Dunya nufusunun ucte birinin hepatit B virusu ile enfekte olduğu biliniyor. Gectiğimiz 10 yılda yoğun aşılama kampanyaları sayesinde ulkemizde hastalığın gorulme sıklığı onemli olcude azalsa da, halen toplumun yaklaşık olarak %5'inin bu virusu taşıdığı bilinmekte. Hepatit B virusu, kişiden kişiye kan yoluyla, cinsel yolla ve anneden bebeğe bulaşabilen, karaciğeri etkileyerek hepatit ve bunun bir belirtisi olarak sarılık oluşturabilen bir virus. Virusun bulaşmasını takiben hastaların buyuk bir bolumunde vucudun savunma mekanizmaları virusu temizlese de, virusle karşılaşan kişilerin %5-10 kadarında hastalık kronikleşiyor. Hepatit B'nin kronikleştiği kişilerin ise yuzde 20-40'ı siroza yakalanıyor ve bunların da yaklaşık dortte birinde karaciğer kanseri gelişiyor. Hastalığın sonuclarının ciddiyetine rağmen toplumda olguların cok azına tanı konulmakta, ve pek cok insan Hepatit B virusu taşıdığını bilmeden, tehlikenin farkında olmadan yaşamaya devam etmekte.
Yukarıda da belirttiğim gibi konunun toplum geneli icin onemine ek olarak, bu durum ceşitli romatolojik hastalıklar nedeniyle (romatoid artrit, ankilozan spondilit, psoriatik artrit) anti-TNF grubu (infliksimab, etanercept, adalimumab) ilac başlanılacak hastalar icin ayrı bir onem gostermekte. Bu grup ilacların vucutta uykuya yatmış durumda bekleyen hepatit B virusunu uyandırarak (reaktive ederek) yeniden iltihap yarattığı, ilacların kullanıma girmesinden kısa bir sure sonra fark edildi. Boyle durumlar anti-TNF grubu ilacların kullanımına engel değil ancak hastaya bu ilaclar ile beraber hepatit B virusu icin de tedavi başlanılması gerekiyor.
Kişinin hepatit virusu ile karşılaşıp karşılaşmadığını ve karşılaştı ise vucudun buna karşı nasıl bir reaksiyon gosterdiğini anlamamıza yarayan ceşitli laboratuvar testleri mevcut. Yakın zamana kadar coğu hekim, anti-TNF ya da diğer bağışıklık sistemini baskılayan ilac başlayacağı hastalarına bu testlerden sadece 1 ya da 2 tanesini yaparak hastanın hepatit B durumu hakkında karar vermeye calışıyordu. Romatolog olarak coğunlukla yaptığımız uygulama eğer hastada “HBsAg” testi pozitif ise, hastayı gastroenteroloji uzmanına yonlendirerek uygun anti-viral tedavi almasını sağlamak, “anti-HBs” pozitif ise hastanın daha onceden virusle karşılaşıp bağışıklık geliştirmiş olduğuna kanaat getirerek (doğal ya da aşılama yoluyla) herhangi bir girişimde bulunmamaktı.
Tayvanlı araştırmacılar (Dunyada hepatit B'ni en sık olarak gorulduğu ulkelerden biri) tarafından yurutulen ve Annals of the Rheumatic Diseases'in Ekim 2011 sayısında yayınlanan bir calışma ise yukarıda saydığımız testlere ek olarak “anti-HBc” testinin yapılmasının, bir şekilde gizli kalmış (diğer 2 test ile tanınamayan) Hepatit B hastalarını da ortaya cıkartarak bu hastaların uygun şekilde izlenmesi ve gerektiğinde anti-viral tedavi almasına yardımcı olabileceğini ortaya koydu.
Sonuc olarak, anti-TNF grubu ilaclardan birisini kullanacak iseniz, bu ilaclara başlamadan once sizden şu uc testin (HBsAg, Anti-HBc, ve anti-HBs) istenmiş olduğundan emin olunuz.

[h=2]Ankara Dahiliye uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]