Detroit Become Human inceleme; Şimdiye kadar gercekleştirdiğimiz en buyuk başarımız sizce neydi? Tekerleği keşfimiz mi? Yazıyı bulmamız mı? Tarım mı? Ucak uretmemiz mi? Yoksa Ay'a adım atmamız mı? Bu sorunun cevabı kişiye gore değişebilir, ancak insanoğlu daima uretebileceği en karışık, en komplike şeyleri başarı saymaya devam edecek. Peki insan gibi sonsuz bir karmaşıklığa sahip bir canlı, uretilebilir mi? Uretmek yanlış bir kelime, taklit edilebilir mi? Belki bir gun diyebiliriz, ancak asıl sorun bunu gercekleştirdikten sonra karşımıza dikilecek. Bize benzeyen, bizim gibi duşunen bir varlık, bizimle eş olabilir mi? İşte boylesine ciddi ve gelecekte bizi bekleyen bir soruya cevap arıyoruz, Quantic Dream'in son oyunu, Detroit: Become Human'da.
Oyun dunyasının 20 yılı aşkın bir suredir karşımıza cıkardırığı yapımların ciddi anlamda sinematik bir hal aldığını soylemek yanlış bir tabir olmaz. Call of Duty serisi ile başlayan bu akım, gunumuzdeki neredeyse tum oyunlarda kendini gostermeye devam ediyor. Oyunlar artık bizleri sadece eğlendiren, vakit oldurten eğlence araclar olarak değil, hikayeleri, anlattıkları hatta felsefeleri ile duşunmeye, sorgulamaya itiyor. Quantic Dream ise kendi yapımlarında hikayeye en cok onem veren geliştiricilerden biri. Fahrenheit, Heavy Rain ve Beyond: Two Souls gibi yapımlar ile başarılarını kanıtlayan studyo, hikaye anlatımına ve secenekleri oyuncuya sunma konusunda bayrağı taşıyor. Ancak gecmiş oyunlarda her ne kadar başarılı sonuclar alsa da, potansiyellerini en iyi acığa cıkardıkları yapımın Detroit: Become Human olduğunu belirtmek yanlış bir tabir olmayacaktır. Neden mi? Gelin cevabını vermeye calışalım.
Oncelikle sizlere inceleme icerisinde oyunun heyecanını bozacak hicbir spoiler vermeyeceğimi, yazının tamamını gonul rahatlığı ile okuyabileceğinizi belirteyim. Neredeyse tamamen hikayesi ile on plana cıkan bir oyunun, hikayesinden hicbir spoiler vermeden incelemek zor olsa da, Detroit gibi bir yapımda surprizlerin bozulması tum tecrubeyi olumsuz etkileyebilir. Ancak hikayenin ana konusunu sizlere kısaca anlatmak istiyorum. Detroit: Become Human, yakın gelecekte geciyor. İnsanların teknolojik olarak artık cağ atladığı, yapay zekaların artık hayatımızın her alanına dokunduğu, hatta bize benzedikleri, hatta ve hatta bizden ayırt bile edilmelerinin zor olduğu bir zaman dilimindeyiz.
Karakter detay ve ifadeleri oyunun en sağlam noktalarından sadece birisi
Detroit'teki bu yapay zekalı robotlara bize uzak olmayan bir tabirle Android deniliyor. Android'ler oylesine gelişmiş ki, fabrikalarda, yollarda, iş yerlerinde, evlerde kole gibi calıştırılıyor. Toplumun geneli ise Android'leri kendileri icin calışan bir makine olarak goruyor. Coğu zaman hor gorulen, itilip kalkılan bu varlıklar, gelişen bazı olaylar neticesinde kendi bilinclerini kazanmayı başarıyor. Aslına bakarsak, kendi bilinclerini kazanmaktan cok, zaten var olan bir durumu ortaya cıkardıklarını ve kendi kafaları icerisindeki parmaklıkları aşıp, ozgur kaldıklarını belirtebiliriz. Bu durum sonrasında ise gelişen olayları deneyimlediğimizi belirtebilirim.
"Yapay zeka ya insanlığın basına gelen en iyi şey ya da en kotu şey olacak." - Elon Musk
Genişletmek icin tıkla ...
Detroit: Become Human'ın konuya giriş yaptıktan sonraki kısımlarının tamamını Android'lerin gozunden oynuyoruz. Onların ozgurleşme cabalarını, kendi kafalarınaki parmaklıkları aşmak icin verdikleri mucadeleyi, secimlerini bire bir deneyimleyebiliyoruz. Ancak her ne kadar oyun boyunca Android'leri kontrol ettiğimizi biliyor olsak da, gecirdiğimiz sure boyunca oyundaki bu robotlar ile empati kurabiliyorsunuz. Fakat burada ilginc bir durum soz konusu. Cumlelere dokmek zor olsa da anlatmayı deneyeceğim.
İcerisinde bir insanı kontrol ettiğimiz oyunlarda, genellikle kendimizi o karakterin yerine koyup, ben olsam ne yapardım diye duşunuruz. Yani hayal gucumuzde oynadığımız karakteri birinci kişi olarak kabul ederiz. Detroit: Become Human oynarken ise tuhaf bir durum soz konusu oldu. Kendimi karakterler icin onemli bir secim yaparken, karakteri kontrol eden ben olsam da, "ben olsam" ne yapardım diyemedim, "onlar icin neyi secerdim" gibi bir hissiyat yaşadım. Burada onemli olan nokta şu, kendimi bir robotun yerine koyabilmeyi bir oyunda bile başaramadım, yarın bu teknoloji gerceğe donuşurse de benzer bir durum ile karşı karşıya kalabileceğimi hissettim. Lakin bu durumun olumsuz olduğunu soyleyemem. Cunku kendimi onların yerine koyamamış olsam da, onların iyiliği icin en iyi secimleri yapmakta muthiş bir mucadele verdim.
"Yapay zeka bilişsel işlerde pek cok insanın yerini alabilecek noktaya geldiğinde işgucune ne olacak? Amacsız ve işe yaramaz insanlardan oluşan devasa yeni sınıfın siyasi etkileri neler olacak?" - Yuval Noah Harari
Genişletmek icin tıkla ...
Kendimi yerlerine bile koyamadığım, empati kuramadığım bir varlık icin neden iyi bişeyler yapmak istiyorum? Neden sempati duyuyorum? Gibi sorular oyun boyunca aklımı kurcalamaya devam etti. Bizi biz yapan şeyin hem ruhumuz olduğunu duşunuruz, bir ruha sahip olmayan yapay zekaları, bizim gibi kabul edebilmek mumkun mu? Bilinc denilen olgu, gercekten soyut bir kavram mı? Yoksa kendi hayal gucune, empati yeteneğine, ozgur duşunme yetisine, sorgulama kapasitesine sahip olan her varlık, biz kadar değerli midir? İşte bu ve buna benzer onlarca soru, hem Detroit: Become Human'da, hem de gelecek 50 yıl icerisinde karşımıza cıkacak ve geleceğimiz şekillendirecek en onemli sorular.
Yeter yaptığın felsefe, bize oyundan bahset, oynanıştan bahset dediğinizi duyar gibiyim. Mumkun olduğu kadar erteledim cunku bu tarafta farklı gorebileceğiniz, vay be diyebileceğimiz hicbir şey yok. Yine analog ile kontrol ettiğimiz bir karakter, yerden ufacık bir şeyi kaldırmak icin bile yaptığımız analog hareketleri, aksiyon esnasında ekranda cıkan tuşlara doğru zamanda basmak gibi durumlar onceki oyunlar gibi Detroit'te de karşımıza cıkıyor. Oynanışa direkt etki eden bir yenilik sorarsanız da oyundaki bazı bolumlerin gecmiş yapımlara nazaran cok daha geniş alanlarda gectiği ve farklı yollar ile ilerlemenize izin verdiğini soyleyebilirim. Oyle ki sececeğiniz farklı yollar oyunun hikayesine bile etki edebiliyor. Ayrıca farklı tuşlara zamanında basmanızı isteyen QTE'lerde yapacağınız hataların sonucları da olumcul olabiliyor, hatta ana karakterinizi dahi kaybetme şansınız bulunuyor. Oyunda herhangi bir şekilde kayıt sistemi olmadığı icin de hatalarınızı telafi etme, yeniden deneme şansınız bulunmuyor. Bu sebeple her an tetikte olmanızı tavsiye ediyorum, hic olmadık yerden gelişen olaylar dolayısı ile kotu sonuclar alabilmeniz mumkun.
Oyunda yonlendirdiğimiz uc farklı karakter bulunuyor ve bu karakterlerin her biri Detroit dunyasındaki karmaşayı gozler onune sermiş.
Şimdi tabii ki konu bir Quantic Dream oyunu olunca oyundaki secimlerimiz de onem taşıyor. Ancak bu onem gercekten fragmanda bize anlatıldığı gibi farklı sonuclar doğuruyor mu? Gercekten hikayeye etki edebiliyor muyuz? Şimdi bu soruya cevap verebilmem icin oyunu birden fazla bitirmiş olmam gerekiyordu ancak buna vakit bulamadım. Fakat sadece sonunda değil, hikayenin işleyiş esnasında dahi yaptığımız secimlerin bolum sonunda bir grafiğini gorebiliyorsunuz. Bu grafik uzerinden de aslında farklı sonucların arada ciddi farklar yaratabildiğini tahmin etmek guc değil. Zaten ana karakterlerin dahi olebildiği bir yapımda secimlerin etkisiz kalacağını duşunmek pek mantıklı olmaz. Yani şunu soylemekte bir sakınca gormuyorum, evet, secimleriniz oyunun gidişatını ciddi şekilde değiştirebildiği gibi, oyundaki Android'lerin de kaderini etkileyebiliyor.
Bir yapay zeka Turing testini gecebilecek kadar zeki ise, gecemeyecek kadar da zekidir.
Genişletmek icin tıkla ...
Oynanış tarafında ilginizi cekebilecek birkac şeyden daha bahsetmek istiyorum. Oyundaki ana karakterlerimizden biri olan Connor, demoda da gorduğumuz uzere bir Android dedektif, oyundaki amacı ise Android'lerin neden bilincli hale geldiğini cozmek. Connor ile oynadığınız bolumlerde olayları cozmek icin dedektiflik yapıyoruz. Yapay zekalı bir Android olmamız dolayısı ile ortamlardaki deliller ile olan olayı yeniden canlandırabilip cozume ulaştırma şansımız oluyor. Oyuncuyu araştırmaya itmesi dolayısı ile Connor'lı bolumleri beğendiğimi soyleyebilirim, en azından klasik Quantic Dream oynanışınıdan biraz uzaklaşmış olmuşlar.
Oyundaki bir diğer karakterimiz olan Kara ile ise cok uzun yıllar once PlayStation 3 icin hazırlanan teknoloji demosunda tanışmıştık. Oyundaki hikaye icerisinde de sıkca kontrol ettiğimiz Kara, şahsen Detroit icerisinde en cok sevdiğim karakter oldu. Duygusal olarak empati kurabildiğiniz Kara ile oynarken secimlerinizi mumkun olduğu kadar dikkatli yapmanızı tavsiye ediyorum, kendini sevdirdiği icin oyun esnasında onu kaybetmek, butun hevesinizi kacırabilir. Son karakter Markus'a ise hic değinmeyeceğim cunku kendisinin hikaye uzerinde rolu cok buyuk ve soyleyeceğim en ufak detay kafanızda bişeyler oluşturup oyundaki surprizleri bozabilir. Ancak Markus karakterinin de oldukca detaylı hazırlandığını belirtebilirim, ayrıca en buyuk aksiyon sahneleri de Markus ile oynarken karşımıza cıkıyor.
Oyun boyunca zaman cizgisi sıralı şekilde akıyor yani Beyond Two Souls gibi bir ileri bir geri gidip kafamız karışmıyor. Zaten bir kac gunluk bir hikayeyi temel alan yapımda zaman cizgisinin ileriye doğru akması, hali hazırda kafa karıştıran bir senaryo icin oyuncuyu daha basit ve anlaşılır hale getiriyor. Quantic Dream'in yapımdaki ana amacının oyuncuyu hikaye ve oyundan cok felsefeye odaklamaya calıştığını da buradan anlayabiliyoruz. Oyun boyunca surekli olarak etik secimler yapmanız da bu durumu besliyor.
Zekayı ortaya koyabiliyorsak eğer, yapay olmasının bir onemi var mıdır?
Genişletmek icin tıkla ...
Yapımla ilgili eleştireceğim bir kac nokta da mevcut. Oncelikle oyunun diyalog sistemini beğenmediğimi soyleyebilirim. Benzer bir durumu Fallout 4'te de yaşamıştık. Vereceğimiz cevapların tamamını gormek yerine yalnızca başlıklara ayrılması şahsen pek hoşuma gitmedi. Ayrıca başlıkların da bazen neredeyse aynı yola cıktığını hissediyorsunuz ve gercekten farklı bir cevap verme şansınız olmuyor. Ayrıca diyaloglar esnasında zaman sınırı da olması dolayısı ile duşunmeye de vaktiniz kalmaması, beni oynarken yoran durumlardan biri oldu diyebilirim. Bir diğer eleştirim ise yukarıda daha detaylı bahsettiğim oynanış mekaniklerinin sığlığı. Surekli olarak joystickler ile hareketler yapmak, tuşlara zamanında basmak yerine kontrolun biraz daha bende olmasını isterdim. Zaten oyunun cıkışı sonrası gorebileceğiniz genel eleştirilerden biri de bu olacak. Yeni nesile, gercekten yeni bir oynanış sistemi ile gecmeliydi Quantic Dream. Artık bir sonraki bahara kaldı diyebiliriz.
Almanız gereken bazı kararlar, hem sizi hem de oyundaki karakterinizi buyuk bir cıkmazın icerisine sokabilir.
Yavaş yavaş son sozlere gecmeden once teknik anlamda da bir iki kelam etmek istiyorum. Oncelikle oyunun grafikleri ile başlayalım. Detroit: Become Human, PlayStation 4 uzerinde oynayabileceğiniz en gercekci grafiklere sahip yapımlardan biri. Hatta bu konuda Uncharted 4 ile rekabet edebilecek seviyede olduğunu belirtebilirim. Karakter modellemelerinden ışıklandırmaya, golgelendirmeden kaplama detaylarına, bolum tasarımlarından efektlere kadar herşey en ince detayına kadar hazırlanmış. Boylesine detaylara onem gosterilen başka bir oyun sorarsanız aklıma yine Uncharted serisinden başka bir yapım gelmiyor. Gercek anlamda oyunda bulunduğunuz bolgelerin gercek birer yer olduğuna inanıyorsunuz. Ayrıca Heavy Rain ile kendini kanıtlayan yağmurlu havadaki gorsel efektler gelişerek oyunda yer bulduğu gibi, Quantic Dream karlı havalarda da neler yapabileceğini kanıtlamış. Oyundaki karlı sahneler oylesine muhteşem ki, defalarca durum etrafı izlediğimi soyleyebilirim.
Hur iradeye sahip bir yapay zeka urettiğimiz gun, ahlak denilen olgunun da nasıl oluştuğunu cozmuş olacağız, ve insanlık tarihini baştan sonra değiştirecek en buyuk keşif olacak.
Genişletmek icin tıkla ...
Sesler tarafında da hem seslendirme, hem de ses efektleri muazzam olmuş. Orneğin ortasında halı olan bir merdivende bir ayağınız tahtaya değdiğinde farklı bir ayak sesi, diğer ayağınız halıdayken farklı bir ayak sesi duyuyorsunuz. Boylesine ince detaylara onem gosterilmesi oyunun inanılabilirliğine ciddi katkı sağlamış. Muziklerin de sahneler ile uyumu başarılı, kulağınızı tırmalayan hicbir muzik ile karşılaşmıyorsunuz. Animasyonların da uyumu ve ozellikle mimikler ile tamamlanan sahneler sizi hayrete duşurebiliyor. Karakterlerin goz yaşları yavaş yavaş akarken siz de koltuğunuzun başında duygulanabiliyorsunuz. Ozellikle Kara ile oynadığınız bolumlerde duygu seli yaşanan bircok durum sizleri bekliyor.
Detroit Become Human'da yapacağınız secimler oyunun gidişatını buyuk olcude etkileyecek
Şimdi gelelim soz sozlerimize. Quantic Dream'in yeni oyunu Detroit: Become Human, oynamaya, satın almaya değer mi? Oncelikle yapay zekalar kosununda en ufak bir merakınız, ilginiz varsa bu soruya direkt olarak evet diyebilirim. Eğer konu ile uzaksanız, ancak hikaye tabanlı yapımlar sizlerin ilgisini cekiyorsa incelemeyi baştan uca bir okuyun, karşılacağınız ana felsefi konular ilginizi cekecektir. Ayrıca aşağı yukarı 20 saatten fazla oynanış suresi olan bir yapım ile karşı karşıyayız. Oyunun ilk ceyreği haric gayet tempolu, sizleri meraklandıran bir yapım Detroit: Become Human. Beklentilerinizi cok yukseltmediğiniz surece hayal kırıklığına uğramayacağınızı soyleyebilirim. Sizleri secimleri ile zorlayacak, tekrar oynanabilirliği hayli yuksek olan bu yapımı, şahsen satın almanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.
Detroit Become Human
Oyun İncelemeleri0 Mesaj
●3 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Oyun Forumları
- Oyun İncelemeleri
- Detroit Become Human
-
12-09-2022, 16:14:04