Cocuklar bebekliklerinden itibaren sağlıklı, sağlıksız, doğru yada yanlış pek cok şeyden etkilenerek buyurler. Cevrelerinden gelen tepkilere gore kendileri ve başkalarıyla ve icinde yaşadıkları dunyayla ilgili duşunceler edinir ve bunlara gore davranış ve tutum geliştirirler. Buyuklerin (anne-baba, bakıcı ya da oğretmen) cocuklar ile olan ilişkileri ve yaşamın ilk yıllarında onlara kazandırdıkları tecrubeler, cocukların duygusal ve beyin gelişimlerinin yanı sıra onların gelecekteki tutum ve davranışları uzerinde de etkilidir. Cocuklar anne ve babalarının ve ilerleyen yaşlarda hayatlarında etkili olan diğer yetişkinlerin onlara verdiklerini olduğu gibi alırlar.
Araştırmalara gore;
Beyinin gelişimi kalıtım ve ilk cocukluktaki deneyimlerin kombinasyonu ile oluşur. Cocuk dunyaya geldiğinde beyninde henuz birbirleriyle bağlantısı olmayan milyarlarca sinir hucreleri bulunur. Beyinin sağlıklı gelişebilmesi icin beyin hucrelerinin devamlı hareket halinde olması ve birbirleriyle bağlantılar kurması gerekmektedir.
Beyindeki bu bağlantıların oluşumu cocuğun icinde yaşadığı ortamdaki zihinsel, fiziksel ve duygusal uyarılar ve tepkilerle oluşur. Beyin ilk uc sene icinde bir yetişkin beyninin 2/3’si kadar gelişir. Hayatın ilk seneleri duyguların ve beynin gelişmesinde oldukca onemlidir. Bu cok onemli zaman icersinde yaşanan negatif deneyimlerin ve stresin beyin gelişimi uzerinde olumsuz etkisi vardır.
Beyin ozellikle ilk senelerde esnek ve değişime cok yatkındır ancak değişimde zamanlama oldukca onemlidir. Erken yaşta beyinde oluşan bağlantıların daha sonraki yaşlarda değişmesi zordur.
Fiziksel ve duygusal ihtiyacların karşılanması, yaşanılan pozitif deneyimler cocuğun beyninin sağlıklı gelişmesini sağlar. Duygusal acıdan sağlıklı gelişen cocuklar gerek ergenlikte gerekse yetişkinliklerinde stresle baş edebilir, sosyal becerilere daha yatkın bireyler olarak yetişirler. (Pruett,1999:15-22) (Carnegie Task Force on Meeting the needs of young children. Starting Points. 1994)
Duygusal zekÂ, hayatın ilk yıllarında gelişmeye başlar. Cocukların, anne baba, oğretmen ve cevrelerindeki diğer insanlar ve arkadaşlarıyla olan iletişimleri sırasında birbirlerine duygusal mesajlar gonderirler. Bu mesajların ust uste tekrarı cocukların duygusal yapısını ve davranışlarını oluşturur.
Cevreden gelen tepkiler ve mesajlarla oluşan beyindeki bağlantılar cocuğun geleceğini kalıcı olarak etkiler. Diğer bir deyişle olaylar karşısında arka arkaya yaşanan duygusal dersler ve deneyimler beynin belli bolumlerindeki bağlantılarını sağlayarak beyni bu duygulara karşılık verecek şekilde şekillendirir.
Anne-baba ya da hayatlarındaki diğer onemli insanlar cocuklara davranışları ile cocuğun ileriki hayatına yansıtılan gecmişini oluştururlar. Cocukluğunda yediği dayakların acısıyla, kızgınlıkla catılan kaşlara yoğun korku ve nefretle tepki vermeyi oğrenmiş birisi, catılan kaşların artık boyle bir tehdit taşımadığını bildiği halde aynı tepkiyi bir olcude gosterecektir. (Goleman, 1998:367).
Anne-baba ve cocuklar arasında kurulan sıcak, guvenli ve kuvvetli bağ ile cocuklar duygularıyla baş edebilmeyi, ofkelerini kontrol edebilmeyi ve empati duygusunu oğrenirse sadece bugun değil gelecekte de bu becerilere sahip olacaktır. Bu hayat boyu etkisini gosterecek kalıcı ve onemli bir guctur.
İhtiyacları zamanında, şefkat ve sevgiyle karşılanan bebekler kendilerini guvende hisseder ve strese girmezler. Ağlayarak acıktığını, acısını ya da uzuntusunu belirten cocuk buyuklerinden ilgi gorur ve ihtiyaclarına karşılık alırsa pozitif duygular kadar tedirginliklerine de cevap verildiğini oğrenirler.
İhtiyac duydukca her seferinde yatıştırılan ve sakinleştirilen bebeklerin beynindeki sinirsel bağlantılar gittikce kuvvetlenir. Zamanla beyin stresle daha kolay baş eder hale gelir. Beyinde kurulan bağlantılar ilerde edinilecek duygusal becerilerin gelişmesine etki eder.
İki aylık bir bebeğin sabahın ucunde kalkıp ağlamaya başladığını duşunelim. Annesi odasına girer ve yarım saat boyunca bebek annesinin kollarında, halinden hoşnut bir şekilde meme emerken anne şefkat dolu gozlerle ona bakarak gece yarısı olsa da kendisini gormekten sevinc duyduğunu gosterir. Bebek, annesinin sevgisiyle rahatlamış olarak yeniden uykuya dalar. (Goleman 2000: 245)
Gecenin tam ortasında ağlayarak uyanan bir başka iki aylık bebek duşunelim; ancak annesi, kocasıyla bir kavganın ardından biraz once uykuya dalmış olduğundan, gergin ve sinirli bir halde onu hışımla kaldırıp, "Sus, tamam mı? Bir zırıltıya daha katlanamam! Hadi gel, bitsin şu iş" dediği an, gerginliği daha da artar. Bebek sutunu emerken annesi adeta taş gibidir ve ona değil uzaklara bakarak kocasıyla kavgasını zihninden gecirir, duşundukce de huzursuzluğu gitgide artar.
Gerginliği hisseden bebek kıpırdanmaya, kendini kasmaya başlar ve emmeyi bırakır.
"Tum istediğin bu mu? İcme o zaman!" diye soylenen annesi, aynı hışımla onu beşiğine koyduğu gibi cıkıp gider ve bebeğini halsiz duşup yeniden uykuya dalana kadar ağlamaya bırakır. (Goleman 2000: 246)
Bu iki senaryo, Ulusal Klinik Bebek Programları Merkezi’nin raporunda, surekli tekrarlanması halinde, bebeğin kendisi ve en yakın ilişkileri hakkında cok farklı duygular edinmesine yol acan etkileşim ceşitlerinin ornekleri olarak verilmiştir. (Goleman 2000: 246)
Birinci bebek, ihtiyaclarının insanlar tarafından fark edilebileceğini, onlardan yardım isteyebileceğini ve bu yardımı sağlamakta etkili olabileceğini oğrenirken;
İkincisi, aslında kimsenin kendisini umursamadığını, insanlara guvenilemeyeceğini ve teselli bulma cabalarının sonucsuz kalacağını keşfeder.
Kuşkusuz coğu bebek, her iki ceşit etkileşimi de en azından tadar. Ancak zaman icinde anne-babanın cocuğa davranışında bu tarzlardan biri ya da diğeri baskın hale geldikce, cocuk dunyada kendisini ne kadar guvenli, ne kadar etkili hissedebileceği ve başkalarına ne kadar guvenebileceği gibi konularda temel duygusal dersleri almış olur. Erik Erikson, bunu cocuğun "temel bir guven" ya da temel bir guvensizlik hissetmesi şeklinde ifade etmiştir. (Goleman 2000: 246)
Bu tur duygusal dersler hayatın ilk anlarında başlayıp cocukluk yılları boyunca surer. Anne-baba ve cocuk arasındaki tum kucuk etkileşimlerin bir duygusal altyazısı vardır ve bu mesajların yıllar icinde tekrarlanması surecinde cocuklar duygusal tavırlarının ve yeteneklerinin ozunu oluştururlar.
Kucuk bir kız bir yap-boz oyununda zorlanıp meşgul olan annesinden yardım istediğinde, annenin bu istek karşısında acık bir hoşnutluk gostermesi bir ceşit mesaj, kısa ve sertce "Şimdi beni meşgul etme, onemli işlerim var" demesi ise bambaşka bir mesajdır. Anne ve cocuk arasında bu tur temaslar olağanlaştığında, cocuğun ilişkilerden duygusal beklentileri oluşur; ortaya cıkan tavırlar cocuğun hayatın herhangi bir alanında yaptığı şeyleri iyi ya da kotu etkileyecektir. (Goleman 2000: 245)
Yaşamın ilk uc dort yılı, bebeğin beyninin tam gelişmiş insan beyninin ucte ikisi kadar buyuduğu ve karmaşıklığının daha sonra hic erişemeyeceği bir hızla geliştiği zamandır. Bu donemde temel nitelikteki dersler daha sonraki donemlere kıyasla daha kolay oğrenilir. Duygusal dersler, bunların en onde gelenidir.
Bu donemde yoğun stres beynin oğrenme merkezine (dolayısıyla zekÂya da) zarar verebilir, yaşamın sonraki donemlerinde bu bir derece telafi edilebilse de, yaşamın erken doneminde oğrenilenlerin etkisi devam eder. Hayatın ilk dort yılının temel duygusal dersini ozetleyen bir raporda belirtildiği gibi, bunun kalıcı sonucları cok buyuktur. (Goleman 2000: 246)
Duygusal zekÂnın ilkokulu ailedir. Anne ve babanın davranışları cocuğun duygusal yaşantısında derin ve kalıcı etkiler yaratır. Cocuklarının duygularını onemsemeyen ve duygusal ihtiyaclarına karşılık vermeyen anne ve babalar, onların duygusal zekÂlarının yanı sıra zihinsel gelişmelerine de engel olurlar. Şiddete eğilimi olan cocuklar genelde aileleri tarafından onem verilmemiş, hayatlarına ilgi gosterilmemiş, surekli eleştiriye maruz kalmış, anlaşılmamış ve ağır cezalar verilmiş cocuklardır.
Cocuklara ozel zaman ayırmak, sevildiklerini ve onemsendiklerini belirtmek, onlarla iyi ilişkiler icinde olmak cocukların ozguvenlerini geliştirecek ve başkalarıyla da iyi ilişkiler icinde olmalarında etkili olacaktır.
Aile icinde duygusal ihtiyaclarına karşılık verilen, duyguları eleştiriye maruz kalmadan dinlenip anlaşılan cocuklar anne ve babalarına guven duyacak ve bir sıkıntıları olduğunda bunu rahatca paylaşacak ve yardım alabileceklerdir.
Neyi sevip sevmediklerini anlamalarında, kendi ozelliklerini tanımlamalarında onlara yardımcı olmak icin, almak ya da yapmak istedikleri şeylerle ilgili onlara secme hakkı vermek cocukların kendilerini tanımalarına, etraflarında olan biten şeylerle ilgili ne hissettiklerini anlamalarına yardımcı olacaktır.
Başka bir deyişle oz bilincleri gelişecektir. Oz bilinci gelişen cocuklar kendilerini ve duygularını daha iyi anlayacak ve kontrol edebilecekleridir. Kendilerini tanıyan cocuklar insanlarla olan ilişkilerinde kendilerini pozitif bir şekilde ifade edebilirler ve başkaları tarafından anlaşılır ve kabul edilirler.
Aile ve okul ortamı mutlu ve eğlenceli olmalıdır. Cocukların duygusal sağlıkları ile etkili duşunme ve oğrenme yetenekleri birbirleriyle yakından ilişkilidir. Cocuklara gerginliğin, korku ve hayal kırıklıklarının cok yaşanmadığı, neşe ve mutluluğun yoğun olduğu, kendilerini guven icinde hissettikleri bir ortam sağlanması, onları toplumun mutlu, bağımsız, uretken ve başarılı bireyleri olmalarını sağlayacaktır.
Anne ve babalar duygular aracılığı ile cocukların ic dunyasında olan bitenleri anlar ve onlarla bağ kurarlar.
kaynak: akillibebek.com
Bebek Beslenmesi bebeklik doneminde duygusal zeka...
Çocuk Büyütme0 Mesaj
●5 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Hayatın İçinden
- Çocuk Büyütme
- Bebek Beslenmesi bebeklik doneminde duygusal zeka...