice yaşlandık. Kurumaya yuz tuttuk. Yakında insanlar gelip bizi keserler. İnşallah cok faydalı bi iş icinde kullanırlar” dedi.
Tam bole konuşurken bir adama onu govdesini beyaz kirecle işaretleyip az ilerdeki elindeki testereli adama “buda gidici” diye seslendi.
“demek buraya kadarmış” dedi ağac. Yıllardır yurt bellediği bu ormandan sokulecek başka bir aleme intikal edecek başka şekilde yaşamını surdurup başka hizmetlerde kullanılacaktı.
“Olsun” dedi icinden. Kimbilir bir sonraki yaşamında ne olcaktı. Bir masa olabilirdi mesela, yada bir sandalye. Cok guzelde mobilya olurdu kendisinden. Gorenlerin hayranlıkla bakabileceği turden bir mobilya olmayı ne kadarda cok isterdi. Seyirlik bir vitrin olsa herkesin kendisini seyredeceği bir vitrin. Hayranlık dolu bakışları icinde gecirdi bir an. Sonra birden govdesinde bir yanma hissetti. Elektrikli bir motor govdesinden onu 2 ye ayırıyordu. Acı hissetti. Koklerini hissedemez oldu. Toprakla olan bağlantısı yavaş yavaş kayboluyordu.
Emekliye ayrılan şerefli bir asker gibi butun gucunu vererek son kez dimdik durdu testere dişleriyle govdesini bicerken. Ve sonra takati kesildi ve yavaştan bir ivmeyle diğer ağacların korku dolu bakışları arasında yere devrildi.
Kendine geldiğinde. Bir ırmağın icinde akıntıya kapılmış hızla suruklendiğini fark etti. 30 yıl once bir fırtınada gormuştu anca bu kadar suyu bir arada. Suyu tekrar icinde hissetmek guzeldi. Bu anın tadını cıkarmaya baktı. Keserlerken duyduğu acıdan şimdi eser yoktu.
Kendi kendine “madem bizi nehire bırakıyorlar bizi niye kesiyorlar” diye gecirdi. “Aman boşver şu guzelliklerin tadını cıkar” dedi ve nehirle beraber bu yolculukta gorduğu her yeri doya doya seyretti. Nede olsa omru boyunca hic cıkmamıştı ormandan. Adımını bile atmamıştı!
Bir sure sonra bir ağırlık hissetti. Yavaş yavaş ici su doluyordu. Nehir de kaldığı sure boyunca govdesi su cekmeye başlamıştı. Bu arada akıntıda iyice yavaşlamıştı. Etrafında kendisi gibi kesilmiş ağaclarıda gordu. Onlarda kendisi gibi etrafı şaşkınlıkla seyrediyordu. Birkacına selam verdi onlarda karşılık verdiler.
Hepsi genişce bir golete gelmişti. Birkac adam ustlerinden geciyor ayaklarıyla kendilerini donduruyorlardı. Bir fabrikanın kapısından gecerken ağacın bir ucu hareketli bir banda takıldı yuruyen bant onu fabrikanın icine cekti. Diğer ağaclarda kendisi gibi bu bantın uzerinde teker teker ilerledi. Bir makine uzerindeki keskin bıcaklarla kabuklarını soydu. Kendini cırıl cıplak hissetti bir anda. Mahsunlaştı birden. Kolaymıydı onu koruyan kabularından ayrılmak. Ama tam buna uzulmeye vakit kalmadan başka bıcaklar onu ince ince parcalara boldu. Bu halde onu ne mobilya nede masa sandalye yapabilirlerdi. Peki kendisine ne yapacaklardı. İyimserliğini korumaya devam etti. “Olsun en azından bu halimle beni yakacak olarak kullanmayacaklarını anladım. Cok ince katmanlara ayrılmıştı. Yoksa beni mobilya kaplamasımı yapacaklardı. Şoole luks bir geminin mobilya kaplaması olsa ne de guzel olurdu. Tum dunyayı gorurdu boylece.
Bir anda kendisini bir kazanın icinde buldu icinde vıcık vıcık hamurumtrak bir şey vardı. Kazanın icinde birde karıştırıcı vardı. Fırın cok sıcaktı. Bu vıcık vıcık şey selulozdan başkası değildi.
“Aman Allahım” dedi heyecandan. “Yoksa, yoksa kağıt mı olacağım” Hayatında hic bu kadar gururlandığını hatırlamıyordu. Bir keresinde bir fırtınada 2 sevgili kendisinin altına sığınmışlardı. O zamanda onları fırtınadan koruma gorevini ustlendiği icin gurur duymuştu ama şimdi şimdi cok farklıydı kağıt olacaktı. Dunyanın en işe yarayan icadı kağıt. Bilgi deposu olacaktı. İnsanlara cok yararlı bir hizmeti olacaktı. Ne kadar ulvi ne kadar kutsal bir gorevi vardı. “Allahım sana şukurler olsun” dedi. Kendisinden bir kitap yapabilirlerdi mesela yada anayasa kitabı da olabilirdi. Ne olursa olsun kağıt olacaktı. Ne kadar şukretse azdı. Duşunsenize kurdanda yapabilirlerdi onu. İnsanlar ağızlarına sokacaklardı. “ııy ne kadar iğrenc” diye duşundu.
Seluloza iyice bulandı inceldi inceldi. Sonra yavaş yavaş bir banttan bir banda geciyordu silindirlerin arasından gecti. Kendisine şole bir baktı. Biraz kalın bir kağıt olmuştu. Bir silindirden rula şeklinde sarılmaya başlandı. Kafası biraz karışmıştı. Normal bir kağıttan azcık daha kalındı. Kendisi gibi diğer ruloları bir tıra yuklediler ordan başka bir fabrikaya goturulduler. Yine etrafı doya doya seyretti.
İşte yeniden bir fabrikadaydılar. Uzerlerindeki bantlar cozuldu yeniden bir makineya yerleştirildiler. Burası bir matbaaydı. “Sonunda” dedi gulumseyerek. “İşte sonunda hayalime kavuşuyorum.” Banttan gecerken uzerine sırayla bir şeyler vurup duruyorlarda. “Heralde baskıya giriyoruz” dedi icinden. Gercektende baskıya girmişlerdi. Seri bir şekilde uretiliyorlardı. Baskıdan sonra duzgun bir şekilde dikdortgen olarak kesiliyordular. On Yuzunde Ata’nın resmi vardı. Arka yuzunde tablolar cizilmişti Tabloların başında alt alta bişeyler yazılmıştı. “Matematik, Edebiyat, Tarih, Fizik, Kimya, Biyoloji, Yabancı Dil, Diğer tablonun başında Okula uyumu, Ders Dinleme Becerisi, Ekip Calışma becerisi, Ahlaki Eğitimi, Beslenme Alışkanlığı vs.”
İnanamıyordu. Resmen bir şok geciriyordu. Kendisini “Okul Karnesi” yapmışlardı. Sakin olmalıydı butun iyimserliğini uzerinde toplamaya calıştı. Yine her şeyi sineye cekti ve her zamanki gibi “Olsun” dedi. “Kimbilir ne kadar calışkan bir orencinin karnesi olucam. Oretmen benim koşeme kurdele iliştiricek. Beni alan orencinin ailesi kimbilir bana baktıkca ne kadar gurur duyacaklar.
Kendisini de diğer karnelerle birlikte deste yapıp uzerlerine torba gecirdiler ve Bir okula gonderildi. Arabanın penceresinden fark ettiği kadarıyla burası bir liseye benziyordu. Oğrencilerin yuzlerine baktı. Ne kadar da pırıl pırıldı.
Mudur yardımcıları karneleri teker teker kucuk fabrikadakine benzer bir makinedan gecirdi. Şimdi karnelerin uzerlerine orencilerin isimleri yazılmıştı. Karneler sınıf oğretmenlerine teslim etti. Oğretmen odasında teker teker isimlere bakıp elindeki listeye gore karneleri dolduruyordu. Bizim ağac Murat Aydın isimli orenciye karne olmuştu. “Murat Aydın” İnşallah soyadı gibi aydın bir cocuk olurdu. Oretmen sıra murat aydının karnesine geldiğinde elindeki listeye baktı sora hicbirşey demeden listeye gore tablodaki boşlukları doldurdu.
Bir gun sonra oğretmenin dosyasına kondular. Bir sınıfa girdiler. Orenciler birden sessizleşti. Pur dikkat oğretmenlerini dinliyorlardı.
Oğretmen bu tatili cok iyi değerlendirmelerini iyi dinleyip 2. donem daha başarılı olmaları gerektiğini oğrencilere tavsiye ediyordu. Sıra gelmişti karneleri vermeye. Her oğrencinin ismini tekrer teker soyleyip onlara karnelerini verdi. Sıra murat aydına galmişti. Ağac (şimdi karne) cok meraklandı birden. Acaba murat kimdi. Arka sıralardan bir orenci kalktı yavaş yavaş oğretmenin yanına geldi. Oğretmen. “Sen aslınad iyi bir cocuksun Murat ve tahmin ediyorum calışırsan 1. donemin telafi edersin” dedi. Oğrenci bir şey soylemedi.
O bir şey soylemiyordu. Tıpkı dilini yutmuş karne gibi. 2. bir şok geciriyordu Ola ola tembel mi tembel bir orenciye karne olmuştu. 13 dersten 7 si zayıftı. Davranış notları da ii değildi
Oğrenci mutsuz mutsuz eve gitti yolda kendi kendine soyleniyordu. “Lanet olsun yaa ben bu karneyi babama nasıl gostericem yaa. Gostermesem bi turlu gostersem bi turlu”
Eve girdi. Cocuk buz gibiydi karnede oyle. o oğrenciden daha cok uzgundu
Karneye once anne baktı. Baba daha eve gelmemişti. Yuzunu buruşturdu. Tek bişey soyledi “Babana ne hesap vericeğini duşun” buz gibiydi arkasını dondu ve akşama kadar da cocuğun yuzune bakmadı.
Cocuk elindeki karnesiyle odasına cekildi. Ve karnesini odanın bi koşesine fırlattı.
“Lanet olsun sana yaa akşam senin yuzunden fırca yicem. Ben napcam seninle yaa”

Karne “Şu duştuğum duruma bak yaa. Ne umdum ne buldum” dedi. Cok uzgundu.
Akşam baba geldi karneyi gorunce cocuğu bir guzel payladı. Tatil boyunca evden cıkmama yasağı getirdi.
Cocukda odasına cekilince karneyi alıp kultablasında yakmaya calıştı. Yakarkende “ butun bunlar hep senin yuzunden başıma geldi” dedi. Karne yandığına uzulmuyordu. Hayatın acımazsızlığına icin icin ağlıyordu.
Ateş sonmemişti karnenin yanan parcası halıya duşmuştu ve halıda birden alev almıştı cocuk birden panikledi. Sondurmek aceleyle ateşin ustune defteriyle vurmaya başladı fakat defterde alev aldı oda birden alevlerle sarıldı. Ve alevler yangına donuştu cocuk bağarmaya başladı.
Ev tamamen kul olmuştu. Murat 2. derece yanıklarla kurtarılmıştı.
Ve bir ağacın hikayeside boyle son bulmuştu. hazin ve huzunlu
__________________