"30'unu gectikten sonra en zor iş yeni dostlar edinmek galiba"
diyor Aleksandr. Bir kornişon atıyor ağzına, bir kadeh votkayla
boğazını ıslatıyor, devam ediyor "Ama ondan daha zoru, sahip olduğun
dostlukları muhafaza etmek."
Ruslar votka adabına değer verir. Bizdeki gibi votkayı kola veya limon
suyu ile icenleri bu ‘şerefli icki’ye ağır hakaret etmiş sayar. Votkaya buz
istemekse 'ihanet'le ozdeştir. Erbabına sorarsanız, votka oda ısısında
muhafaza edilir, buzlukta bekletilen kucuk kadehlerde sek icilir.
Aleksandr diyor ki: "Votka ozel bir ickidir. Şarap veya konyağın aksine, 'ağızda'
değil 'boğazda' hissedilerek icilir. Yani votka, dostluk gibidir."
Ağzı, boğazı anlıyorum da, sonrasına aklım yatmıyor. Gercekten de
konyağın, şarabın hoş tadını, kokusunu, rayihasını ağızda duymak,
damakta calkalayıp icmek iyidir.
Votkanınsa tadı parlak değildir, dilinizde damağınızda
hissederseniz sevemezsiniz, ideal olan, kadehi fondipleyip boğazınıza
devirmektir. Once boğazdan aşağı inen, sonra ağızdan dışarı cıkan yangını
hissetmektir işin sırrı.
Dostluk ile votkanın ilişkisini soruyorum Aleksandr'a. Bir matematik
formulunu acıklarcasına anlatıyor: "Tanımadığımız insanlara şarap
gibi davranırız, once bir yoklar sonra yavaşca icimize kabul
ederiz. Oysa dostları biliriz, acı da soyleseler dert etmeyiz,
doğrudan icimize kapı acarız. Votkayı boyle iceriz işte".
"Her Turk şair ise, her Rus da biraz filozoftur" diyor
Aleksandr'ın sozlerini duşunuyorum.
Dostlukları, 30'undan sonra kaybedilen dostları,
once seyrekleşen sonra biten yazışmaları, unutulan doğum
gunlerini, yenilenen telefon defterlerine artık alınmayan 'eski dostları'...
Ağzımda buruk bir votka tadıyla... Yeni dostluk teşebbuslerinde hep
eksik kalan bir şeyler olduğunu, yıllar otesine uzanan ortak oykuler
olmadıkca elde hep 'prefabrik' dostluklar kaldığını duşunuyorum. Ben
derin sularda dolaşırken, 'arkadaşım' Aleksandr kadehleri doldurmakla
meşgul. Limiti aşmışım zaten. "İcmesen de dolu kadehi kaldırmalısın"
diyor, "Bizde dostuyla kadeh tokuşturmadan icene alkolik derler!"
"peki" diyorum "o halde bizim rakı ne olacak? "
Yuzunu buruşturuyor, 'şeytan gorsun' der gibi elinin tersiyle
havaya bir fiske savuruyor. Sebebini biliyorum. Tum Rusların en
keyifsiz cocukluk anısı, zorla icirilen anasonlu bir oksuruk şurubudur.
Rakı işte o 'melun' şurubu hatırlatır. O yuzden rakı ile Ruslar
arasında 'dostluk' olacak iş değil. "Bizden votkayı alalım, sizden de
Turk kahvesini. Dost kalalım. Ama rakıyı unutalım!" diyor.
Kac zamandır rakı icmediğimi duşunuyorum. Ve kac zamandır kac eski
dostun sesini duymadığım?... "Cok zaman, hatırlayamadığım kadar cok
uzun zaman.
Ve hatırlayabildiğim kadar az insan..."
__________________
Ne kadar dostumuz kaldı ki???
Sohbet Muhabbet0 Mesaj
●16 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sohbet Muhabbet
- Ne kadar dostumuz kaldı ki???
-
04-09-2019, 14:32:24