Yeni doğmuş bebekler ağlarken "anne" dermiş gibi gelir etrafındakilere coğu zaman. Belki de o caresiz ve aciz cığlıklarda gizli "anne" lafzını duymak icin hazır olduğundan kulaklar ve kalpler. İlk kelimeler de dort gozle beklenen baba ya da anne olur genellikle. Yavrularımızın bizlere ilk hitÂbı ne heyecan vericidir! Dunyaya gozlerini acmalarından itibaren yaşanılan en ozel anlardan biri, cocuklarımızın bizi zikredişleri. Anne- baba olduğumuzun ilk sozlu tasdiki, onların minik dudaklarından dokulenlerle. Anne ve baba oluş... Hem buyuk bir ikrÂm, hem buyuk bir sorumluluk.



Acizliğimizi ve kul olduğumuzu defalarca hissettiren bir seruven anne-babalık. Plan ve program otesi, şahsa munhasır ve bizzat yaşamakla edinilen bir tecrube. Sevmekle, bilmekle ve vermekle cıkılan bir yolculuk. Evlerimiz, bir sureliğine misafirimiz olacak geleceğin "hanımefendi" ve "beyefendi" lerinin ikametgÂhı.... Sevmeyi ve sevilmeyi, vermeyi ve almayı, dinlemeyi ve soylemeyi, ağlamayı ve gulmeyi ilk oğrendikleri yer. Anne ve babalık da, aradaki yaş farkının getirdiği hayat tecrubesinin sevgi ve sabır ile aktarımı aslında bu "kucuk misafirler"e. Bir başka deyişle kılavuzluk etmek onlara hayat yolculuğunda. Bu oyle bir kılavuzluk olmalı ki, hayatı ve olumu hakîki manada tanıtabilmeli onlara ve bizden sonra da "onlerinde ışık", "yanlarında azık" olabilmeli paylaştıklarımız. Oyleyse her şeyden once kendimizi doğru tanıtmalıyız onlara.

Cocuklarımızın Sahibi Kim?

Cocuklarımızla gecirdiğimiz her an, soz ve davranışlarımızla tahmin edebileceğimizden cok fazla şey soyleriz onlara. Bize emanet, bizim sorumluluğumuzda, vazifeli bir kul bilinciyle kurduğumuz bir ebeveyn-cocuk ilişkisinde biz, onların sahibi olmayız. Cocuk, bizim ve onların Tek Sahibi'ni bizim ona olan davranışlarımızla tanımaya başlar.

Anneler Herşeyi Bilir mi?

Kucuk oğlunuzun sofraya elini yıkamadan oturduğunu hemen anlayıverirsiniz. Ya da yemeğini bitirdiğini soyleyip yanınıza geldiğinde, yemeğin tabakta oylece durduğundan kuşkunuz yoktur. O, icten ice iyice emin olur. "Anneler herşeyi bilir" der kendi kendine. Belki de dayanamaz sorar size, tasdik edeceğinize olan inancıyla. "Anneler her şeyi bilir mi?" diye. Ya siz? Siz herşeyi bilir misiniz? Hayır. Oyleyse doğrusunu soylemeli onlara. "Biz bircok şeyi senden daha iyi biliriz belki şu anda. Ama her şeyi değil. Her şeyi bilen sadece O'dur." İşte ilim ve bilimle ilgili ilk hakikat dersidir verdiğiniz.

Mubarek Rasul'un (sav), "Cocuklarınıza asil insan muamelesinde bulununuz" sozu, asırları aşıp ahir zamanın anne ve babalarına "ilke" olmak uzere oylece duruyor onumuzde. Asil insan... Saygının, nezaketin, hoşgorunun en guzeline lÂyık insan. Her şeyin en temiz, en nezih olanıyla muhatab edilmeli o. Ustelik evimizde misafir. Kotu soz, cirkin ve kaba davranış, başa kakış, ilgisizlik, ozensizlik, tutarsızlık duyup gormemeli bu mekÂnda. Asil olarak geldiği bu yuvada bozmamalıyız onu. AsÂletine asÂlet katmalı her davranış ve sozumuz. Fıtrat uzere yaratılmış ruhunu kılavuzluğumuz esnasında yıpratıp, incitmemeliyiz.

Hata yaptığında, haksızlık ettiğinde cocuğundan ozur dileyebilen, sorduğu soruyu bilemediğinde "bilmiyorum, oğrenip anlatayım, olur mu?" diyebilen anne ve babalar, cocuklarının gozlerindeki değerini asla yitirmezler. Onlar zaten anne-babalarını en guzel, en mukemmel model olarak, abartılı duygularla sever ve sayarlar. Bizim bunun icin hakkımız olmayan, zorlama tavırlara tevessul etmemize hic gerek yok. İnsan olmak, insan olmayı oğretmek bizim vazifemiz. Cocukluğun ilk buyulu yılları gecip, gencliğin idealistliğiyle gozlerini bize cevirdiklerinde karşılarında yıllarca yanlış tanıdıkları/yanlış tanıtılmış anne-babalar bulmamalı yavrularımız. Bilgi, para, mal, itibar, guzellik dunyaya ait her nimetin daha fazlasına sahip milyonlarca insan icinde, milyonlarca anne baba icinde bizi onlar icin değerli kılan, şartsız bir sevgi ile sunulmuş doğru ilgidir. Duşunun, cocuğunuz otuz yaşında. Belki dort-beş gun once goruştunuz. Ya da bir hafta. Ve sizi arıyor telefonla. O gun bayram değil, kandil değil. Ozel bir gun değil. "Anneciğim!" ya da "Babacığım!" diye başlıyor soze. "Sesini duymak istedim. Nasıl olduğunu merak ettim. Seni ozledim" diye devam ediyor. Ne hissedersiniz? İlerlemiş yaşların yorgunu gunlerinizde bir parıltı, bir rahmet tecellisi değil midir bu? Oyleyse kendimize bir soralım: Otuz kusuruna geldiğinde, sevgi ve saygıyla bizi arayacak cocuklar mıdır şu an kendilerine anne-babalık ettiklerimiz? Bunun icin ne yapıyoruz?
Ailem.gen.tr