
ama okursanız birkaybınıda olmaz

TUTKU
Uyuyan erkek goruntusunden kadınların pek hoşlanmadıklarını bilecek kadar gormuş ve gecirmiş bir adamdı.
Ama bilirdi:erkekler sevdikleri kadını uyurken izlemeyi severler...
Severler değil mi?
Peki şimdi ne oluyordu ona?
Neden kac gecedir ateşi birdenbire kırka fırlamış gibi uyanıp Merve’yi uyurken gormekten huzursuzlanıyordu?
Neden Merve’nin dudaklarının kenarında biriken salgıya eskisi gibi sevecen bakamıyordu?
Ve aklına hep o uğursuz konuşma geliyordu.
Bir ay kadar onceydi:Merve telefonda bir arkadaşına gorduğu ruyayı anlatıyordu.
Ancak şu kadarını işitebilmişti.
“....Yanaklarımdan suzulen yağmur sularını parmaklarıyla siliyordu,sonra o suları dudaklarına goturuyordu.sabah kendime gelemedim.”
Bunları anlattıktan sonra kıkırdayarak guluşmuşlerdi.
Kalktı mutfağa gitti.
Işıkları yakmadan buzdolabındaki no frost yazısını secmeye calıştı.
Dolabın kapısı acıldı.
Sut mu?Cola mı?
Midesi sut diyordu beyni cola..
Colayı secti.
Once soğuk kutuyu avcunda dolaştırdı,ardından alnına ve şakaklarına surdu.
Hicbir derecenin saptayamadığı ateşini duşururdu belki o keskin soğuk.
Kutuyu elinde dondurerek yatak odasına doğru yurudu.Merve dizlerini karnına cekmişti.Uykusunun derinlerindeydi.
Koyu renkli ojelerine bakılırsa kadındı,fakat ellerini sağ yanağının altına sıkıştırma bicimine bakılırsa cocuktu o anda,misafirlikte yorulup uyuyakalmış bir cocuk!
Tam o anda mırıldandı,bir şeyler soyledi .Tuhaf sesler cıkardı.
Ve adam atmaca gibi atladı yatağa,kulağını Merve’nin ağzına dayadı.
Tutkulu bir adam yapabilirdi ancak bunu...
Uzun sureli bir ilişkinin bağlarını ikide bir cekip uzatmayı alışkanlık edinmiş bir adam ise “aman uyandırmayayım “ deyip odadan sıvışırdı.
Ama tutku tehlikelidir.
Tutku iki yanı keskin bıcaktır.Tutacak yeri de yoksa eğer bıcağın ,bazen kanamayı goze almak gerekir.
En berbat ozelliği nedir tutkunun ?
Bağlandığınız kişinin ,gucu elinde tutan kişi olduğunu bilirsiniz.
İşte bu bilgi berbattır ve ofkeyi besler.
O da birdenbire ofkeye kapıldı!
Kendine ofkelenir gibiydi ama,iki eliyle Merve’yi kollarından tutup silkelerken anladı ne yaptığını..
Ve ancak birkac dakika sonra fark etti nasıl bağırdığını,butun evi nasıl inlettiğini...
“Ruyalarını ver bana ! “ diye bağırmıştı Merve’yi sarsarak uyandırırken.
“Bana ruyalarını veeeer! Ruyalarını istiyorum!”
Ne sacma.
Ne delice.
Nasıl umarsız ve umutsuz bir arzu..
Boyle duşunmeye başladığında iş işten gecmişti.
Genc kadın şoktan sıyrılmış,hungur hungur ağlamaya başlamıştı.
Bu olaydan bir yıl kadar sonraydı,ilişkileri acıta acıta sona erdi.
Merve doğup buyuduğu şehre geri donmuştu.
Aslında Merve’nin hep kacmak,onun ise gunun birinde surekli orada yaşamak istediği o sahil şehrine..
Ayrıldıktan birkac ay sonra,iş yerine gelen postalar arasında kalın ve ağır bir zarf cıktı.
Merve gondermişti.
Heyecanla actı zarfı ,yırtar gibi.
Bez ciltli bir hatıra defteriydi.
Etiketindeki yazıyı gorunce uşudu,titremesini bir turlu durduramadı.
Etikette “Ruyalarım “ yazıyordu.
Kendine gelir gibi olduğunda hızla sayfaları cevirdi.Hangi tarihi,hangi ruyayı aradığını cok iyi biliyordu.
Buldu da...
Ve okudu...
“11/05/1997.yağmur vardı.Sırılsıklamdım.Evden kacar gibi uzerime bir şey almadan cıkmıştım.Arkamdan geldi.’Seni korkuttum mu bebeğim’ dedi ,ozur dileyerek .
Beni neden uyandırdın, dedim.
Uyurken beni terk etmenden korkuyorum ,dedi.
Yanaklarıma akan yağmurları parmaklarıyla sildi ve sonra dudaklarına goturdu parmaklarını.
Boynuna atıldım,sımsıkı sarıldım.
Seni seviyorum,diye fısıldadım kulağına.
O sırada uyandım,ruyaymış.Gercekten daha gercekti sanki”
H.Babaoğlu.....Ruyalarını Ver Bana.
bakın gordunuzmu sıkıcı demiştim size

teşekkurlerr

__________________