akıl hastalığı ve stigmatizasyon
Bir kişi ya da toplum, kendisini urkuten, rahatsız eden bir şeyle karşılaştığında sıklıkla onu kendisinden dışlayıp yabancılaştırma yoluna gider. Bu surec bazı hastalıkların uzerindeki damgaya da katkıda bulunmaktadır. Bu damga, bazen en az hastalığın kendisi kadar tehlikelidir. Bu tur olumsuz onyargılardan nasibini alan hastalıkların başında psikiyatrik bozukluklar gelmektedir (Ucok, 2003). Stigma olarak da adlandırılan bu kavram, diğer insanlar tarafından dışlanma, reddedilme ya da kendisinden cekinilmenin; utanc kaynağı ya da kara leke olarak gorulmenin; ya da diğerlerince beğenilmemenin bir izi, damgası anlamına gelir. Psikiyatri servislerinde tedavi gormuş olmak, hastalar uzerinde leke oluşturmaya devam etmektedir. Ruhsal hastalıkların bir kere ile sınırlı olan bir nobeti bile, kişinin stigmatize edilmesine yol acar (Byrne, 1997; akt. Yıldız, 2002). Stigmatizasyon, ruh sağlığı hizmetini kullanan veya buna ihtiyacı olan bireyler tarafından deneyimlenmiş bir kavramdır; akıl hastalığı olan kişiler, korku ve cehaletten kaynaklanan stigmatizasyon ve stereotipilere maruz kalmaktadırlar. Stigmatizasyon, kişilerin farklı olarak algıladıkları davranışa yonelik olan durumlarda sıkıntı veya gerginlik hissi duyduklarında ortaya cıkar (Johnson, 1997; akt. Yıldız, 2002). Toplumda zihinsel hastalıklara karşı tutumlar derinlemesine kok salmıştır. Zihinsel hastalık konsepti, ozellikle birtakım hastalıklarda, korku ve hastaların davranşlarının potansiyel tehditleriyle asosiye edilmiştir (Bolton, 2003). Toplum bu hastalıklar hakkında yeterli bilgi sahibi olmasa bile, ciddi ve olumsuz onyargılarla donatılmış olarak yaşamaktadır. Stigma; topluma gereksinim duyduğu basit acıklamayı sağlamakta, duşmanca tutumları icin mazeret oluşturmakta ya da kişisel catışmalarını başkasına yansıtmasına yardım etmektedir (Ucok, 2003).
Zihinsel hastalıklarda stigmatize edilmiş inanclar; zihinsel hastalığı olan insanların tehlikeli oldukları, zihinsel hastalıkların sahte ya da hayal urunu olduğu, bu hastalıkların zayıf bir karakterin yansıması olduğu ve tedavi edilemediği; akıl hastalarıyla iletişim kurmanın zor olduğu, bu hastaların hastalıklarını kendileriyle birlikte yaşayanlara bulaştırdığı ve soyledikleri her şeyin sacma olacağı yonundedir (Bolton, 2003; Ucok, 2003). Kimi inanclar, biz ve onlar arasındaki farklılığı vurgular. Ozellikle; hastalık temel kişisel ozellikleri etkilediğinde, zihinsel hastalıkların anlaşılması ve onlarla empati kurulması zor olabilir. Birinin muhakeme etme yeteneğini kaybettiğini ya da kişiliğinin değiştiğini farketmek korkutucudur ve belki sonra aynı şey bizim de başımıza gelebilir. Bunun yerine, akıl hastası olan hastaların bizden daha farklı olduğunu duşunmek daha rahatlatıcıdır. Bu bakış acısı, her dort kişiden birinin hayatı boyunca akıl hastalığı turevi geliştirebileceği olgusunu gormezden gelmektedir (Bolton,2003).
Akıl hastalıklarının stigmatizasyonu, kokenini tarihin derinliklerinden almaktadır (Arıkan v.d.,2000; akt. Yıldız, 2002). Eski cağlarda akıl hastalıklarının kotu ruhların ve cinlerin etkisiyle meydana geldiği duşunulmuş, bu da akıl hastalarından surekli korkulmasına ve uzak durulmasına, hatta bu kişilerin normal kabul edilen kişilerden farklı oldukları vurgulanarak toplumdan dışlanmalarına neden olmuştur. İşte bu sebeplerle o donemlerde bile akıl hastalarından uzak durulmuş ve hastaları diğer bireylerden ayrılmışlardır. Aynı donemde farklı medeniyetlerde bu hastalara daha insancıl yaklaşımlar da gozlenmiştir, hastalıkların doğa ustu guclere değil, doğal etkenle bağlı olduğu bulunmuş, hastalıkların gelişiminde kalıtım ve cevresel faktorlere onem verilmiştir. Donem filozofları , bu hastalıkların tedavisinde şefkat ve anlayış yaklaşımlarının benimsenmesinin onemli olduğunu vurgulamışlardır. Bu aydınlanışın sonrasında ise beklenen ilerlemeler gercekleşmemiş; aksine ortacağda gerilemeler olmuş, buyusel-gizemci anlayış doneme damgasını vurmuş ve varolan yaklaşımları şekillendirmiştir. Bu etki altında ortacağda yuz bine yakın akıl hastasının idam edildiği, idam edilmeyenlerin ise dovulduğu, işkenceye tabi tutulduğu, eziyete uğradığı ve hatta diri diri yakıldığı belirtilmektedir. Karanlık ortacağın kapanması ile akıl hastalıklarını oldukca katı, yarı dinsel inanclarla acıklayan goruşler ve buna bağlı olarak sergilenen tutumlar yerini gercek tedaviye yonelik bilimsel calışmalara bırakmıştır. 17. yy'da akıl hastaları hakkındaki kararları doktorların vermesi gerektiği kabul edilmeye başlanmıştır ; ancak bu olumlu gelişmeler devam etse de sosyal izolasyon ve olumsuz yaklaşımlarda azalma olmamıştır. Hastaların tedavi gormeleri amacıyla hastaneler kurulmuştur; ancak hastaların buyuk hastanelere kapatılmaları aslında toplumun reddedici, etiketleyici ve izole edici tutumunun gostergesidir (Babaoğlu,2002 ;Yıldız, 2002; Akman, 2001).
20. yy'ye gelindiğinde , akıl hastalarına ait yaklaşımlarla ilgili en onemli gelişme sosyal cevrenin akıl hastalıkları uzerindeki etkisinin oneminin keşfedilmiş olmasıdır. Pek cok psikiyatrist, psikolog, toplumbilimci ya da yazar ceşitli nedenlerle sosyal cevre uzerine eğilmiş, hastaların icinde bulunduğu cevrelerin, onların davranışlarını, hastalıkların seyrini belirlediğini ifade etmişlerdir (Yıldız, 2002).
Akıl hastalığına sahip kişiler sıklıkla iki problemle uğraşmak zorundadır. Oncelikle sahip oldukları hastalığa bağlı olarak halusinasyonlar, deluzyonlar, anksiyete gibi hastalığın kendi semptomları ile başa cıkmaları gerekir. İkinci olarak da, stigmatizasyonla sonuclanan akıl hastalıklarının, toplumdakilerce yanlış anlaşılması sorunsalıdır. Yani akıl hastalıkları sadece semptomların ortaya cıkmasının zorluğuna değil toplumun tepkilerinin dezavantajlarını yaşamaya da sebep olur (Corrigan v.d., 2005a). Toplumun tutumları uzerine yapılan calışmalar olumsuz bir tablo cizmektedir. Şizofrenik hastalarla ilgili olarak yapılmış bir calışmada insanların, onları, davranışları tahmin edilemez, agresif, tehlikeli, mantıksız, cok akıllı olmayan, korkutucu ve otokontrolsuz kişiler olarak algılanmakta oldukları gorulmuştur (Angermeyer & Schulze, 2003). Toplumun akıl hastalarına yonelik stigmatizasyonu, akıl hastası tanımı almış bireylerin gunluk yaşamlarında cok onemli rol oynamaktadır. Toplumun akıl hastalarına yonelik tutum ve davranışları, akıl hastası tanısı almış kişilerin sosyal hayatlarını, arkadaşlıklarını, icinde yaşamakta oldukları cevreyi, iş hayatlarını ve eğitim hayatlarını etkilemektedir. Bu yaklaşımlar ne kadar olumsuz ise bu kişilerin gundelik yaşamda karşılaştıkları zorluklar da o kadar olumsuz olmaktadır (Rahav v.d., 1983; akt. Yıldız, 2002). Yani stigmatizasyon, hastalık deneyimine acı cekmenin eklendiği bir boyuttur ve stigmatizasyon, sosyal yalıtılmaya, kısıtlı yaşam olanakları ve gecikmiş yardım arama davranışına goturur. Genel populasyonun buyuk bir coğunluğunun şizofren biriyle dairesini paylaşma ya da cocuklarına bakması icin ona iş verme gibi sosyal ilişkiye girmeyi gerektirecek durumları reddetmekte olduğu gozlenmiştir. Yapılmış deneysel calışmalar, bir insanın herhangi bir akıl sağlığı problemi olduğunu soylemesinin, o kişi icin, iş bulmakta, ev kiralamakta ya da oturduğu yerde bir komşu olarak kabul gormekte zorluk yarattığını gostermektedir (Angermeyer & Schulze, 2003). Corrigan ve Penn (2002)'in yaptıkları bir calışmada ise; katılımcılara bir şizofreni hastasının fotoğrafı gosterilmiş ve bu fotoğraftaki kişinin bir gunu nasıl gecirebileceği ile ilgili bir paragraf yazmaları istenmiştir. Daha sonra katılımcılara fotoğraftaki kişinin yan odada olduğu soylenmiş ve onunla tanışıp tanışmayacakları sorulmuştur. Katılımcılar girdikleri odada uzun bir masa ve yanlarında 6'şar tane sandalye gormuşlerdir. Masanın başına bir canta ve mont yerleştirilmiş ve tanışacakları kişinin bir sureliğine odadan ayrılmış olduğu soylenmiştir, ardından katılımcıların hangi sandalyeye oturdukları kaydedilmiştir. Daha once herhangi bir akıl hastasıyla sosyal ilişkiye girmiş katılımcılar, anlamlı olarak fotoğraftaki kişiye daha yakın sandalyeler secmişlerdir. Bu da, akıl hastalarıyla daha onceden edinilmiş bazı deneyimlerin, stigmatizasyonu azaltıcı yonde etkilerini gosteren bir bulgudur. Yine de stigmatizasyonun hastalar uzerindeki olumsuz etkisinin azalması icin sarfedilen cabaların olumlu yonde sonuc verip vermediği tartışmalıdır; eğitim seviyesinin artmasının stigmatiasyonu azaltacağı goruşu, beklenilenin aksine yapılan calışmalarla her zaman desteklenmemiştir. Yapılan bir calışmada depresyonlu hastalara karşı olan tutumların yıllar icinde değişip değişmediği sınanmış ve bulgular, toplumun depresyonlu insanlardan uzak durma arzusunun 2001'de de 1990'daki kadar guclu olduğunu gostermiştir. Acımaya hazır olma durumunda ve az da olsa agresif davranışlarda bir artış bulunurken akıl hastalarına yonelik korku ifadeleri değişmemiştir. (Angermeyer v.d.,2004). Bunu destekleyen bir başka calışmada da, 1950 yılında genel populasyonu temsil eden bir orneklemle 1996 yılında genel populasyonu temsil eden bir orneklem karşılaştırılmıştır. Akıl hastalarının tehlikeli ve vahşi olduklarına dair algı azalmamış, aksine artmıştır. 1996 yılında akıl hastalarının vahşi olarak tanımlanma oranı 1950 yılına oranla 2.5 kat artmıştır (Link v.d., 2004).
Stigmatizasyona bağlı olarak akıl hastaları, toplumdaki sosyal, kulturel, ekonomik ve hukuki fırsatlardan yararlanamazlar. Bundan daha onemli bir nokta ise; stigmatizasyonun, hastanın normal dışı olarak nitelendirilen davranışları ortadan kalktıktan sonra bile devam etmekte ve akıl hastalarının yaşamlarını buyuk olcude etkilemeye devam etmekte olduğudur (Yıldız,2002). Coğunlukla, hastalık, iş bulmaya ya da herhangi başka bir profesyonel role engel koyar. Psikiyatrik tedaviden sonra, eski işine donmeye calışan hastalar coğunlukla guvenilmez olarak gorulmeye başlanmış ve daha once kanıtlamış olduğu yetenekleri yokmuş gibi davranılmıştır. Sensiz işler daha duzgundu. gibi yorumlar sık rastlanan durumlardandır. Yine bu calışmaya gore, bu tur durumlarda şizofreni hastalarının ilk duşundukleri, işlerini kaybedecek olduklarıdır (Angermeyer & Schulze, 2003). Bu reddedilmişlik duygusunun yanı sıra sosyal desteğin azalması, ailenin desteğinde azalma, işsizlik ve bunlara bağlı olarak gelişen kendine guvende azalma ile yaşam kalitesinin duşmesi, hastalığın seyrini de olumsuz yonde etkileyen faktorlerdir. Zihinsel hastalığı olan insanlar icin, azalmış yaşam kalitesi ve kişisel amac kaybı, yalnızca psikiyatrik hastalıklarına ait semptomlarının, sıkıntılarının, yetersizliklerinin bir sonucu değildir. Yaşam kalitesi ve kişisel amaclar, ayrıca zihinsel sağlık problemi olan kişilere karşı damgalama geliştiren insanlar tarafından da engellenmektedir (Corrigan v.d., 2005b).
Akıl hastalarının toplum tarafından reddedilmelerinin asıl kaynağı, bu hastaların hastalıklarına ait ozelliklerinden, onların olağan dışı davranışlarından ya da kabul gormeyen duşuncelerinden ziyade, onlara toplum tarafından verilen ve kendilerinin de aslında benimsemiş oldukları akıl hastası rolu ile ilişkilidir (Yıldız,2002). Stigmatizasyona maruz kalan kişiler, eğer kendilerini stigmatize edilmiş grupla identifiye etmiyorlarsa bu kişiler kendilerini bu gruplardan farklı tutarlar ve onyargı ile ayrımcılık hissetmezler. Bunun yanında, kendilerini bu grupla identifiye eden akıl hastaları, stigmayı kendilerine uygulamaya başlarlar ve bu da benlik saygıları ile ozyeterliklerinin duşmesine yol acar (Corrigan v.d. 2005a). Bu ise icselleştirilmiş stigmaya işaret eder. İcselleştirilmiş stigma durumunun bu zayıf psikolojik sonuclara en yakın bağlantısı da yabancılaşmadır. Her ne kadar stigmanın tum zararlı sonuclarını, akıl hastalıklarına karşı sosyal seviyede olumsuz tepkiler olarak gostersek de icselleştirilmiş stigma hakkındaki bu bulgu onemlidir, cunku yabancılaşma psikolojik, bireysel seviyede bir kavram olmakla beraber, psikoterapi ve kendi kendine yardım stratejilerinin hedefidir( Ritsher ve Phelan, 2004).
Stigmatizasyonun, akıl hastalığına sahip bir kişinin, toplumda stigmatize edilmeye vereceği tepkiyle bağlantılı olan iki olumsuz sonucundan daha bahsedilebilir. Bunlar, az once de belirtildiği gibi, kişinin kendi kendini stigmatize etmesi ve stigmatize edilme korkusundan doğan tedaviden kacınmadır. Kişilerin kendilerini etiketlemelerinin ve toplumun stigmatizasyonunun tedaviye katılımda olumsuz yonde oldukca etkili olduğu gorulmuştur (Corrigan v.d. 2005a).
Psikiyatristlerle yapılmış calışmalar, akıl sağlığı uzmanlarının stigmatizasyon acısından genel populasyondan farklı olmadığını gostermektedir. Psikiyatristlerin akıl hastalarına karşı yaptıkları stigmatizasyon kucumsenemeyecek seviyededir (Chaplin, 2000). Akıl sağlığı alanında calışanların akıl hastalıklarına karşı daha olumlu bir tutum sergileyecekleri duşuncesinden yola cıkarak yapılan bir calışmada psikiyatristlerle genel populasyon arasında akıl hastalarına gosterilen sosyal mesafe acısından anlamlı fark bulunamamıştır (Lauber v.d., 2004). Calışmada, sosyal mesafe skalası kullanılmış ve en cok sosyal mesafenin, hasta olan kişinin cocuk bakmasına izin verme, ona oda kiralama ve bu kişinin aileden biriyle evlenmesi konularında olduğu gorulmuştur. Hasta olan kişiyle calışmak veya bu kişinin komşusu olmak ise en az sosyal mesafe ortaya koyulan konular olarak ortaya cıkmıştır. Genel populasyondan farklı olarak, psikiyatristlerin akıl hastalarıyla komşu olmaya, arkadaş olmaya ve cocuklarının onlarla evlenmesine daha istekli oldukları gorulmuştur. Genel populasyon ise bunun yerine akıl hastalarıyla calışmaya hazır bulunmuştur. Doktorlar ve tıp oğrencileri ile yapılan benzer bir calışma da, katılımcıların genel populasyondan farklı olmadığını ve aynı olumsuz fikirlere sahip olduklarını gostermiştir (Mukherjee v.d., 2002). Lennox ve Chaplin'in (1996) psikiyatristlerle yaptığı bir tutum calışmasında, katılımcıların %39'u Kişisel olarak, oğrenme gucluğu ceken ve akıl hastalığı olan hastaları tedavi etmeyi secmezdim. ifadesine katılmışlardır.
Akıl sağlığı alanında eğitim gormuş ve alanda calışan tum akıl sağlığı profesyonellerinin, bu hastalıklara tanı koyan ve onu tedavi etme sorumluluğunu taşıyan kesim olarak, koydukları bu tanıyla toplumun yargıları uzerinde ciddi etkiler yapacakları goz onune alındığında, profesyonellerin akıl hastalarına ve yakınlarına yonelik tutumlarının onemi daha iyi anlaşılmaktadır (Sartorius, 2002). Hastalıklarının doğal sonucu olarak, akıl hastalarının yaşam kalitelerinin duşmesi, bu hastalar ve onlarla yaşamak zorunda olan aileleri icin ağır bir yuk olma ozelliğini hala korumaktadır; toplumun stigmatize edici davranışları da bu hastalara ve yakınlarına ikinci ve daha ağır bir yuk getirmektedir (Rahav v.d., 1983; akt. Yıldız, 2002). Buna ek olarak; akıl hastalarının maruz kaldıkları bu stigmatizasyonun, onların topluma ve kendilerine yabancılaşmaları sonucunu doğurması da doğal bir sonuc gibi gorunmektedir; bu yabancılaşmanın da hastaların yardım arama davranışını azaltacağı ongorulebilir (Ritsher ve Phelan, 2004).
[h=2]İstanbul Psikoloji uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Akıl hastalığı ve stigmatizasyon
Sağlık0 Mesaj
●18 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Akıl hastalığı ve stigmatizasyon