Sarıgazi’de kutu gibi bir ev. Kucucuk, tertemiz. Su damlası gibi bir aile. Hakan Yaman ve ailesi. Cocukluk aşkı, guzel karısı Nihal ve iki cocuğu. Biri ustun zekalı. Ama o kadar ağır acılarla boğuşuyorlar ki, sevinemiyorlar bile... Anlattıklarını dinleyince feci hissettim kendimi. 3 Haziran’da Sarıgazi’de, yalnız başına evine donerken, bir TOMA, bir sivil, beş cevik kuvvet polisinin saldırısına uğruyor. Tazyikli su sıkıyorlar, sonra gaz fişeği, Hakan Yaman yerdeyken tekmelemeye başlıyorlar, yetmiyor, sivri bir cisim sokup gozunu cıkıyorlar, yetmiyor, baygın adamı yerde surukleyip ateşe atıyorlar.
Yansın diye! Olup gitsin diye! Dinlerken, insan nefessiz kalıyor. Ve ona bu sadistce işkenceyi yapanlar, hÂl gorevleri başında! Akıl hafzala alacak gibi değil… Ama hangi Gezi olayında, orantısız guc uygulayan hangi polis ceza aldı ki… Uluslararası Af Orgutu, Hakan Yaman vakasını tum dunyaya duyurmaya karar veriyor. Ben de bu sayede haberdar oldum. Hakan’a şu ana kadar tum dunyadan 10 bin mektup gelmiş ve Adalet Bakanlığı’na suclu polislerin cezalandırılması icin şikayet dilekcesi… Sarıgazi’deki o evde, dort şeye bayıldım.
Karısının Hakan’a gosterdiği ozene, Nihal’in zarafetine, aralarındaki guclu sevgi ve dayanışmaya. Hakan’ın cesaretine. Bunca şey yaşıyor, yuzunun sol tarafı tamamen yeniden yapılıyor, beş ameliyata giriyor, devamı da gelecek ama pes etmeye niyeti yok. Ve Dunya Af Orgutu vasıtasıyla gelen o guzelim destek mektuplarına. Polonya, Fransa, Japonya, İrlanda, İsvicre, İskocya İzlanda, Almanya, Cin, İngiltere, Danimarka, Yunanistan’dan rengarenk kartlara, cizimlere, resimlere, şiirlere… Oldum gercekten.
Her yaşta insan yazmış, herkes Hakan’a guc diliyor, destek oluyor. İnsanın, dunya capındaki bu dayanışma ruhu karşısında gozleri doluyor.
En cok da kucuk cocuklardan gelenler etkileyiciydi. Amerika ve diğer Avrupa ulkelerinde, insan hakları dersini almak zorunlu. Cocuklar daha kucuk yaştan insan hakları konusunda duyarlı olmayı oğreniyorlar. Ben de Hakan’a Adalet Bakanlığı’na dilekce yazanlara katılıyorum, Hakan’a bunu yaşatanların en kısa zamanda cezalandırılmasını talep ediyorum.
Sizi tanıyabilir miyiz?
-Adım Hakan Yaman. 22 yıldır Sarıgazi’de yaşıyorum. Karım Nihal, alt sokağımızda otururdu, cocukluk aşkıyız. Evlendik. İki kızımız var. Biri sekiz, diğeri 14 yaşında. Bu olay olana kadar kendi yağımızda kavruluyor, mutlu mesut yaşıyorduk…
Ne iş yapıyorsunuz?
-Servis şoforluğu. Bazen okul, bazen personel. O gun de, 3 Haziran’dı, işimi bitirip, semte donmuştum. Arkadaşlarımla biraz Merkez’de takıldım…
Merkez neresi?
-Semtin merkezi. Bir kac sokak ustumuz. Kahvehane-pastane karışımı bir yer var, orada cay ictik, sohbet ettik. Saat 10 bucuk gibi de eve donmek icin yola koyuldum.
Arabayla mı?
- Yok hayır. Abim de Merkez’deydi. Araba ona lazımdı, bıraktım, ben eve doğru yurumeye başladım.
O aralar Sarigazi’de de Gezi protestoları yapılıyordu…
-Evet ama eylem bir ust caddede oluyordu. Zaten ben ara sokaklardan cabucak eve gidecektim. Bir terslik olacağı aklıma gelmedi. O sokakların birinde tenha, boş bir arsa var. Yanında da bir bina. Tam oradan gecerken, bir TOMA cıktı verdi koşeden. Cıktığı gibi de, bana tazyikli su sıktı. Yuzume geldi. Ne olduğunu bile anlamadan, gaz fişeği atmaya başladılar…
Kac kişi olduklarını gorebiliyor musunuz?
-O anda bir şey fark edemedim. Karnımdan vuruldum, yere duştum. Biraz sonra, 5-6 kişinin uzerime koştuğunu gordum. Ve işte, her şey o zaman başladı…
Başlayan ne?
-İşkence, başka bir kelime bulamıyorum. Ben orada savunmasız bir şekilde yerde yatıyorum, 5-6 kişi beni tekmeliyor. Yuzumu, kafamı esirgemeden. Sadece tekme olsa iyi, başka sert cisimlerle de vuruyorlar...
“Benim alakam yok, ben eylemci değilim, evime gidiyorum” diyemediniz mi?
-Diyemedim. Tekmelerden fırsat olmadı. Zaten soylesem de bir faydası olmazdı ki…
Peki yerde tekmelenirken kendinizde miydiniz? Neler olup bittiğini algılayabiliyor muydunuz?
-Hayal meyal. Bir taraftan da kollarımla kendimi korumaya calışıyorum. Ama ne fayda! Tekmeleye tekmeleye cenemi kırmışlar. Ben kendimi kaybetmişim. Elmacık kemiğim, tuzla buz olmuş. Gozumun ic duvarları, ice cokmuş. Burnumun ustu kopmuş. Delinmiş resmen, ici gorunuyormuş, alnımdan bir parca kopmuş. Ben nasıl hayatta kaldım bilmiyorum. Ama ben ozel değilim, burada kac kişiyi bu hale getirdiler biliyor musunuz? Benim gibi kac kişiye orantısız guc kullandılar. Ama onlar konuşmuyorlar, cunku devlete guvenmiyorlar, nasıl olsa sonuc cıkmaz diye. Yolda yururken işe giderken, kimi yakalasalar dovduler, resmen işkence yaptılar. Kafamın sol tarafında sağlam yer kalmamıştı. Sonra da destan yazdılar oyle mi? Polisin yazdığı boyle bir destan işte!
Sonra?
-Burnumu da kırdıklarını soyledim değil mi, tepesi kopuyor. Perişan haldeyim. O kadar darptan sonra, beni 15 metre surukluyorlar. Bir sivil, beş cevik kuvvet var. Ben de video goruntusunden gordum, biri binadan cekmiş, youtube’a yuklemiş, beni yere bırakıyorlar. Sonra biri, gozume bir şey sokup, gozumu patlatıyor...
Nasıl yani?
-Gozumun icine sivri bir şey sokup, gozumu cıkarıyorlar! Patlatıyorlar, goz eriyip gidiyor. Videoyu ceken cocuk gorgu tanığım oldu, o anlattı bana neler yaptıklarını…
Bu nasıl bir rezalettir ya!
-Bitmedi ki! Sonra beni biraz daha surukluyorlar. Ve ateşin icine atıyorlar. Direnişcilerin yaktığı ateşe. Cayır cayır yanayım diye! Nasıl olsa kendimde değilim, e işte orada yanarak, olup giderim diye…
Aman Allah’ım!
-Ne var ki, ateşin icine atıldığımda, yanınca kendime geldim. Sırtım yanıyordu. Zaten yanık tedavisi de gordum…
Peki sizi oradan oraya surukluyorlar, mudahale edecek bir Allah’ın kulu yok mu?
-Binalardan izleyenler var. Birkacıyla konuştum, “Yapamadık, cesaret edemedik!” dediler. O durumda inip, bana yardım etmek demek, olum fermanını imzalamak demek…
Siz nasıl izah ediyorsunuz bu olup biteni?
-Edemiyorum ki... Duşununce hÂl kabul edemiyorum. İlacla yaşıyorum ben. En cok moralimi bozan da; tamam vurdun beni, yıktın yere, tak kelepceyi, gotur merkeze. Adalete teslim et. Varsa sucum soylesinler, neyse cezam cekeyim. Zaten savunmasız durumdayım, daha ne istiyorsun benden. Gozumu niye cıkarıyorsun! O da yetmedi, ateşe niye atıyorsun? Bu resmen sadizm!
Peki o ateşten nasıl cıkabildiniz?
-Şimdi bakın, feci bir durum, ateşin icindeyim, yanıyorum. Ama oradalar mı, gittiler mi diye tereddutte kaldığımda, ilk başta olmuş gibi yaptım. Sonra gozlerimi acmaya calıştım. Bir tanesi hic gormuyordu, bir tanesi de hafif bulanıktı. İki ışık gordum. TOMA’nın farları diye duşundum, bir kac metre onumde bekliyordu, sesinden anladım. “Yanarsam yanayım” dedim, hic sesimi cıkarmadım, 4-5 dakika bekledim. Acı beynimi oyuyordu ama hic yerimden kıpırdamadım. Onlar da olduğumu sandı ve TOMA geri cekildi…
Siz n’aptınız?
-Surunerek ateşin icinden cıktım. Ayağa kalkmaya calıştım, gozlerim gormediğim icin TOMA’ya doğru gidiyormuşum, birileri “Oraya değil, bu tarafa don!” diye bağırdı. Bir iki adım attıktan sonra, iki kişi koluma girdi, beni bir binanın icine soktular. Bayağı beklettiler. Sonra bir tanesi, arabasına koydu ve hastaneye goturdu…
Nihayet kurtuldunuz!
-Nerdeee? Polis, hastane onunde barikat kurmuş, kimseyi iceri bırakmıyor...
Niye?
- Sağlık yardımı alınmasın diye. O haldeyken hastaneye girmek mumkun değildi. Ama ben de girmek zorundaydım, yoksa olebilirdim. Ve yalan soyledim. Karşıma cıkan polise, “Yol kavgası oldu, 4-5 kişi vurdu, kactı” dedim. “Emin misin?” dedi. “Eminim” dedim. İkna oldu. Beni bir ambulansa koyup Kartal Araştırma Hastanesi’ne gonderdiler.
Hastanede size ne dediler?
-Doktorlar bizimkilere, “Her şeye hazırlıklı olun!” demiş. 14 gun hastanede yattım. Bir goz tamamen gitmiş, oburunde yuzde 80 gorme kaybı var. Cene kırık, burun kırık, ucu kopuk, yuzumun sol tarafı neredeyse yeniden yapıldı, protez goz takıldı. Beynimde sıvı akıntısı vardı, durmasaydı ya sakat kalacaktım ya da olecektim. Allah’a şukur olmedim, yaşıyorum. Allah beni karıma ve iki kızıma bağışladı…
Peki kac ameliyat gecirdiniz?
-Beş. Once beyin ve goz. Sonra da yuzumu hale yola getirmeye calıştılar. Burnumdan parca koptuğu icin başka yerlerden parcalar alındı. Goz kemiklerimin hepsi iceri gocmuştu, başka yerlerden kemik alınıp takviye yapıldı. Hepsi de riskli ameliyatlardı. Mayıs’ta tekrar ameliyat olacağım…
Peki bu olay sizde nasıl bir travma yarattı?
-Uzerinden bu kadar ay gecti, hÂl calışamıyorum, yeni yeni sokağa cıkmaya başlıyorum. O arsanın oradan gecemiyorum, kotu oluyorum. Sarıgazi oyle bir bolge ki, hep polisler bekliyor. O polislerin yanından gecerken, “Acaba bana saldıranlar arasında onlar da var mıydı?” diye duşunmeden edemiyorum! Cunku bana bunları yapanlar, o sadistler, hÂl gorevleri başında. Adalete teslim edilseler rahatlayacağım, o da yok. İşimi de kaybettim, artık arac da kullanamayacağım. 10 aydır surekli tedavi, surekli ameliyat… Daha da bitmedi!
BUTUN DUNYADAN
DESTEK YAĞIYOR
Korkunc şeyler yaşadınız. Ama coğumuzun haberi bile yok. Neden yeteri kadar gundeme gelmedi?
-Hicbir fikrim yok. Belki olay, Sarıgazi’de gectiği icindir, bilemiyorum. Zaten acıklı olan şu: Başıma gelenler yurt dışında daha cok biliniyor. Her gun, dunyanın her yerinden mektup alıyorum, 10 bin gecti. Her yaştan, her milliyetten, her dilden, her dinden insan yazıyor. Bir de ustelik Uluslararası Af Orgutu’nun dilekcesini imzalayıp Adalet Bakanlığı’na gonderiyorlar.
Peki Uluslararası AF Orgutu sizi nereden, nasıl buldu?
-Avukatım aracılığıyla.
İddianamenin hazırlanmasını
bekliyoruz
Hukuki olarak neler yapıldı?
-Emniyet’e ifade verdim, bana bunu yapan polislerden şikayetci oldum, savcılığa cağrıldım. Soruşturma acılmasına karar verildi. İddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz…
Peki siz ne duşunuyorsunuz? Sizce Berkin’de olduğu gibi sizin vakanızda da ortbas mı edilecek?
-Ben bu davaya guvenmek istiyorum. Kolumu kıpırdatamayacak hale getirdikten sonra hÂl şiddete devam etmeleri bir linc girişimi. Ali İsmail Korkmaz’ı o şekilde oldurduler, ben Allah’tan yaşama tutunabildim..
NİHAL YAMAN
Hayatta olması gercekten mucize!
Eşinizin başına gelenlerden siz ne zaman haberdar oldunuz?
- Kartal’dayken aradılar. Abisiyle birlikte gittik. En fazla, “Kafası yarılmıştır!” diye duşunuyordum. Gorunce gozlerime inanamadım. Gercekten hayatta olması mucize! Yuzu feci durumdaydı, kandan hicbir şey gorunmuyordu. Aklımız almadı, “Boyle bir şey nasıl olabilir ki?” dedik. Bir insan evladı, kimseyi o hale getiremez. Ama o anda, hayatta kalmasından başka hic bir şey umurumda değildi…
Kaybederim diye mi korktunuz?
-Hem de cok! Her saniye yanındaydım. İlk gun ameliyata alamadılar, cok fazla kan kaybı vardı. Havlularla kanı durdurmaya calışıyorduk...
Nasıl bir isyan ve kızgınlık hissediyor insan?
- O anda insanın tek duşunduğu yaşaması. Ama sonradan yaşayacağı anlaşılınca insan isyan doluyor. Nefret doluyor.
Cocuklar?
-Cok şaşkındılar. Once ne diyeceğimizi bilemedik, “Babanız bir kaza gecirdi!” dedik. Sonra oğrendiler tabii. Gizli tutamıyorsunuz. İkisi de şok oldu. Kucuk kızım bir ay babasıyla konuşamadı, ona yaklaşamadı, babasının yuzune neler olduğuna anlam veremedi, bakamadı, korktu. Sonra da tam tersine aşırı bir bağlanma oldu, şimdi babasının yanından hic ayrılmıyor…
Uluslararası Af Orgutu
Kampanyalar ve Aktivizm Koordinatoru
Begum Başdaş:
Hakan’a bunları yapan polislerin
cezalandırılmasını istiyoruz
Hem akademisyensiniz hem de Uluslararası Af Orgutu’nde calışıyorsunuz…
-Evet, Bilgi’de ve Boğazici’nde ders veriyorum. Ve Af Orgutu’nun Turkiye masasında gorevliyim. Gezi protestolarının başlangıcından itibaren Turkiye masası araştırmacıları oradaydı zaten. Tespit edebildiğimiz vakalarla ilgili bir rapor hazırladık ve Eylul’de yayınladık. Kamuoyunun bildiği butun isimler vardı bu raporda, Ethem Sarısulukler, Ali İsmailler, Berkinler, Abdullah Comertler…
Biri de Hakan Yaman’dı…
-Evet.
İyi de Hakan Yaman vakası neden diğerleri kadar one cıkmadı?
-Biz bunu Af Orgutu olarak hic konuşmadık ama benim kişisel goruşum şu: Olayların medyaya yansıması, yaşla, kendini ifade edebilmekle, ait olduğu sosyal grupla, yaşadığın yerle, olayla ilgilenenlerin varlığı ya da yokluğuyla yakından alakalı. Herhalde bu yuzden Hakan Yaman vakası cok fazla gundeme gelmedi.
Şimdiye kadar neler yaptınız?
- Uluslararası Af Orgutu 150’den fazla ulkede calışıyor. 77 tane şubemiz var. Dunya uzerindeki cok radikal insan hakları ihlallerine uğramış bireyleri alıp, arşiv oluşturuyoruz. O arşivi, o vakalar cozulene kadar takip ediyoruz. Hakan Yaman da o vakalardan biri. Bu sene tum dunyadan 15 hak ihlali vakası belirlendi, Turkiye’den de Hakan Yaman olayının takibine ve dunyaya duyurulmasına karar verildi…
Yapmaya calıştığınız, Hakan Yaman’a bu işkenceyi yapanların tespit edilmesi ve cezalandırılması icin butun dunyayı harekete gecirmek mi?
-Evet. Af Orgutu’nun boyle bir gucu var, butun dunyayı haberdar ediyor ve hareket gecirtiyor. Hakan Yaman vakasında iki farklı yontem uygulandı, biri bu travmayı yaşayan Hakan’a destek mektupları, iki Adalet Bakanlığı’na suclu polislerin bulunması icin şikayet dilekcesi. Butun dunyadan mektup yağdı…
Peki ya Turkiye’den?
-Turkiye’de henuz boyle bir şey başlattığımızı duyurmadık. Ama yapacağız. Cunku Hakan Yaman bizim bu dava cozulene kadar ustune calışacağımız ve bırakmayacağımız bir vaka…
Sucluların cezalandırılacağına dair umudunuz var mı?
- Ben Uluslararası Af Orgutu’nde gorevliyim, umudumun olması gerekiyor. Turkiye bu konuda uluslararası anlaşmalara imza atmış bir ulke. Orada, o gun kim gorevliydi, Emniyet bunu soyleyecek. Emniyet’in orada gorevli insanları bilmemesi mumkun değil. Ama “O gece orada kim vardı bilmiyoruz” deniyor. Bizim tespit etmemize de hicbir şekilde musaade etmiyorlar. Şu anda soruşturma devam ediyor ancak iddianame hazırlanamıyor, sadece Hakan’ın ifadesi var. Polisler, “Gormedik haberimiz yok!” diyorlar. Biz, bağımsız adil bir araştırma yapılmasını, sorumluların bulunmasını ve adil bir yargılamayla sucluların cezalandırılmasını istiyoruz. Ama diğer vakalarda da gorduk, sonuc alınmış bir tek vaka yok. Gostermelik cezalar da davalar da bitmek bilmiyor, senelerce suruyor. En azından bu davada soruşturma başlatıldı. Bu bile onemli bir adım…
AVUKAT ELİF EYLEM KINACILAR
Yıllarca surse de, hakkımızı arayacağız
Siz Hakan Yaman’ın avukatısınız. Olaya nasıl mudahil oldunuz?
-Ben de burada oturuyorum. Kucuk bir oğlum var, akşam baktım sut yok, hastanenin onundeki markete gittim. Baktım yoğun bir sis dumanı. Cevik Kuvvet de hastanenin onunu kapatmış, yaralılar giremiyor. Avukatlık bilinciyle derhal Baro’yu aradım, yetkilendirme talep ettim. Gonullu avukatlar istedim. Hastanede gorev yapmaya başladım. Oğlanın sutunu o gece başkası goturdu. Cok yoğun bir gece oldu bizim icin…
Hakan Yaman’la yollarınız nasıl keşişti?
-Beni bolgeden cocuklar aradı. “Abla cok ciddi bir yaralımız var, hastaneye sokamıyoruz!” diye. Sonra gerci ‘yol kavgası’ deyip, girmiş. Sonra Hakan’ı gorunce, nasıl olup da hayatta kaldığına inanamadım. Ve gonullu olarak davasını aldım.
10 ayda ne kadar yol kat edildi?
-Savcılığa başvurduk. Soruşturma başladı. Tanığımız geldi ifade verdi. Polislerin bu işkenceleri gercekleştirdikleri yerlerin krokilerini cıkardık. Gorev yapan polislerin listesini istedik. Savcının bunlar uzerine gitmesini istedik. Savcı ilk once Emniyet’teki polislerin ifadelerine başvurdu. Her zamanki gibi, “Gormedik, duymadık, bilmiyoruz!” dediler. TOMA personeli ifade verdi, “Benim goruş alanıma girmiyor!” dedi. Bakın, Sarı Gazi’de gorev yapan 3-4 tane TOMA var. Bunlardan biri de o gece Hakan’a su sıkandı. TOMA’nın numarasını kendi imkanımla cıkardım. Ama yine elde var sıfır. “O gece, Bursa Cevik Kuvvet’ten destek geldi. Oradan da ifadelerini alın” dediler. İşi yokuşa surduler…
Peki ortada bir video yok mu? O goruntulerden polisler tespit edilemiyor mu?
-Ne yazık ki hayır. Gozunu bir şey soktukları ve Hakan’ı ateşe attıkları goruluyor ama kimlikleri tespit edilemiyor. Ben yine de bu davayı kazanacağımıza inanıyorum. Hakan bu kadar şeyden sonra ayakta kalmışsa, biz de bunu başaracağız. Yıllarca surse de hakkımızı arayacağız…
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26112559.asp
Olmaz olsun boyle polis destanı!!!
Gündemdeki Konular - Haberler0 Mesaj
●0 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Kültür & Yaşam & Danışman
- Gündemdeki Konular - Haberler
- Olmaz olsun boyle polis destanı!!!