Ağız sağlığı ve genel sağlık arasındaki ilişki Direkt etki (bakteriyel enfeksiyonlar vs) Ozellikle son 20 yıl icinde yapılan calışmalarda, ağız sağlığı ve genel sağlık arasında iki yonlu bir ilişki olduğu belirginleşmiştir ( Barnett., 2006;137).
İki yonlu olarak ifade edilmeye calışılan durum; bazı sistemik hastalık bulgularının ağız belirtileri olduğu ve ağız sağlığının ise dolaylı ya da doğrudan bir şekilde genel sağlık uzerinde etkili olduğu şeklinde acıklanmaktadır (Barnett ve Hyman., 2006;137).
Ağız hastalıkları ve sistemik hastalıklar arasında bulunan berlirgin ilişki spesifik olarak neden sonuc ilişkisini gostermez; bu iki durum şans eseri olabileceği gibi genel risk faktorlerine bağlı olarak da ortaya cıkabilmektedir. Aslında şaşırtıcı bir şekilde ağız sağlığının bir birey uzerindeki etkileri anne karnından itibaren başlamaktadır. Orneğin; hamilelik donemi gingivitisi veya ileri peridodontitis gibi hastalıkların erken doğum gibi istenmeyen sonuclara yol acabildiği artık belirginlik kazanmıştır (Bobetsis., 2006; 137).
Bu tip erken doğan bebeklerin perinatal donemde olum riskleri yuksektir ve neonatal donemde yaşamlarını surdurenlerin ise norogelişimsel, solunumsal, davranışsal, metabolik ve kardiyovaskuler problemler geliştirme riski bulunmaktadır (Bobetsis., 2006; 137).
İyi bir ağız hijyeninin eksikliği, periodontal bakterilerin bakteriyel biyofilm şeklinde birikimine yol acmaktadır. Bakteriler ve saldıkları virulans faktorler kan dolaşımına girerek sistemik iltihabi cevabı tetiklemektedir. Periodontitisten kaynaklanan bakteri ve enflamatuar mediatorlerin fetal-plasental uniteye yerleşerek negatif etki gosterdikleri varsayılmaktadır. Bu teoriye destek olarak kemirgenler uzerinde yapılan calışmalarda, peridontal hastalıkların daha duşuk ağrlıklı fetuslere neden olduğu gosterilmiştir (Pitiphat ve ark., 2008; 36).
Periodontal hastalıkların hamilelikte yol actığı olumsuz sonuclarla ilgili yapılan epidemiyolojik calışmaların bircoğu periodontal hastalıklarla hamilelik komplikasyonları arasında ki ilişkiyi gostermiştir (Deppe ve ark., 2010;41, Rakota ve ark., 2010;81, Marin., 2005;32).
Toplumsal calışmalar, periodontal hastalıkların hamilelik komplikasyonlarının oncusu olduğunu gostermiştir. Direkt ilişki acısından bazı net olmayan bulgular olsa da, fetusun anneden gelen oral bakterilerle teması sonucunda “periodontal patojenlere” karşı oluşan fetal IGM cevabının “erken doğum” icin goreceli olarak yuksek risk taşıdığı ifade edilmektedir. Fetal-plasental arayuzeyinde lokalize olan enflamatuar cevabın doku yıkımına ve nihayetinde fetal gelişimi de etkilediği duşunulmektedir (Bobetsis., 2006; 137).
Diyabet, gingivitis ve periodontitis icin bir risk faktorudur. Periodontal hastalıkların glisemik kontrole olan etkisini değerlendirebilmek icin cok sayıda calışma yurutulmuştur. Bazı calışmalarda, periodontal tedavi sonrası glisemik kontrolde belirgin bir gelişme olurken diğerlerinde herhangi bir değişiklik olmadığı ifade edilmiştir (Mealay., 2006;137).
Diyabetik hastaların periodontal terapilere olan glisemik cevabı hayli farklılık gostermektedir. Diyabet ve periodontal hastalıkların birbirlerini tetikledikleri icin eş zamanlı olarak kontrol altına alınmları gerekmektedir (Nagasawa ve ark., 2010;49).
Sistemik enflamasyon insulin direncini artırmaktadır. Kronik periodontal iltihaplar insulin direncini artırma potansiyeline sahip oldukları icin glisemik kontrolu gucleştirirler. Buna ilaveten, ozellikle diyabetik hastalarda gorulen, ileri glikasyon son urunlerinin birikimi periodontal patojenlere karşı oluşan immunoenflamatuar cevabın şiddetini artırma potansiyeline sahiptir (Demmer ve Desvarieux., 2006;137).
Enflame olmuş periodonsiyum enflamatuar sitokinleri, LPS ve bakterileri sistemik dolaşıma salmaya başlar ve sonrasında bu salınan maddeler aterosklerosizin ilerlemesine neden olarak kan koagulasyonunu, trombositleri ve prostoglandin sentezini etkilemekte ve sonucta felc başlangıcına katkıda bulunmaktadırlar. Yapılan bir vaka-kontrol calışmasında serebral enfarktuslu 50 yaş altı 40 hastanın ağız-diş sağlığı durumu populasyondan rastgele secilen 40 kişiyle karşılaştırılmıştır. Toplam indekste ve panoromik değerlendirme sonrasında sereberal enfarktuslu hastaların kontrol grubunda ki bireylere gore daha kotu ağız hijyenine sahip oldukları gorulmuştur (Syrjanen ve ark., 1989; 225).
Ağız icindeki bakteriler ve zararlı ajanlar, yeterli miktardaki tukurukle ağızdan yıkanarak temizlenir ve daha sonra yutulurlar. Bununla beraber, ozellikle tukuruk akışı azalmış bireylerde, ust ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına sebep olan gram negatif bakterilerin, ağız icinde buyuk oranda artıkları belirlenmiştir. Tum sağlıklı bireylerin yaklaşık yarısı, uyku esnasında tukuruklerinin cok az miktarını akciğerlerine cekerler. Sonuc olarak; yetersiz ağız hijyeninin sebep olduğu artan gram negatif bakteri sayısı ve azalan tukuruk akışı gibi bakteri yukunu arttıran faktorler, pnomoni (zature) riskini arttırabilir (Marik., 2001;344).
Bu durum, vucut direncinin duştuğu “Domuz Gribi” gibi hastalıklarda, ozellikle ağız bakteri sayısını duşurmeye yada kontrol etmeye yonelik olarak hastalara onerilen “tuzlu-karbonatlı su gargarası” işlemi ile ortuşmektedir. Bu tip hastalarda olası olum vakaları, “akciğer enfeksiyonları” ile oluştuğundan, ozellikle bakımsız ağızlarda, akciğerlere sızması muhtemel patojen bakteri sayısının kontrolunu bu şekilde sağlamak yoluna gidilmektedir. Bakteriyel pnomoninin en sık gorulen şekli orofarengeal floranın alt solumun yoluna asipire edilmesiyle gercekleşir. Orofarengeal floranın eliminasyonu sağlayan konak savunmasının cokmesi durumunda mikroorganizmalar coğalarak doku hasarına neden olmaktadır (Craven ve ark., 1990; 91).
Coğu patojenin aspire edilmeden once ilk olarak farengeal mukoza veya ağız boşluğu yuzeylerinde kolonize olması kuvvetle muhtemeldir. Bu patojenler dış bir kaynaktan veya antibiyotik tedavisi sonrasında normal oral floranın gelişmesi sonucunda kolonize olabilmektedir. Streptococcus pneumoniae, Mycoplasma pneumoniae ve Haemophilus influenzae gibi genel potansiyel solunum patojenleri, orofarenks bolgesinde kolonize olarak alt solunum yoluna aspire olabilirler (Cunha., 1986; 22).
Normal ağız florasını oluşturan A.actinomycetemcomitanlar, P. gingivalis ve Fusobacterium gibi anearoblar da alt solunum yollarına aspire olarak pnomoniye sebep olabilirler (Fiddian-Green ve Baker., 1991;19).
İndirekt etki (beslenme gucluğu, uyku problemleri ve konuşma zorlukları) Ağız sağlığı genel sağlığın bir parcasıdır ve fonksiyonel, fizikososyal ve ekonomik boyutlarıyla olculen yaşam kalitesi ve huzurun temelidir. Diyet, beslenme, uyku, psikososyal durum, sosyal ilişki, okul ve iş; ağız ve diş hastalıklarından etkilenebilmektedir. Oral ve kranisofasiyal hastalıklar ve rahatsızlıklar gıdaların ısırılması, ciğnenmesi ve yutulmasını aksatmakta ve besin secimini sınırlayarak yetersiz beslenmeye neden olmaktadır. Bu durumlar; temporomandibular rahatsızlıklar, protez yenilemelerinin fonksiyonel sınırlamaları ve tat alma duyusunda ki değişiklikler şeklinde ozetlenebilir. Orofasiyal ağrı, tedavi edilmemiş ağız ve diş problemlerinin semptomudur ve bu durum tek başına yaşam kalitesini azaltabilecek temel bir etkendir. Yine bu durum, uyku yoksunluğu, depresyon ve bircok olumsuz psikososyal durumla da ilintili bulunmuştur. Diş curukleri dolaylı olarak bireyin beslenmesini etkileyebilmektedir. Hızlı gelişen diş curukleri etkin bir ciğnemeyi zorlaştırarak beslenmeyi olumsuz yonde etkileyebilirler. Sonuc; yetersiz beslenmeye bağlı hızlı kilo kaybı ve genel sağlık sorunlarının oluşumudur. Yetersiz ağız sağlığı ve diş kaybı, yetişkinlerde ciğneme kaybına yol acmakta ve gıda secimlerinde sınırlamalar getirebilmektedir. Dolaysıyla hic bir doğal dişe sahip olmayan bir bireyde, lifli gıdaların, proteinlerin, kalsiyumun ve C vitaminin alımında azalma meydana gelebilmektedir. Besin olarak bu urunlerin alınımının azalması, biyokimyasal markerlarının azalmasıyla ilşkilendirilmiştir ( Steeles ve ark., 1998, Krall ve ark., 1998;129, Griep ve ark.,2000;55).
Cok sayıda calışma diş kayıplarının nitelik olarak daha kalitesiz beslenmeye yol actığını ortaya koymuştur. Orneğin; Amerikalı emekli askerlerde (Chauncey ve ark., 1984;34),
Kanadalılarda (Brodeur ve ark., 1993:70), ve Finlilerde (Ranta ve ark., 1987;3) yapılan calışmalar dişlerini kaybetmiş bireylerin eksiksiz dişlere sahip insanlara gore daha yumuşak, kolay ciğnenebilir, daha az lif iceren ve besin değeri duşuk gıdaları tercih ettiklerini ortaya koymuştur. Bireyler gıda secenekleri kısıtlanmaya itildiklerinde ve secilen gıdaların optimal besinsel değerden uzak olması sonucu yaşam kalitesi acık şekilde ıstırap cekmektedir. Mesela bu bireyler liften zengin gıdalar ve sebzelerden yardım alınarak yapılan ve “gunde 5 kez” olarak tanımlanan diyet onerilerine ayak uydurmakta buyuk gucluk cekerler. Yaşlılarda dişsizlik ve yetersiz ağız sağlığı berlirgin bir şekilde kilo kaybına neden olarak butun sağlığı etkileyebilir (Blaum ve ark., 1995;50, Ritchie ve ark., 200, Sullivan ve ark., 1993;41)
Wayler ve arkadaşlarının (1982;37) ceşitli seviyelerde diş kayıpları olan emekli askerlerde yaptıkları bir calışma, şiddetli dişsizlik yaşayan bireylerde farklı seviylerde tat alma, dokunma, ciğneme rahatlığının hissetme ve sindirme sıklığı gibi durumların negative yonde etkilendiğini ortaya koymuştur. Ote yandan protetik tedavi yapılmış bireylerde yapılan calışmalar tedavi sonrası ciğneme kabiliyetinin geliştiğini ancak ciğneme performansının klinik olcumunde belirgin bir değişiklik olmadığını rapor etmiştir. (van der Bilt ve ark., 1994; 73).
Hem dental hem de sistemik hastalıklar iştah ve beslenme yetisini belirgin şekilde etkileyerek sağlık ve afiyetten odun verilmesine yol acabilmektedir. Yaşlı populasyonda kullanımı artan ilaclar ve kronik hastalıkların etkisi ozellikle zayıf yaşlılar arasında aşikardır. (Ship et al. 1996).
Birleşik devletlerde geriatrik bireylerin yuzde 50’sinde yeme ve yutma problemleriyle bağlantılı olarak yetersiz beslenme gozlenmiştir. (Keller, 1993; 41).
Ote yandan, hastane ve ev bakımına muhtac hastalarda yapılan calışmalar; yetersiz ağız sağlığının ve ciğneme problemlerinin duşuk vucut kutle indeksi ve istem dışı kilo kaybına yol actığını gostermiştir. Bu durumun devamlılığında ise morbidite ve olum oranlarında belirgin bir artış olduğu bildirilmiştir (Mojon ve ark.,1999; 28, Sulliban ve ark., 1993; 41).
Diş kayıplarının ve sonrasında yapılan protezleri değerlendirebilmek icin yiyeceklerin farkındalığı, beslenebilme kabiliyeti ve yenilenlerle tatmin olabilme gibi bireysel olcumler kullanılmaktadır. Bu calışmalar diş kaybı arttıkca yeme kabiliyetinin azaldığını ve yapılan protetik işlemlerin bu durumu kompanse etmediğini ortaya koymuştur )Hildebrandt ve ark., 1997; 77, Slade ve ark., 1996;41, Wayler ve ark., 1984; 39). Ağız problemlerine bağlı oluşan uyku problemleri coğunlukla kronik ağrıyla ilintilidir ve doğrudan yada dolaylı bir şekilde ağrı ve uykusuzluk depresyona bağlı olarak şiddetlenebilmektedir. Gilbert ve arkadaşlarının Florida eyaletinde yaptıkları bir calışmada populasyonun yuzde 3’unun dental problemlere bağlı olarak rahat bir uyku geciremedikleri rapor etmiştir. Kanada calışmalarında Locker ve Grushka (Locker ve Grushka, 1987; 66) akut veya kronik dental probleme sahip bireylerin yuzde 14.2’sinin uyku bozukluğu cektiğini ve bu grubun butun populasyonun yuzde 5.5’ini oluşturuduğunu rapor etmişlerdir. Cocukları acil diş tedavisi goren ebeveynlerden alınan bilgilere gore cocukların yuzde 32’sinin okul, yuzde 50’sinin uyku ve yuzde 86’sının da beslenmeyle ilgili guclukler cektiği belirtilmiştir (Edelstein ve ark., 2006;28). Acs ve arkadaşları(Acs ce ark., 1992; 14)
Dduşuk gelirli topluluklarda yaptıkları calışmada erken donem cocuk curukleriyle gelişme gucluğu arasında ilişki olduğunu rapor etmişlerdir. Vucut olcumleri ve kan testi sonucları yetersiz beslenmenin gostergelerinin şiddetli erken donem curukleriyle cok yakın ilişkli olduğunu gostermektedir ve bu durum demir eksikliği anemisini akla getirmektedir (Clarke ve ark., 2006,28).
Bu raporlar ve diğerleri erken donem cocukluk curuklerinin ve tedavisinin cocuk gelişimine olan etkisini beslenme gucluğu, uyku,ruhsal durum ve dikkat gibi faktorler acısından ilgi gosterilmesi yonunde harekete gecirmektedir. Erken donem cocuk curukleri cocukların fiziksel, emosyonel ve entellektuel ozelliklerini etki etmektedir. Diş curuklerinden kaynaklanan aralıklı ağrıların erken yaşlarda yaklaşık yuzde 20 oranında okul oncesi cocuğu etkilediği artık bilinmektedir (Edelstein ve ark., 2006; 28, Clarke ve ark., 2006; 28, Siegal ve ark., 2004; 26).
[h=2]Kırıkkale Diş Hekimi uzmanlarına ulaşmak icin tıklayın![/h]
Ağız sağlığı ve genel sağlık arasındaki ilişki
Sağlık0 Mesaj
●26 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Sağlık
- Ağız sağlığı ve genel sağlık arasındaki ilişki