Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra pazar sabahı kalktığında butun haftanın yorgunluğunu cıkarmak icin eline gazetesini aldı ve butun gun miskinlik yapıp evde oturacağını duşundu.
Tam bunları duşunurken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu.
Baba oğluna soz vermişti bu hafta sonu sinemaya goturecekti ama hic dışarıya cıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu... sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dunya haritası gozune ilişti. ;
Once dunya haritasını kucuk parcalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı duzeltebilirsen
seni sinemaya gotureceğim dedi sonra duşundu;
oh be kurtuldum en iyi coğrafya profesorunu bile getirsen bu haritayı akşama kadar duzeltemez.
Aradan on dakika gectikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve baba haritayı duzelttim artık sinemaya gidebiliriz dedi.
Adam once inanamadı ve gormek istedi. gorduğunde de halen hayretler icindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu.
Cocuk; bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı
İNSANI DUZELTTİĞİM ZAMAN DUNYA KENDİLİĞİNDEN DUZELMİŞTİ.
Dost-Duşman
Adamın birini yakmak icin muthiş bir ateş yığını hazırlayıp icine atmışlar.O sırada gokte, ağzında kucucuk bir kuru dal olan minik bir kuş belirmiş ve adamın uzerinden gecerken kuru dalı ateşe bırakmış...
Adam kuşa seslenmiş:
- �O minicik copu atmışsın, bu koskocaman ateş icin ne fark eder ki?�
- Kuş, �Olsun, duşman olduğumuz belli olsun� demiş.
Az sonra minicik gagasına bir damla su ile bir başka kuş belirmiş ve o da suyu ateşin uzerine bırakmış. Adam ona da sormuş:
- �Bir damlacık suyu bıraktın ama bu kocaman ateş icin ne fark eder ki?�
Kuş cevap vermiş:
- �Olsun, dost olduğumuz belli olsun...�
Resmin Değeri
Bir gun Avrupanın unlu sanat merkezi kentlerinden birinde gezen cocuğun biri bir vitrinde cok hoş bir tablo gorur. Tablo belliki oldukca pahalıdır. Cocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gunune almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat gecinerek biriktirdiği tum para ile o mağazaya gider. Şanslıdır tablo hala satılmamıştır. İceri girer ve tabloyu bir sure yakından izledikten sonra resmi yapan sanatcıyı bulur ve ...
- "Abimin doğum gunu icin bu resmi satın almak istiyorum tum paramda bu kadar" der.
Ressam bir sure duşundukten sonra. Resmi paketler ve resmi satar. Cocuk paketini alır ve teşekkur ederek cıkar. Mağazada adamın arkadaşlarıda vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar
- Sen ne yaptın o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar cuzi bir rakama sattın? Adam cevap verir:
- Evet ben bu resme milyonlarını verecek bir suru insan bulabilirdim ancak tum servetini bu resme verecek kac kişi bulabilirdim?
Onemli Ders 1
Birinci ve de en onemli ders. Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test
sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi oğrencilerinden biriydim. Son soruya
kadar soluk almadan geldim ve orada cakıldım kaldım. Son soru şoyleydi:
"Hergun okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?.."
Bu herhalde bir ceşit şaka olmalıydı.Kadını yerleri silerken hemen hergun
goruyordum. Uzun boylu, siyah saclı bir kadındı.50'lerinde falan olmalıydı.
Ama adını nerden bilecektim ki!..Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim
ettim.Sure biterken bir oğrenci, son sorunun test sonuclarına dahil olup
olmadığını sordu."Tabii dahil" dedi, hocamız..
"İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar.
Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakeden insanlar bunlar. Onlara
sadece gulumsemeniz ve "Merhaba" demeniz gerekse bile..
" Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adı da.. Dorothy idi."
Onemli Ders 5
Onemli olan vermektir...
Yıllar once hastanede calışırken, ağır hasta bir kız
getirdiler. Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi.
Kucuk oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o
hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş
yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Kucuk
cocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa,
veririm kanımı" dedi. Kan nakli ilerlerken, ablasının gozlerinin icine bakıyor
ve gulumsuyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama kucuk
cocuğun yuzu de giderek soluyordu... Gulumsemesi de yok oldu. Titreyen bir
sesle doktora sordu:
" Hemen mi oleceğim?.."
Kucuk, doktoru yanlış anlamış, ablasına vucudundaki butun kanı verip, oleceğini sanmıştı.
Beş Maymun Hikayesi
Kafese beş maymunu koyarlar, ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar. Her bir maymun merdivenleri cıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan uzerine soğuk su sıkarlar. Her bir maymun aynı denemeye giriştiğinde cok soğuk suyla ıslatılır, butun maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar, bir sure sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır. Suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerıne yeni bir maymun koyulur, ilk yaptığı iş muzlara ulaşmak icin merdivene tırmanmak olur fakat diğer dort maymun buna izin vermez ve yeni maymunu doverler. Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir ve merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer, bu ikinci yeni maymunu en şiddetli ve istekli doven ilk yeni maymundur. Islak maymunlardan ucuncusu de değiştirilir. En yeni gelen maymun da ilk atağında cezalandırılır, diğer dort maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dovdukleri konusunda hic bir fikirleri yoktur. Son olarak en baştaki ıslanan maymunların dorduncusu ve beşincisi de yenileriyle değiştirilir. Tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hicbiri merdivene yaklaşmamaktadır.
Neden mi? Cunku burada işler boyle gelmiş ve boyle gitmelidir. İşte bu nokta şirket politikalarının başladığı yerdir.
Japon Taşcı
O, yoksul bir taşcıydı. Her gun kayaları parcalıyordu. İşi cok ağırdı ; ama cok az aylık alıyordu. Bu yuzden hayatından hic memnun değildi. " Ben başkalarından daha cok calışıyorum!" diye duşunuyordu. " Benim işim onlarınkinden ağır ve ben onlardan daha az kazanıyorum. Zengin olmak istiyorum. Biraz dinlenirim ve guzel elbiselerim olur. " O anda gokten bir melek indi. Ona, "Zengin olacaksın, guzel elbiselerin olacak" dedi. Taşcı hemen zengin oluverdi. Artık onun da guzel elbiseleri vardı. ve bir iş yapmak zorunda da değildi. Gunun birinde kral, onu sarayına davet etti. Sarayın guzelliğine hayran oldu. Kral ondan daha zengindi. Bu yuzden uzuldu. "Ben de kral olmak istiyorum" dedi. Gokten bir melek geldi ve onu kral yaptı. Şimdi butun gun hic calışmıyordu. Cok sıcak bir gundu. Guneş ışınlarını sacıyor , yeryuzu yanıyor mu yanıyordu. Kral kızdı; guneş ondan nasıl guclu olurdu ki? Yaşamı yine sevmez olmuştu." Guneş olmak istiyorum! " dedi. Melek onu bu kez de guneş yaptı. Şimdi guneş, ışınlarını sacıyor ve dunyada her sey yanıyordu. Ama bir bulut geldi, dunyayla onun arasına girdi. Işınları artık dunyaya ulaşmıyordu. Guneş kızdı; "Bu nedir boyle? Ben buluta hicbir şey yapamıyorum. Ondan daha kuvvetli olmak istiyorum" deyince melek onu bu kez bulut yaptı. Az sonra bulut, yağmura donuştu. Yağmurlar toprağa , oradan nehirlere ulaştı. Nehirlerin suları coğaldıkca coğaldı. Evleri, tarlaları seller bastı. İnsanlar hayvanlar, tarlalar perişan oldu. Ama sular, kayalara hic bir şey yapamıyordu. Bulut ofkelendi. "Bu kadar cok su nasıl olurda kayaları aşamaz. Kaya olmak istiyorum. " Melek hemen geldi ve onu kaya yaptı. Artık guneşten ve buluttan daha gucluydu. Aradan cok zaman gecmedi. Elinde balyozla bir adam cıkageldi ve ondan parcalar koparmaya başladı. "Bu da nesi?" dedi kaya. " Ben bu adamdan zayıfım. " Sonra birden anladı kuvvetin kaynağının mutluluk olduğunu ve pişmanlıkla haykırdı: "İnsan olmak istiyorum!" Melek onun bu dileğini de yerine getirdi. Kaya insana donuştu. Şimdi o adam yine kayalardan taşlar koparıyor. İşi ağır ve aylığı az; ama yaşamı seviyor ve mutlu.
paralarınızı kasaya odeyin

__________________