Meydanda bir 'hafiye' / Ali Bulunmaz
Edebiyat dunyasının tuhaf yazarı Georges Perec, uc gun boyunca Saint-Sulpice Meydanı'nda oturup olanı biteni okura aktardığı Bir Paris Semtinin Tuketilme Denemesi'nde durağan sayılan gunluk hayatın hareketliliğini anlatıyor.

'Duygu gunahı işleyenin bağışlayanı yok' / Rozerin Doğan
Adnan Binyazar'ın Bozkır Aydınlığında Aşk kitabı, biyografik ve şiirsel anlatımın hakim olduğu yedi oykuden oluşuyor. Binyazar'ın oykuleri okura bir gercekliğin kapısını aralıyor. Cunku "Sevda cekenler birbirlerinin icinden geceni bilir." İşte onları birarada tutan ve insanı insan kılan bu gerceklik. Oykulerinde, hesapsız, riyasız yureklere aydınlık salan bir aşkın bulunduğunu anlatıyor yazar. Gercek, yalın ve yureği aşka coraklara hayat suyu taşıyan Binyazar'la konuştuk.

'Azalmış sozun duruluğu' / Orcun Ucer
Murathan Mungan'ın kısa oykulerden oluşan yeni kitabı Kibrit Copleri yayımlandı. Obur kitaplarında olduğu gibi belirlemeleriyle dikkat ceken Mungan'ın bu kitabı "an"lardan oluşuyor ve "an"lara odaklanıyor.

'Arap Baharı ozgurluk istiyor' / Yeryuzu Kitaplığı / Celal Uster
Salman Rushdie, iki yıl kadar once sorularımı yanıtlarken, "Hep insanın sabahları belirli bir yaratıcı enerjiyle uyandığına inanmışımdır" demişti. "Bu enerjiyi boşa harcamamak gerekir." O yuzden, coğu kez, yataktan kalkınca duş bile yapmadan, dahası giyinmeden calışma masasının başına geciyor, birkac saat calışıyordu. Ta ki, varmaya calıştığı yere vardığını gorunceye dek. Sonra yıkanıp giyiniyor, yeniden calışmaya başlıyordu...

'Bin yaşasın heves' / Ahmet Ada
Kenan Yucel, modern şiirin dil ve soylem olarak kopuşmadan doğduğunun farkında bir şair. Yapıtı Sabahsız Bir Gecenin Uykusuzu'nda da bunu pekiştiriyor. Dile getirdiği insan-nesne, deneyimlediği dunyayı anlamlandırmaya yonelik ve bu lirizmin icinden yapılıyor. Gercekliğin kendinde durumu toplumcu acıdan yeniden uretilen bu şiirlerde şiir dili kaygısı ve imgelerle anlatım one cıkıyor. Gondermeleri, sozcuk ilintileri, kalabalıkların goremediği ayrıntıları gostermeye yoneliyor.

Yakıcı bir nida! / Aydın Şimşek
Nida, Ahmet Telli'nin yeni ve Antalya Altın Portakal Şiir Odulu kazanan kitabı. Onceki kitabı Barbar ve Şehla'nın uzerinden yaklaşık yedi yıl gectikten sonra okuruyla buluşan bir kitap. Bunca zaman aralığı Telli şiiri icin olağan bir sure. Cunku o bir şiir işcisi, şiiri calışan bir şair. Her sese tum duyularıyla yaklaşan, hissetmediği surece de o sesi bekleten bir şair. Olması gerektiği gibi.

'Kitap bir dunyadır, bunun dışında bıraktıklarımız dunyalıktır' / Kitap İcin / Selcuk Altun
"Dindarlaşacak denli uzun yaşamayacağımı umuyorum" derdi film yonetmeni Ingmar Bergman./ Verlaine, Rimbaud'a uc metre oteden uc el ateş etti, yalnızca ilkinde dostunu bileğinden vurabildi./ Sigmund Freud kokainmandı./ "Kitaplar hafızayı zayıflatır" derdi Plato./ George Sand geceyarısı yazmaya başlar sabah altıda yatıp oğleden sonra uce kadar uyurdu./ ABD Cumhurbaşkanı Franklin D.Roosevelt, politik yaşamı boyunca da kitap eleştirmenliğini surdurdu.

Uzuntu, Muz Kabuğu ve J.D.Salinger / Okuduğum Kitaplar / Metin Celal

Salinger, kult bir yazar olması ve hayatının onlarca yılını meraklı gozlerden uzak gecirmesi nedeniyle ozel hayatı hep merak edilmiş, deşilmiş, durtulmuş, rahatsız edilip sinirlendirilmiş bir unlu. Yaşarken cok az roportaj vermiş, ozel hayatı hakkında hemen hic bilgi vermemiş ya da kasten insanları yanıltmış, pek fotoğraf cektirmemiş. Hakkında yazılan kitaplara, incelemelere de sıcak bakmamış. Biyografilerinin yayımlanmasını engellemeye calışmış, davalar acmış.

Kenneth Slawenski, 2004'te Salinger'ın hayatı ve eserlerine adanmış
Gizli İçerik:
Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.
adlı siteyi hazırlayarak işe başlamış. Salinger yaşarken bu siteden haberdar mıydı, nasıl karşılamıştı bilemiyoruz. Slawenski, kendi deyimiyle "amator bir okur" olarak giriştiği Salinger araştırmalarını ustad icin bir site kurması sayesinde oldukca derinleştirmiş ve sonunda 398 sayfalık Uzuntu, Muz Kabuğu ve J.D.Salinger (Haziran 2011, cay. Hulya Oklem Suloş, Sel yay.) ortaya cıkmış.

Slawenski, Salinger'ın hayatını ihtimamla bir bilim adamı dikkati ile incelerken bir hayranı olarak onun mahramiyet arzusuna da ozen gosteriyor ama ozel hayatı hakkında onemli bilgiler vermeyi de ihmal etmiyor. Slawenski'nin en onemli avantajı Salinger'ın hayatta olmaması. Salinger yaşasaydı Slawenski'nin ihtimamını ciddiye alır mıydı, yaşamoykusunun yayımlanmasına izin verir miydi bilemiyoruz. Ama Slawenski'nin işin medyatik yanına kacmadan ama en kucuk ayrıntısına bile girmeye calışarak, ceşitli kaynaklarla doğrulamadan da rahat etmeyen bir anlayışla Salinger'ın hayatını kaleme aldığını soylemeliyim.

Jerome David Salinger, 1 Ocak 1919'da New Yorkta doğmuş. Yahudi bir babanın, Irlandalı Katolik bir annenin cocuğu. Babası başarılı bir işadamı. ABD'nin yaşadığı ekonomik bunalımlara rağmen her gecen yıl daha da zenginleşiyor. Salinger babasının işine ilgisiz. Okulu da pek sevmiyor. İte kaka okuyor. Ne olacağını, ne yapacağını pek bilmiyor. Okullar değiştiriyor. Ancak bir askeri okula gidince derlenip duzene giriyor.

Oğrencilik yıllarında tiyatroyla ilgileniyor, okul oyunlarında roller alıyor. Edebiyatta da ilgilenmeye, yazmaya başlıyor. Askeri okulu bitirdikten sonra New York Universitesi'ne kaydoluyor ve tekrar tembel ve ilgisiz bir oğrenci halini alıyor. İkinci donemin sonunda aldığı notlara bakan babası okuldan kaydını alıp onu işleriyle ilgilenmesi ve dil oğrenmesi icin Avrupa'ya yolluyor.

Ikinci Dunya Savaşı'nın eşiğinde Avusturya ve Polonya'da yaşıyor. Donuşte kaydolduğu Ursinus Fakultesi'nde okul tarihinin en başarısız oğrencilerinden biri olarak gorulse de o dil ve edebiyat derslerinde cok şey oğreniyor. Okul dergisinde yazmaya başlıyor. Yaşamını profesyonel yazar olarak surdurmeye karar veriyor. Yazarlık almak amacıyla Colombia Universitesi'ne kaydoluyor ve orada oyku dersleri veren Story dergisi editoru Whit Burnett'le ve şiir dersleri veren bircok unlu derginin editoru şair Charles Hanson Townela tanışması ile ilk oykulerini yazmaya başlıyor. Burnett'in onayı ile bunları dergilere yolluyor ve uzun bir reddedilme donemi başlıyor. Burnett'in Story dergisinde yayımlanabilmesi icin bile cok uğraşması, yazdıklarını defalarca duzeltmesi gerekiyor. Kendine hedef olarak sectiği The New Yonker'dan ise surekli ret mektupları alıyor. İlerleyen yıllarda en onemli yazarı olacağı, oykuleri yayımlandığında tiraj kazandıracağı The New Yorker'la yaşadıkları yazarlar icin gercek bir ders niteliğinde ve başlı başına bir kitap olabilecek onemde.

Salinger'ın hayatındaki en onemli donum noktalanndan biri İkinci Dunya Savaşı'na ABD'nin katılması ile onun asker olmaya karar vermesi olsa gerek. Hayata bakışı, felsefesi, inancları değişiyor. Savaşı sonuclandıran Normandiya Cıkartması'na da katılan Salinger, cephenin en on saflarında olumle burun buruna askerlik yapmasına rağmen yazmayı surduruyor. Bir yandan ilk romanını yazmaya calışırken diğer yandan askerlik yaşamı ile ilgili oykuleri ile tanınmaya başlıyor. Ama hala her yazdığını yayımlatabilen bir yazar değil, reddedilen oykuleri coğunlukta.

1941'de kabul edilen bir oykusu 1946'da The New Yorker'da nihayet yayımlanınca Salinger'in yazarlık yaşamı yeni bir evreye giriyor. 1949'da edebiyat dunyasında iyice tanınıyor, oykuleri hakkında eleştiriler cıkmaya başlıyor. 1951'de Cavdar Tarlasında Cocuklar yayımlanana kadar yaşadığı editoryal mucadele, romanı editorlerin onerileri ile defalarca elden gecirmesi de gunumuz yazarları icin onemli bir ibret hikayesi. Cavdar Tarlası kultleştikce medyanın ozel hayatını didikleyen ilgisi artıyor ve Salinger icine kapanıyor. Dinle ilgileniyor. Hint felsefesi okuyor, Zen Budizme bağlanıyor. 1953'te artık New York'ta yaşamayacağına karar verip 240 mil kuzeydeki Cornish koyune yerleşiyor. Evleniyor, cocuk sahibi oluyor. Koylulerle, cevredeki genclerle dostluklar kuruyor. Ama medya Cornish'te olduğunu oğrenince tamamen inzivaya cekiliyor. Goruştuğu insanların sayısını oldukca azaltıyor. Son oykusunu 1965'te yayımlattıktan sonra tamamen susuyor. olumune kadar surekli yazdığı bilinse de herhangi bir eserini yayımlatmıyor.

Uzuntu, Muz Kabuğu ve J.D.Salinger iyi calışılmış, iyi yazılmış, oldukca ayrıntılı bir biyografi. Salinger'ı tanımak ve anlamak icin birebir.

'Agresif mutekabiliyet yaklaşımı izlenmeli' / İrem Adze
Cem Kozlu'yla 'Avrupa'ya Hayır Diyebilen Turkiye' uzerine

'Demokrat olmak, insan olmanın gereği' / Gamze Akdemir
Onur Oymen'le 'Demokrasiden Diktatorluğe' yuruyenleri konuştuk

'Bunları herkes bilsin diye yazıyorum' / Gamze Akdemir
İnsanı "insan" kılan cağdaş ve evrensel değerleri yuceltmek icin gazetecilik yapıyor. Bunu herkes bilmeli ve buna herkes karşı cıkmalı dediği icin yazıyor. Gozden kacanı, gorulmeyeni, yok sayılanı, değer verilmeyeni, fark edilmeyeni fark ettirmek icin... cok sesliliği, cok renkliliği, cok boyutluluğu başkalarına da bulaştırmak, sanatı herkese musallat etmek icin ve yazarken, bir kez daha coğaldığını, zenginleştiğini hissettiği icin... Yaşayan, nefes alan bir kitap O Buyulu Insanlar. Zeynep Oral imzalı. Oral'ın kaleminden suzulerek ve de uzamı şoyle bir yırtarak bulunduğumuz zamana, ana ulaşıveriyor bir Halikarnas Balıkcısı. O gur sesi ve kalender meşrebiyle, o deli neşesiyle gumbur gumbur muhabbete davet ediyor. Sartre'ı duşununce geriliyoruz şoyle bir. Eduardo Galeano ile birlikte tutuklanıyoruz, surgun oluyoruz, ozgurluk sloganları atıyoruz. Cesur kadın Dido Sotiriu'nun Anadolu'ya selamını iletiyoruz. Ya Elia Kazan? Has Anadolulu er kişi. Okuyan Elia diyor artık ona. Sadece Elia. Komşu gibi, eş gibi, dost gibi, kardeş gibi Elia. Konuşur gibi yazıyor Zeynep Oral bu kitabı, sadece okurla değil kendi ic sesiyle de. Oral'la O Buyulu İnsanlar'ı konuştuk.

'Hem antiemperyalist hem de Aydınlanmacı olunamaz' / İrem Adze
Cumhur Aksel'den 'Amerika Birleşik Devletleri Anonim Şirketi - Doğum'

'Buyumek ne kadar sancılı' / Sevengul Sonmez
Figen Şakacı Bitirgen'de, ergenliğe adım atmak uzere olan kız cocuğunun babasına duyduğu o sonsuz aşkı, annesinin sevgisine duyduğu ihtiyacı ve kardeşlerinden beklediği ilgiyi, tum yalınlığıyla dile getirirken belki de bu nedenle cok acıtıyor bizi. Bitirgen, cocukluğu anlatan pek cok eserden farklı olarak, bir kız cocuğunun gozunden, dilinden ergenliğe adım adım yaklaşma oykusu.

Bir Golgenin Ardından / Selcuk Erez
Ahmet Erozenci, babasının yaşamının son gunlerinde tuttuğu gunceleri Bir Golgenin Ardından başlığıyla yayımladı. Edebiyatla felsefe arasında gidip gelerek orduğu bu gunceyi, babası hastaneye son kez yatmadan birkac gun once, sonun yakın olduğunu hissettiğinde yazmaya başlamış.

Karl Marx'ın olumsuz yapıtı Kapital'de anlatılan / E. Ahmet Tonak
Karl Marx'ın "magnum opus"u Kapital'in birinci cildi Almanca aslından tekrar Turkceye kazandırıldı. Kitapta bazı ekler de bulunuyor. Bunlardan en onemlileri, ilk defa Almanca aslından Nail Satlıgan tarafından cevrilen "Dolaysız Uretim Surecinin Sonucları", oburu ise Kapital'de gecen kavramların Almanca, İngilizce, Fransızca ve Turkce karşılıklarını veren "Sozlukce".

Alfonso Signorini'den 'Marilyn: Aşk... Olene Dek' / Esen Tezel
Biyografik roman yazarı Alfonso Signorini Marilyn: Aşk... Olene Dek'te, Hollywood'un gelmiş gecmiş en buyuk efsanelerinden biri olan Marilyn Monroe'nun hayatını anlatırken unlu oyuncunun pırıltılı dunyasından cok, ruhundaki boşluklara ve duygusal iniş cıkışlarına odaklanıyor.

Kamuran Şipal'in romanları / Kitaplar Adası / M. Sadık Aslankara
Kamuran Şipal, soy bir yazıncımız. Ne var ki gorece ondeymiş gibi algılandığı kuşkusu uyandıran cevirmenliğinin golgesi altında kalmış izlenimi bırakıyor yine de. Bu şekilde golgede kalmış/bırakılmış yazarımız az değil. Şipal, ilki olmadığı gibi, bana sorarsanız sonuncusu da olmayacak bunların. Neden derseniz, bir yazarı sessizlikle karşılamanın en ustalıklı bicimi de bu, ondan...

'Hava Kurşun Gibi Ağır' / Değinmeler / Mustafa Şerif Onaran
Nice sıradan insan "Hayatım Roman" deme alışkanlığı icindedir. İnsan ilişkilerindeki sonsuzlukta bilinmez ayrıntılar vardır. O ayrıntıların gizlerine varmak kolay değildir. Olayların akışında mıdır gercek, ayrıntıların gizlerinde mi? Gercek romancı nereye bakacağını bilir. Nazım Hikmet'in yaşama seruveni, sıradan bir insana gore, yaşanması kolay olmayan koşullar icinde gecmiştir.

NÂZIM’ın KADINLARI

Yakın arkadaşı VÂl Nurettin ile “Milli Mucadele”ye katılmak icin Anadolu’ya gecmeleri, cepheye gonderilmeyip Bolu’da oğretmen olarak gorevlendirilmeleri, bir yolunu bulup Batum’a, oradan Sovyet Devrimi’ni yakından gormek icin Moskova’ya gitmeleri başlıbaşına bir seruvendir.

NÂzım’ın boyle bir seruvene girişmesinde, Taninci Muhittin Bey’in baldızı Nuzhet Hanım’ı Tiflis’te gorebilmek gibi gonul ilişkisi de olabilir. Nitekim ilk eşi Moskova’da evlendiği Nuzhet Hanım olmuştur. Oysa o donemde NÂzım, Sofia adında olgun bir kadınla sevişiyordu. Dedikodulara engel olmak icin mi Nuzhet Hanım’la evlendi? Muhittin Bey de bu evlilikten yana değildi, NÂzım’ın halası da. Ustelik Nuzhet’in hastalığı ilerliyordu. Bir sanatoryuma gonderildi. NÂzım, Lenin’in olumunden sonra, 1924’te Turkiye’ye dondu. Turkiye’nin karışık bir donemidir. Terakkiperver Parti’nin kapatılışı. Doğu’da Nasturi Ayaklanması, Şeyh Sait İsyanı, Takriri Sukun Kanunu’nun cıkarılması, İstiklal Mahkemeleri’nin kurulması bu doneme rastlar.

Ankara’da Amele Teali Cemiyeti’nin yayımladığı “1 Mayıs Nedir?” başlıklı broşur yuzunden, İstiklal Mahkemesi’nde devrimcilerin duruşmaları yapılır. İclerinde NÂzım’ın da bulunduğu nice unlu kişinin 15 yıl ağır hapsine karar verilir. NÂzım’ın 9 aylık Turkiye seruveni, yeniden Sovyetler Birliği’ne kacmasıyla son bulur.

Bu ikinci Sovyet seruveninde Mayakovski ile tanıştı. Ayrıca Lena’yı tanıdı. Onunla evlendi. Cumhuriyet’in 5. yılında genel af cıkınca yeniden Turkiye’ye dondu. Lena, NÂzım’dan haber bekleyene kadar Odesa’da kaldı. Ama bir salgın hastalık sonucu oldu.

NÂzım’ın “Heraklit’i Duşunuş” şiiri “Her Ekalliyeti Duşunuş” olarak anlaşıldığı icin Kurtleri, Rumları, Ermenileri, Lazları orgutlemek sucundan yargılandı. 1928 Kasımındaki yargılama aralık sonuna doğru aklamayla sonuclandı. Kendini calışma coşkusuna veren NÂzım dingin bir evliliğin ozlemi icindedir. Vedat Orfi Bengu’den ayrılan Piraye 2 cocuğuyla dul kalan, soylu bir aileden gelen, genc bir kadındır. NÂzım ile arkadaşları 1930 Martı’nda Komintern kararıyla TKP’den cıkarılmıştır. Gene de “komunizm propagandası” nedeniyle 4 yıl hukum giymiştir. 16 ay hapis yatıp “Cumhuriyet’in 10. Yıl Affı”yla cıkmış, Piraye ile evlenmiştir.

Ancak hapiste kendisini yoklayan Semiha Berksoy’la da ilişkisi vardır. Piraye ile evliliği suredursun Suat Derviş ile Cahit Ucuk da sevi ilişkisi kurduğu kadınlar arasındadır.

Ote yandan harp okulu ile donanmayı isyana kışkırtması suclamalarıyla indirimli 28 yıl hapis cezası alınca, bu sevi ilişkileri NÂzım icin bir ceşit avuntu mu olmuştu? Ne var ki bu kadınlar NÂzım’la ilişkilerinin sonuc getirmeyeceğini anlayınca, kendi seruvenlerini yaşadı. Hapisteki yalnızlığında onun gonul dunyasını ele geciren dayı kızı Munevver oldu. 1951 affıyla serbest kalınca Munevver’le evlendi. Bu olay Piraye icin yıkım oldu.

1951 affından sonra yeniden yurtdışına kacmak zorunda kalınca, Moskova’da Dr. Galina ile birlikte yaşadı. Dr. Galina, kalbinden hasta olan NÂzım’ı yaşatan bir sevgiliydi. Hapisler, ayrılıklar, kendi surgununde yaşamak NÂzım’ın gonul dunyasını celişkiler icinde bırakmış, son olarak kendinden kucuk bir kadına, Vera’ya, gonlunu kaptırmış, onunla evlenmişti.

Hıfzı Topuz; bu 10 kadının 5’iyle evlenen, 5’iyle sevi ilişkisini surduren NÂzım’ın ne gibi celişkiler icinde kaldığını, sorumluluklarının bilincinde olmasına karşın, nasıl caresizliklere duştuğunu de anlatır.

've gitti hicliğin kıyısına' / Şiir Atlası / Cevat Capan
İranlı modern şair ve ressam olan Sohrab Sepehri (1928-1980), İsfahan'a bağlı Kaşan'da dunyaya gelmiştir. İran şiirinde olcuye bağlı olmayan "Yeni Şiir" akımının beş unlu şairinden biridir.




Keyifli okumalar...

Gizli İçerik:
Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.