Sevmek, sevgiyle yaşayabilmek; omrumuz boyunca sahib olduğumuz cevherlerdir. Sevgi etrafındakiler icin aydınlatan bir ışık, yıkayıp arındıran bir Rahmet, besleyip buyuten bir gıda, kazandırıp zengin eden bir sermaye demektir. Sevgi; ilahi bir tılsımdır. Girdiği her yere inanmayı, guvenmeyi, yardım etmeyi ve hoşgoruyu getirir. Sevgiyle yola cıkan her yolcu; engelleri aşar. Menzillere ulaşır. Aradığını bulur. Sevgi; butun guzelliklerin tohumudur. Bizler sevgi dolu yureklerle, tebessumlerle cevremize sevgi ışıkları sacarsak bizim bir sevgimiz bin sevgilere gebe kalır inşaallah. Sevgi fidanları buyuyup muhabbet cınarları yetişir. Koku sevgiyle beslenmiş govdesi muhabbetle sulanmış bu cınarlar ise kolay kolay devrilmez toplumlar oluşturur. İlahi vuslatlara ererler.
Sevmek gonul işidir, sevmek her kişinin değil, er kişinin hakkıdır. Seven kişi her olaya sevgiyle, merhametle bakar. Her şeyde sevilebilecek bir guzellik gorur. Hatta en cetin imtihanlar en zorlu kişilerde bile bunu “Vedud olan Rabbim yarattı. O sevgi kaynağının yarattığı varlık nasıl kotu olabilir? Nasıl sevilemez” diye merhamet eder. Ve her şeyi sever. Sevdiği icin de Hz. Hamza’nın ciğerini vahşice parcalayan Vahşi gibi tevbe edip birer sevgili olmaya and icen yurekler coğalır.
Sevmeyenler ise yaşamayanlardır. Onlar olu kalplerdir. Hayatı anlamsız ve tatsız duygularla bitkisel hayatta yaşarlar. Gonullerinde sevgi yerine menfaat, kin, hırs, nefret beslerler. Bunun icin de bulundukları ortamlarda anarşiye ve bunalıma duşerler. Etrafındaki en yakın insanlarla bile catışma icindedirler. Yurekleri sevgiden mahrum oldukları icin de hic bir zaman guzellikleri goremezler. Nimetlere ulaşamazlar. Devamlı kısır dunyalarında egoistce yaşarlar.
Sevgiyle yaşayarak, birer sevgi insanı olabilmek en cok ozlenen şeyler.
Herkesi ama Rabbimin yarattığı herkesi istisnasız sevmeli, tanıdıklarımıza ‘Seni seviyorum’, bunun icin de arıyorum, onem verip ziyaretine geliyorum, seviyorum, sevdiğim icin de seccademde oturup Ganiyy olan Rabbimden isterken senin icin de istiyorum” desek, hastalandığında biz de onunla ağrı ceksek, işleri bir ucundan biz de tutsak. Mutlu olduğunda tebessumumuzle katkıda bulunsak, zor anlarında yemeğimizi onlarla boluşsek herhalde hayat bir başka olurdu.
Hz. Ali gibi sevdiğimiz icin olum doşeklerine yatabiliyor muyuz? Hz. Ebu Bekir gibi yılan deliklerini ayağımızla tıkayabiliyor muyuz? Ensar gibi kardeşlerimiz icin evimizin yarısını, aşımızın tamamını verebiliyor muyuz? Yunus’un deyimiyle “Ol dost icin ağuları şeker gibi yutabiliyor muyuz?” Varımızı yoğumuzu bir gonul karşılığında kıyabiliyor muyuz? Yoksa sevgi mağdurları olarak sevgisiz, aşksız, muhabbetsiz, “Bunlar olamaz mı” diyoruz? Ama buyuk bir yitiğimiz de var.. Sevgi, muhabbet, samimiyet. Sevginin tadını doyasıya yaşamış Mevlanamız da oyle soylemiyor mu?
“Altın ne oluyor? Can ne oluyor? İnci mercan da nedir? Bir sevgiye harcanmadıktan, bir Sevgiliye feda edilmedikten sonra...”
Niye herkesi gonulden sevip, sevginin yollarına dokmuyoruz her şeyleri... Hele bir verelim sadakaları tebessumlerle...
Niye Efendimiz (sav) ısrarla“Sevdiğini sevdiğine soyle” diye nasihat etmiş. Belki de sevgiler ortalara dokulsun, konuşulsun. Cağlayanlar gibi coşsun, diye.