O ALTMIŞ YAŞLARINDAYDI...
Dostum Zerrin Hanımın teyzesiydi…
Hayatı yaşamayı, gezip eğlenmeyi pek severdi.

Ona gore insan dunyaya bir kez gelmişti. Oyleyse hayatın tadını cıkarmalıydı.

Bu sebeple İslÂmî hayatla arası yoktu. Ona gore insanlar ihtiyarlayıp beli bukulduğu zaman namaz kılmalı ve ortunmeliydi.

Yeğeni Zerrin ortunduğu zaman şok olmuştu. Onu bu hayattan surekli uzaklaştırmaya calıştı:

“Kızım sen daha cok gencsin. Bu yaşta oculer gibi nasıl kapanıyorsun. Hem kocan seni beğenmez. Eskisi gibi suslen puslen. Bu ne, temizlikci kadınlara donmuşsun.” deyip, Zerrin Hanım’ı vazgecirmeye calışıyordu. Zerrin Hanım ise:

“Teyzeciğim, eşim benim bu halimden memnun. Onun gozu şimdiye kadar başka kadınlarda olmadı ki, bundan sonra olsun” diyerek itiraz ederdi. Fakat teyzesi ikna olmaz itirazını surdururdu:

“Şimdiye kadar guzeldin. Şimdi guzelliğini kapattın. Onun icin eşinin gozu başka kadınlara kayabilir.”

“Ablam acık, ama kocası her gun bir kadınla geziyor. Buna ne diyeceksin? Eğer bir erkek başka kadına ilgi duyarsa bunu ancak dini duyguları engelleyebilir. Zaten dinimizde bir erkeğin başka kadına başka gozle bakması haram.”

Aslında Zerrin hanımın teyzesi kendisini cok seviyordu.. Kendine gore kurtulmasını istediğinden ustune duşuyor, yeni tarz hayatından vazgecirmeye calışıyordu. Bu yuzden karşılıklı konuşmaların ardı arkası kesilmiyordu:

“Sen daha cok gencsin yavrum, hele bir yaşlan. Hacca gider gunahlarını affettirir, ortunursun.”

“Peki teyzeciğim, ya hacca gidemeden, yaşlanmadan olursem?”

“Canım bu yaşta olumu duşunme”

“Ya ansızın gelirse?”

Zerrin’in teyzesi sıkıştığında saldırganlaşıyordu:

“Senin kafan orumceklenmiş. Ne yapsak icine bir şey girmiyor. Hic aynaya bakmıyor musun? Eski Zerrinle yenisi arasındaki farkı gormuyor musun? Allah aşkına kızım kendini neden kandırıyorsun. Sinema yok, tiyatro yok, dans yok, muzik yok. Peki bu nasıl zevk almak?”

“Zamanında hepsini yaptım teyze. Ama itiraf ediyorum, şimdiki hayatım cok daha zevkli.”

“Eşin nasıl da seni boyle geri kafalı yaptı? Beynini yıkadı?”

“Yapma teyzeciğim. Uzun sandığın hayat cok kısadır. Goz acıp kapayıncaya kadar gecer. Sonra sen de pişman olursun. Gel sen de Allah’a kul ol.”

“Neee. Senin gibi ocu mu olacağım. Hele dur daha cok var.”

“Bir gun iş yerimde kadınlık gururumun kırıldığını hatırlıyorum. İşe makyajsız gitmiştim. O gun yabancı misafirler firmayı gezmeye gelecekmiş. Mudur yanıma gelip

“Zerrin Hanım bugun o muhteşem guzelliğiniz neden yok?” dedi. Ben de:

“Guzelliğimin işimle ne alÂkası var?” dedim. Bana:

“Efendim, siz bizim iş yerimizde vitrinimizsiniz. Sizin guzel olmanız gerek.”

“Ben bir iş yaptığımı sanıyordum. Adamlar beni meğer bir sus eşyası, dekor olarak goruyorlarmış!Artık ortum sayesinde bu tur aşağılanmaktan kurtuldum.”

“Bunlar sana şimdi heyecan verir ama sonra usanırsın.”

“Bu gecici bir heves değil teyze. Bak dilersen sana bir şey okuyayım:

“Dunya durmuyor gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak ihtiyarlık şafağı kulaklarının ustunde doğmuştur. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vucudunda yerleşmeğe hazırlanan hastalıklar olumun keşif kollarıdır. Ama ebedî omrun onundedir. O omurde goreceğin lezzet, ancak bu fani omurde calışmalarına bağlıdır. Senin o sonsuz omurden hic haberin yok. Olum seni uyandırmadan uyan.”

“Sen bunları nereden okuyorsun?”

“Said Nursi’nin Kur’an tefsirinden.”

“Eyvah, nereden buldun bu kitapları? Yoksa sen nurcu mu oldun? Konuşmalarından belliydi zaten. Demek nurculara karıştın ha?”

Teyzesi, toplumda yalan yanlış dolaşan kanaatlerini bir bir sayıp dokmeğe başladı:

“Eskiden beri biz gazetelerde nurculuğun fena bir şey, “irticai” faaliyetler olduğunu okurduk. Said-i Nursi’nin butun hayatı hapiste gecmiş. Tehlikeli ve suclu olmasa hapse atarlar mıydı?”

“Teyzeciğim, tum kulaktan dolma yanlış bildiklerini gercek sanıyorsun. Oysa piyasada cok silik soz dolaşıyor. Peygamberimizi de yurdundan goc etmek zorunda bırakmadılar mı?. Peki peygamberimiz tehlikeli ve suclu olduğu icin mi onca zulmu yapmışlar? Ustelik Said Nursi’ye acılan butun davalar beraatla sonuclanmış. Bunu da biliyor muydun?”

Teyze saplantılarından bir turlu vazgecmiyordu:

“Bak evlÂdım boyle şeylerle uğraşma. Sana ne nurculuktan, sana ne Said Nursi’den. Şu uc gunluk dunyada ye, ic, eğlen.”

“Peki insanın dunyaya gonderilişinin bunlardan başka bir gayesi yok mu? Nereden gelip nereye gittiğini, onu bu dunyaya gondereni duşunmesin mi? Yaratıcının emirlerine gore yaşamasın mı?”

“Canım dedim ya bu işi yaşlanmaya bırak. Sonra gencliğin gider, pişman olursun.”

Zaman boyle akıp giderken, Zerrin hanım arada gelip olan biteni benimle paylaşıyordu. Son goruştuğumuzde teyzesi ile ilgili cok farklı şeyler soyledi:

“Teyzemle bu tartışmalarımız surup giderken aradan az zaman gecti ve teyzem ne yazık ki kansere yakalandı!

Artık butun gun yatıyordu. Hastaneye kaldırılmıştı. Ziyaretine gittim:

“Teyze” dedim. “Benden bir istediğin var mı? Sana nasıl yardımcı olabilirim?”

Teyzem yuzume caresiz ve pişmanlık dolu gozlerle baktı:

“Zerrin otur yanıma,” dedi.
Titreyen elleriyle ellerimi tuttu. Derin bir “ah!” cekti. Gozyaşları yanaklarından suzuluyordu. Butun vucudu sanki buyuk bir fırtınaya tutulmuştu. Kesik hıckırıklar arasında:

“Sen haklıymışsın.” dedi. “Gercekten hayat cok kısaymış, dunya faniymiş. Bilmedim, bilemedim. Sanıyordum ki, Azrail benim kapımı hic calmayacak. Yaşlandığımda namaz kılacaktım, hacca gidip tovbe edecektim. Yanılmışım. Şimdiye kadar yaşadığım hayattan elimde sadece acılar kaldı. Şimdi sadece namazlarımı kılmak istiyorum.”

Teyzem bana yıllardır dindarlığımdan dolayı yapmadığını bırakmamıştı. Ozellikle tum felsefesini yaşlanınca ortunup ibadet etmek uzere kurmuştu. Ama şimdi o felsefesinin iflas ettiğini, bir işe yaramadığını acılar icinde itiraf ediyordu. Ama iş işten gecmişti.

Teyzemi mahcup etmemek icin başımı onume eğdim. Ama o tum pişmanlık dolu sozlerle itirafını surdurdu:

“Namazlarımı kılacaktım. Ama artık gunlerim sayılı. Ahhhh! Tekrar dunyaya gelsem, sadece Allah’a ibadet ederim. Omur bitmez, yıllar tukenmez sandım. Ne olur benim icin dua et.” dedi ve gozlerini yumdu..
Teyzemin caresizlik icindeki pişmanlığı bana Ustad Bediuzzaman’ın şu ifadelerini hatırlattı:

“Eyvah, aldandık. Şu hayat-ı dunyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle butun butun zayi ettik. Evet, şu guzeran-ı hayat bir uykudur, bir ruya gibi gecti. Şu temelsiz omur dahi bir ruzgar gibi ucar gider.”

__________________