KÂinattaki muhteşem Âhenk, mukemmel nizam; başdondurucu guzelliğiyle Yuce Yaratıcı'yı gostermekte... Ruyalarına dahi yalanın, aldatmanın girmediği, gerceğin temsilcisi butun peygamberler, doğruluklarıyla, ellerindeki binlerce mucizeyle tarih boyunca tevhidi haykırmakta... Herbir vicdan -tamamıyla paslanıp muhurlenmemiş ise- Allah'ın varlığına ve birliğine şahitlik etmektedir. Evet, kÂinat bir lisan kesilmiş O'nu anlatıyor, O'nu haykırıyorken, varlık her koşesiyle ayan-beyan O'nun varlığını ispat eden delillerle dolu iken, nasıl oluyor da bazı insanlar inkÂr bataklığına saplanabiliyor?
Cevap olarak bircok sebep zikredilebilir. Ancak biz burada, sadece psikolojik saiklerden bir-ikisini ele almak istiyoruz. Cunku inancsızlığa saplanan insanların bircoğunda oluşan inkÂr duşuncesi, zannedildiği gibi, aklî, mantıkî, ilmî bir tavırdan değil; hissî bir hÂlet-i ruhîyeden kaynaklanmaktadır. Şimdi bu saiklerden birkacını ozetlemeye calışalım:

Israrla İşlenen Gunahlar


Cağın mutefekkiri, bu hususu: "Her gunahta, inkÂra giden bir yol vardır."1 vecizesiyle anlatır. Yani herbir gunah, insanı inkÂra goturecek potansiyel tehlike konumundadır. Hele bir de bu gunah, ısrarla ve inatla devam ettirilir ise, insan ucurumun kenarına yaklaşmış demektir.

İnsanın ic dunyasının şerhedildiği eserlerde, bu suruklenme, muşahhas misÂllerle adım adım gozler onune serilir. Mesel denir; farz namazını ihmal eden bir kişiyi ele alacak olursak, bu adam, iş yerinde ihmal ettiği bir vazifesi yuzunden Âmirinden azar işitiyor ve bundan uzuntu duyuyor. Halbuki aynı kişi, gunde beş defa minarelerden butun halka ilÂn edilen Sultanlar Sultanı'nın emrine karşı kayıtsız kalıyor, boyle buyuk bir vazifeyi ihmal ediyor. Sonra zihninde bu durumun mukayesesini yapıyor: "Kucuk bir ihmalden dolayı boyle bir azar işittim. Halbuki ben buyuk bir vazifeyi, nicedir ihmal edip duruyorum. Elbette bunun cezası buyuk olmalı ve ben cetin bir azapla karşı karşıya kalacağım." Bu sıkıntılı ruh hali icinde, diliyle ifade etmese de gizliden gizliye kalbinin derinliklerinde şoyle bir arzu oluşur: "Keşke boyle bir kulluk vazifesi olmasaydı." İnsanın ic Âleminde yaşadığı hissî değişim, bu haliyle kalmaz. Sonra, acıkca dile getirilmese de, kulluk vazifesinin olmaması arzusundan kaynaklanan, ulûhiyete karşı kalbin derinliklerinde bir duşmanlık hissi uyanır. Bu his de inkÂr arzusuna kaynaklık eder. İşte boyle bir durumda iken, Cenab-ı Hakk'ın varlığına dair bir şuphe o insanın kalbine gelse, kati bir delilmiş gibi ona yapışmaya meyleder. Boylece o kişi icin buyuk bir helÂket kapısı acılır ve o kişi inkÂra suruklenip gider.

Dikkat edildiğinde gorulecektir ki, bu psikolojideki bir insan, başlangıc itibariyle aklına takılan bir problemden hareketle inkÂra kalkışmıyor; hesap vereceği bir makamın olmamasını arzu ediyor. Sonra bu arzusunu inanc haline getiriyor. Daha sonra bu arzusunu destekler gibi gorunen bazı kuruntulara, delilmiş gibi sarılıyor.. ve neticede o kişi girdaba kapılmış bir nesne gibi vehim girdabı icinde boğulup gidiyor.

Israrla işlenen gunahların, insanı inkÂra goturen bir yol olmasının diğer bir sebebi de, o gunahlara karşı oluşan "bağımlılık" duygusudur. Bu durum da şoyle izah edilmektedir: "Allah'a karşı isyanın, gunahkÂrlığın mahiyetinde -bilhassa devam ederse- inkÂr tohumu vardır. Cunku, isyana devam eden kişi, onu kabullenir. Sonra ona muptel olur. Yani o gunaha bağımlı hale gelir, Âdeta onun esiri olur. Oyle ki artık o gunahın terkine imkÂn bulamayacak hale gelir. Sonra o isyanın cezayı gerektirmemesini arzulamaya başlar. Bu hÂl boyle devam ettikce inkÂr tohumu yeşillenmeye durur. En nihayet gerek cezayı, gerek adÂletin gercekleşeceği ceza yurdunu inkÂra sebep olur. Şayet hesap gununu inkÂr eden cok cılız, delil gorunumunde bir vehimle karşılaşsa, o vehmi kocaman bir delil sayar. En nihayet işlediği gunahlara pişman olmayıp, o gunahları terk etmezse kalbi kararmaya, paslanmaya tutulur ve o kişi boylece mahvolur gider.

Benlik İddiası veya Buyukluk Kompleksi


Mu'min suresindeki şu Âyet-i kerime benlik iddiasının insanı nasıl inkÂra suruklediğine işaret etmektedir: "Kendilerine ulaşan hicbir delil olmaksızın Allah'ın Âyetleri hakkında ileri-geri tartışanların icinde olan duygu, buyukluk kompleksinden başka bir şey değildir. Sen onların şerrinden Allah'a sığın. Cunku O her şeyi tam mÂnÂsıyla işitir ve bilir."3 Gorulduğu uzere, Allah'ın Âyetleri hakkında ileri-geri konuşma herhangi bir delile, yani akla, mantığa, ilme dayandırılmamaktadır. Asıl saik, buyukluk kompleksidir. Yani benlik iddiası ve başkasına boyun eğmeme arzusu insanı Allah'ın Âyetleri hakkında ileri-geri konuşmaya goturen, esas sevkedici unsurdur. Bu Âyetin tefsirine kapı aralayacak şu tespitler ne kadar dikkat cekici ve ne kadar urperticidir: "Benlik davasından kaynaklanan 'gizli şirk' katılaştığı zaman esbÂb şirkine inkılÂp eder. Bu da devam ederse inancsızlığa donuşur. Bu dahi devam ederse, insan ta'tile, yani varlığın bir yaratıcısı olmadığı zannına kapılır gider."4

Konuyu biraz daha acmak icin insanı daha yakından analiz etmemiz gerekiyor: "İnsan, yaratılışı itibariyle nefsini sever. Hatt denebilir ki, her şeyden daha cok ve her şeyden oncelikli olarak yalnız nefsini sever. Başka her şeyi nefsine feda eder. MÂbuda lÂyık bir tarzda, o olcude nefsini over. MÂbuda lÂyık bir kusursuzluk ve mukemmellik bakış acısıyla nefsini butun ayıp, kusur ve eksikliklerden uzak gorur, hicbir hata ve kusuru nefsine lÂyık gormez. Tapar derecesinde onu mudafaa eder. Hatt kendisine armağan edilen ve gercek ibadet edilecek ZÂt'ı hamd ve tesbih icin verilen donanım ve kabiliyetleri bile, kendi nefsi icin kullanarak, nefsini Âdeta ilÂh edinir. Mesel lutûflar, ihsanlar, ilim kabiliyeti gibi kendisine bahşedilen hediyeleri kendi nefsine mal eder. Butun bunların gercek sahibinin kendisi olmasını arzu eder ve zamanla bu temennisini inanc haline getirir. Halbuki her şeyin gercek sahibi Yuce Allah'tır. Bencillik nobetlerine tutulmuş insan, daha sonra bu kabiliyet ve donanımların gercek sahibi Allah (cc)'ı -hÂşÃ‚- rakip olarak gormeye başlar. Sonra CenÂb-ı Hakk'ın verdiği nimetlerin, O'ndan olduğu gerceğini sozle, davranışla ve kalben ortmek, gizlemek ister ki, bu da insanın inkÂra suruklenip gitmesi demektir."5

Bu tespitlerden de anlaşılacağı uzere, bu psikolojideki insan bir delile, aklî, mantıkî, ilmî bir veriye dayanarak inkÂra kalkışmıyor. Her şeyi nefsine mal etme gibi bencilce ve buyukluk kompleksinden kaynaklanan hissî bir sÂikle, kendini helÂk edecek bir surece sokmuş oluyor