• 22-07-2022, 08:05:20
    #1
    Jack London _ DONEK "When the God Laughs" (Tanrı Gulunce) VARLIK YAYINLARI - Tıpkı cekim PDF

    [CENTER] Kitap
    Donek
    Jack London
    Varlık Yayınları, Varlık Buyuk Cep Kitapları: 223, İkici Baskı Nisan 1963, İlk Baskısı Şubat 1955'te yapılmıştır. 97 sayfa.
    Ceviren:Fikret Uray,


    Eleştiren: "goran"
    01.10.2002
    "Donek
    Jack London
    Yaba Yayınları / Dunya Yazarlarından Secmeler
    172 s. -- 3. Hamur-- Ciltsiz - Ceviri : Ahmet Goran"

    Donek

    Kitabın cevirmeni olarak bu yazıyı gondermek pek sevimli değil; ancak on yıl sonra vitrinde ilk cevirimi gorunce bir şeyler yazmak istedim.
    "Donek" adı altında toplanmış, Jack London'ın secme oykuleri. Kitabın orijinal adı "When the God Laughs" dır. "Tanrı Gulunce" adıyla cevrilmesi hem daha carpıcı olacak, hem de orijinal ada sadık kalınacaktı. Ancak yayıncı "Donek" adlı oykunun adını uygun buldu. Oykulerde hakim konu, yoksul ve yoksun insanların dramı, bununla birlikte bir aşk oykusu bile var. Ceviriyi yaparken en buyuk endişem London'ın ruhunu yakalayabilmekti. Bunu da coğunlukla Turkce'nin olanaklarını biraz zorlayarak başarmaya calıştım. 1900'lu yılların hemen başlarında Amerikan argosuyla konuşan ayak takımının dilini Turkce'ye aktarmak, bu zorlukların başında geliyordu. Daha ilk oykunun girişindeki ana ve oğul arasındaki dialog, yukarıda sozettiğim nedenlerle okuru biraz şaşırtabilir. Ancak birkac sayfa icinde kendinizi bu rahat ve kuralsız dile kaptırıp, ardından gelen yoğun duygu yuklu ve traji-komik oykulerle kitabı bir solukta bitirebilirsiniz. Bazı oykuleri yıllar sonra bir nedenle anımsayıp, kitabı koyduğunuz rafta arayacağınıza eminim.

    Jack London kısa yaşamı icinde cok urun veren, tur ve konu olarak buyuk ceşitlilik gosteren ender yazarlardan biridir. Yatay olarak Alaska'nın maden arayıcılarından, guney denizlerinin inci avlarına, oradan Meksikla Devrimcilere, Amerikan serserilerine, dikey olarak insansı maymunların ilksel surusunden ucbin sınıfsız toplumuna dek cok değişik cağlar ve ilişkiler yapıtlarına konu olmuştur. Yalın, gozleme dayalı gercekci oykuler yanında, ateşli zengin, bir duş gucunun urunu olan fantastik oykuler de yazmıştır. Burjuvaziye karşı duyduğu nefret, burjuva toplumunu eleştirmeye yoneltti onu. Elinizde bulunan "Donek" London'ı yakalamamıza olanak sağlayan bir yapıt. Kucuk Johhny'ın kapitalizmin carkı arasındaki tukenişi bizi acı acı duşundurecektir.


    Yazar Hakkında
    Kitapları kadar, hayatı da ilgi cekici bir yazar olan Jack London, Amerikan edebiyatına yeni bir soluk getirmiş, 18. yuzyılın abartılı, suslu sanat anlayışı yerine akıcı, sade bir sanat anlayışını benimsemiştir. Yazdığı kitaplarla halk kitlelerinin ve ozellikle proleteryanın gelişmesini ve ufkunu genişletmesini amaclayan London, Amerika'nın ilk ve tek proleter yazarı olmuş ve kitapları geniş kitleler tarafından okunmuştur.

    1876 yılında, San Francisco'da dunyaya gelen yazar, kucuk yaşlardan itibaren maddi sorunlarla boğuştu ve yaşadığı koşullardan dolayı kucuk yaşta calışmak zorunda kaldı. Okuma aşkını da bu sıralarda tattı ve yaşadığı Oakland'da bulduğu şehir kutuphanesi, deyim yerindeyse tum hayatını etkiledi. Bundan sonra surekli kutuphaneye gitti ve geceli gunduzlu kitap okumaya devam etti. Okuduğu seruven kitapları onu fazlasıyla etkiledi ve o kitaplardaki gibi seruven dolu bir hayata başlamak ve yaşadığı sefaletten kurtulmak istedi. Daha 13 yaşındayken ilk teknesini satın aldı. Seruven dolu bir hayatın kapıları acılmıştı boylece. Her turlu tehlikeyi goze alarak denize acılıyordu artık.

    Daha sonra istiridye korsanlarıyla tanıştı. Kucuk yaşına rağmen kendini onlara kabul ettirmeyi başardı. Seruven hikÂyelerini okumaya bayılan London, gercek seruvenle tanıştı sonunda ve kimi zaman istiridye avlamak icin denize acıldığında olumle burun buruna bile geldi. Ama tum bunlar onun icin onemli değildi. İstiridye korsanlığı yaptığı yıllarda icki icmeye de başladı ve olcusuz bir şekilde alkol tuketti. Bu sırada gecirdiği bir kaza hayatını etkiledi ve ickiyi bırakmaya karar verdi. İstiridye korsanlığından sonra bir yıla yakın liman polisliği yaptı; bu sure zarfında toplumun değişik kesimlerinden bircok insan tanıdı. Ama en cok istediği şey, limana yanaşan gemilerden birine atlayıp, kitaplarda okuduğu seruven ve maceraları yaşayabileceği doğuya gitmekti. Ve sonunda bu isteğini gercekleştirip gemilerden biriyle Kore'ye, Sibirya'ya gitti. Bu yolculuk boyunca da okuma aşkından bir şey yitirmeyen London, gunduzleri gemi işleriyle uğraşıp, geceleri de okumaya devam etti.

    San Francisco;ya geri donduğunde duzenli bir iş bulup, bu serseri hayattan kurtulmaya karar verdi. Fakat ulkenin icinde bulunduğu mali bunalım butun ulkeyi alt ust etti. Zar zor bir kenevir fabrikasında iş buldu.

    Annesinin zorlamasıyla Call Dergisi;nin actığı makale yarışmasına yazı gonderdi ve bu yazıyla birincilik odulu olan 25 doları kazandı. Bu yazısında Japon sularında yakalandıkları tayfunu anlattı. Japon Kıyılarında Tayfun; adlı bu oykusu, guclu dili ve ozgun anlatımı ile bugun de gucunu ve tazeliğini korumaktadır. Call Dergisi de bunun farkına varmış ve bunu şu sozlerle ifade etmiştir: Bu genc sanatcının dikkati ceken yanları, duşunce gucundeki genişlik ve anlatımındaki sağlamlıktır. Kazandığı bu odul, London;un icindeki yazı yazma isteğini kamcıladı ve bundan sonra yılmadan yazmaya devam etti.

    Uzun suren calışma saatleri ve zor koşullar Jack'ı beden işciliğinden soğuttu ve icinde hic kaybetmediği seruven tutkusu yeniden uyanmaya başladı. O sıralarda Coxey adlı biri, işsizleri orgutleyerek bir ordu kurdu. Bu ordunun Oakland orgutlenmesini General Kelly yapmaktaydı. London, bunu duyar duymaz ailesini terk edip yeni seruvenler yaşayabileceği bu orduya katılmak istedi. Fakat yolda sokaklarda tanıştığı cocukların anlattıklarından etkilenerek, demiryolu serserileri'ne katılmaya karar verdi ve kısa zamanda yeni mesleğinin de inceliklerini oğrendi. Kısa bir sure sonra bu genclerin yanından da ayrılan Jack ile bir arkadaşı, kendi yollarına gitmeye karar verdiler. O trenden bu trene atlayarak yollarına devam ettiler. Bu hayatın Jack;ı ceken yanı tekduze olmamasıydı. Her an beklenmedik bir olayla karşılaşabilirdi ve ustelik bir sonraki gunun neler getirebileceği konusunda da hicbir fikri yoktu. Tehlikelerle dolu bir hayat tarzı onun ilgisini cekiyordu. Geceleri bir trene atlıyor, yemek saatlerinde lokantaların kapısında ya da caddelerde dileniyordu. Bu hayat tarzında bircok berduş, işsiz, serseri insan tanıdı.

    Jack London ona buna el acarken masal anlatma sanatını geliştirdi.(Cunku dilencilerin başarısı anlattıkları şeyin carpıcılığıyla ilişkilidir). Bir dilencinin caldığı kapı acılınca karşısına cıkan kişinin, ruh ve fikir yapısını bir cırpıda sezinleyerek onun yureğini yumuşatacak hikayeyi uyduruvermesi gerekliydi. London, işte bu sanatı cok iyi icra ettiğinden bircok kez ac kalmaktan kurtulmuştur.

    Demiryollarında serserilik yaptığı zamanlar oyle tehlikelerle yuz yuze geldi ki; Bir yandan son hızla giden trende oradan oraya atlamak, diğer yandan peşine duşen makinistler ve tren memurları; Ama o tum bunlarla ustalıkla başa cıkmasını becerdi. Cunku başaramazsa bunun kendisine pahalıya mal olacağını biliyordu.

    Daha sonra General Kelly;nin ordusuna giren Jack, burada işsizler ordusunu daha yakından tanıma fırsatını yakaladı. Hicbir zaman disipline giremeyen Jack, buradan da kısa bir sure sonra ayrıldı. Serserilik gunlerine geri dondu ve başı polisle derde girdi. Bunun sonucunda hapishaneyle de tanıştı doğal olarak. Hapishanede tanıştığı bir arkadaşı sayesinde tutuklulara ekmek ve su taşıyan memur oldu. O da kendisine verilen bu ayrıcalıklı durumu kullanmasını iyi bildi ve bu sayede değişik hayat koşullarından gelme bircok insan tanıdı. Onların duşuncelerinden, yaşam oykulerine kadar her şeyi oğrendi. Hapishaneden cıktıktan sonra demiryolu serseriliğine geri dondu. Elde ettiği deneyimleri ve tum yaşadıklarını Demiryolu Serserileri isimli kitabında anlattı. Sonunda San Francisco;ya gidecek bir gemiye tayfa olarak yazıldı.

    Jack London'un sosyalist fikirleri, bu serserilik gunlerinde, yani işsizler, serseriler arasında gecirdiği gunlerde yeşerdi. Onceleri Jack London, bu insanların sorumluluktan kacan, macera peşinde koşan insanlar olduklarına inanırdı ama daha sonra dinlediği hikayelerden cıkardığı sonuc, insanların hayatın sillesini yiyerek butun kapıların yuzlerine kapatılması sonucu bu hale geldikleriydi. Ellerini ayaklarını makineye kaptıranlar, calışma koşullarından oturu sağlığını yitirenler ve yaşlanarak calışma sisteminin dışında kalan kişiler; Bu insanlar calışma olanaklarını yitirip işi serseriliğe vurmuşlardı. Jack London;un bu insanlarla konuştuklarından cıkardığı bir diğer sonuc şuydu: Beden işciliği yerine, işi duşunsel calışmaya dokmek. Cunku ona gore bu duzen kusurluydu ve bu duzen, toplumun iflas etmiş olduğunu gosteriyordu. Değişik fikirlerle dondu Oakland;a ve kendini aydınlatacak kitaplara yoneldi.

    Kendini aydınlatmaya ise daha once bir yerlerden duyduğu sendika, sosyalizm, işci dayanışması gibi sozlerden başladı. O gunlerde Marx;ın Komunist Manifestosu;nu okumasıyla kafasındaki fikirler aydınlandı ve not defterine şunları duştu: ;İnsanlık tarihi baştan başa somurenlerle somurulenlerin kavgasıyla dolu; Darvin;in incelemeleri nasıl insanoğlunun gelişimini gosteriyorsa, sınıflar arasındaki bu kavganın tarihi de, bizlere iktisadi uygarlığın gelişimini gostermektedir.

    Yuksek oğrenimini tamamlamaya karar verdi ve bunun icin Oakland lisesine yazıldı. Liseye yazıldığında 19 yaşındaydı ve arkadaşlarına uyum gostermekte zorluk cekiyordu. Yine bu yıllarda ceşitli derneklerle ve sosyalist partiyle ilişkisi oldu.

    Jack London;a gore sosyalizm ekonomik, tarihi ve insani acıların hangisinden ele alınırsa alınsın, kacınılmaz bir sonuc, akla en yakın olan duzendi. O cağlarda fikir alanı sınırlı olduğu halde, sosyalizmin bilimsel bir yol olduğunu ortaya koyan unsurları Jack London birer birer acıklayarak mantık silsilesini yurutmeyi başarmış ve butun bunlardan bir sonuc cıkarmak yurekliliğini gostermiştir.

    Bu yıllarda yaptığı konuşmalardan birinde toplumsal duzenden eleştirel bir bicimde bahsetmesi, tutuklanmasına neden oldu. Lise sınavlarını verip Kaliforniya Universitesi;ne ayak bastığında dev tasarılar ve buyuk istekler yeşeriyordu icinde. Fakat derslerinin iyi olmasına rağmen, ailesinin icine duştuğu maddi sıkıntı yuzunden okulu bırakıp calışmak zorunda kaldı. Beden işciliği yapmadan once, şansını yazarlıkta denemek istedi.

    Yaratıcılık yoluna dokulmenin verdiği heyecanla, yemeden icmeden kesilmişti. Boylesine bir yaratma ateşinin, coğu insanı yakıp kul edeceğini soyleyen yine kendisidir.

    Surekli yazılar yazdı ve bunları ceşitli dergilere gonderdi. Fakat meteliksiz kaldığı bir gun camaşırhanede calışmak zorunda kaldı. Kendisini tuketen beden işciliğinden bunalan Jack, 1896 yılında Klondike;ta altın yatağı bulununca altına hucum edenlerin başını cekti ve yine seruven duygusuna yenildi. Alaska;da altın bulma konusunda başarıya ulaşamamış olsa da burada elde ettiği deneyimler, bilgiler ve tanıştığı insanlar ileride kendisine altın değerinde fırsatlar getirecekti. Alaska;da bircok insan tanıdı ve onlardan bir suru hikaye dinledi. Bu zaman zarfında okumaya da devam etti. Burada tuttuğu notlar bircok hikayeye ve kitaba hayat verecekti.

    Meteliksiz bir şekilde eve dondu. Bundan sonraki tek dileği yazar olmaktı. Omrunu artık yapıcı bir yoldan tuketmek istiyordu. ;Emek piyasasında kelepir bir işci olmaktan vazgecmişti.; Ceşitli dergilere yazılar gonderdi. Birkacı dışında yazılardan buyuk bir coğunluğu geri dondu ve Jack London bu surecte buyuk bir sefaletle boğuştu. Bir sure sonra Posta İdaresi;nde kendisine duzenli bir maaş sağlayıp hayatını duzene koyabileceği bir iş buldu fakat icindeki yazarlık isteği her zaman ağır bastı.

    Jack London dunyaya yiyip icmek, keyif catmak icin gelmemişti. Yaratıcı olmak, edebiyat dunyasına katkıda bulunmaktı isteği. Sanat uğruna cektiği yoksulluk dokunmuyordu ona; bir suru şeye sahip olmayı yersiz ve boş buluyor, hayatın ceşitli zevkleri, ortaya koyduğu eserlerden duyduğu kıvancın yanında anlamsız kalıyordu.

    Yazar olmak icin sahip olması gereken iki şey vardı: Bilgi ve uslup; Bunları elde etmesi icin surekli okuması, kendisini geliştirmesi gerektiğini biliyordu. Yepyeni bir anlayış getirmek ve kendi deneysel felsefesini kurmaktı derdi. Yıllardır tekrarlanan şeylerle işi yoktu.

    Jack London;un fikir dunyasını etkileyen duşunurler Darwin, Spencer, Marx ve Nietzsche olmuştur.

    İşin hoş yanı Jack London'un ustun insan goruşuyle sosyalizmi bir arada benimsemesidir. Birbiriyle asla bağdaşmayacak olan bu iki inanc Jack London;u hayat boyu etkiledi, Jack London yaşadığı surece hem toplumcu hem de bireyci olarak kaldı. Ustun insan olduğuna inanarak kendisi icin bireyci duşunceyi benimsiyor, korunmaya ihtiyacı olan zayıflar yığınına sıra geldiğinde toplumcu kesiliyordu. Bereket versin Jack London her biri ayrı yana gitmek isteyen bu iki azılı atı yıllar yılı bir arada koşturmayı başardı.

    Kullandığımız alıntıdaki yazara tam anlamıyla katılmamakla birlikte, Jack London'u doğrudan sosyalist yazarlar kategorisine sokmanın da pek mumkun olmadığı acık bir şekilde onumuzde duruyor. Jack London, sosyalizmden etkilenmiş, gercekci bir yazar olarak tanınıyor tum dunya tarafından; Yukarıda zikredilen, kendisinin etkilendiği yazarların, duşunurlerin, kuramcıların listesini tekrardan gozden gecirdiğimizde, materyalist ve idealist yazarları hep birlikte goruruz. Bu da yazarın fikirlerinin daha tam anlamıyla netleşmediğini de gosteriyor zaten.

    Vaktinin buyuk bolumunu okumaya ayırıyordu artık ve elinden kitaplar hic duşmuyordu.

    Jack London'u kahreden şey, okumaktan kan canağına donmuş gozlerini yumup uyumak ve biraz olsun dinlenmek zorunda kalmasıydı. Uykudan butun butun vazgecemeyen London, coğu kere beş saatlik uykuyla yetiniyordu. Kısa bir sure icin de olsa yaşamasına ara vermek istemiyordu, istemiyordu ya kendisini uykunun derinliklerinden cekip cıkaran calar saatin zilini duyduğunda, onunde pırıl pırıl, on dokuz saatlik bir calışma zamanı olduğunu hatırlayarak, ok gibi fırlıyordu yatağından. Okumanın buyusune kaptırmıştı bir kere kendini, buyulenmişti sanki.

    Jack London'un yaşadığı donemde, edebiyat alanında bir kişinin kendisini kabul ettirmesi icin zenginleri oven, her şeyi iyi yanından ele alıp, gerceklerden kacan yazılar yazması gerekliydi. Bu tarz yazan insanların başarıya ulaşması ve yayınevleri tarafından kabul gormesi her zaman daha kolaydı. Fakat Jack London butun bunlara boyun eğmeyerek ve bildiği yoldan şaşmayarak, cağdaşları olan Tolstoy, Maupassant, Flaubert ve Zola gibi yalnızca gerceği anlattı ve kendisini kabul ettirmek icin de cok caba sarf etti.

    Gunde uc dort bin kelime yazayım dersem, gerektiği gibi calışmış olmayacağımı biliyorum. İyi bir yazı, kalemi hokkaya daldırıp daldırıp yazılmaz. Bir duvar orermiş gibi, taş ustune taş yerleştirircesine, neyi nereye koyacağını bilmelidir insan diyordu bir keresinde. Nitekim ilk kitabı Kurdun Oğlu;nun yayımlanması ile Amerikan hikÂyesinde yeni bir cağ acılmaktaydı. O zamana kadar soylular icin uretilmiş bir sanat anlayışı yerine, butun sınıflara hitap eden bir anlayış getirdi ve okuduğu kitaplarla oluşturduğu bilimsel duşunceyi edebiyata uyarlayan ilk Amerikan yazarı oldu. Jack London, aynı zamanda Amerika'daki proleter edebiyatın yaratıcısı da oldu. 1929 yılında New Masses adlı dergi, onun icin şu sade ve gercek kelimeleri kullandı: Gercek bir proleter yazarı, işci sınıfı icin yazmakla yetinemez, eserlerinin bu sınıf tarafından okunması gerekir. Yazdıkları bir başkaldırma fikrinden doğmalıdır. Jack gercek bir proleter yazarıdır. Amerikan dehasının bugune dek doğurduğu tek ve ilk proleter yazar. Okuyan işci Jack London okuyor. İşcilerin okuduğu tek yazar Jack London;dur, bugune dek edindikleri tek edebi deneme; Fabrika işcisi olsun, tarım işcisi olsun, tayfasından, gazete dağıtıcısına kadar butun işciler, Jack London'u tekrar tekrar okurlar. London, Amerikan işci sınıfının en gozde yazarıdır.

    Yazıları dergilerde yayımlandı ve artık edebiyat cevresi tarafından tanınan bir yazar oldu. 1902 yılının Temmuz ayında Amerikan Press'ten Guney Afrika;ya giderek oradaki savaşla ilgili roportaj yapma teklifi aldı ve hemen trene atladığı gibi yola cıktı. İngiltere;ye vardığında ise kendisine geri donmesini isteyen bir telgraf ulaştı. Fakat Londra;da beş parasız kalan Jack, donmek yerine kentin en kotu şartlarında yaşayan insanlarının bulunduğu doğu yakasına yoneldi ve bir sure o insanlar gibi yaşadı, onlar gibi giyindi, onlar gibi yedi icti.

    Buradaki koşulların iktisadi tahlillerini de yaptığı ve o insanların carpıcı hikÂyelerini, yaşamlarını anlattığı kitabı ;Ucurum İnsanları, buyuk bir ilgi uyandırdı. Bu kitabı yazarken hem kendi gozlemlerine, hem de Londra'nın yoksulluk sorunu uzerine yazılmış yuzlerce broşur rapor ve esere dayanarak, adeta bir sosyolog gibi calıştı.

    Bundan sonra yine kitap yazmaya devam etti. Vahşetin Cağrısı ve Deniz Kurdu kitapları da buyuk beğeniyle karşılandı. Vahşetin Cağrısı adlı kitabı ona dunya capında bir un kazandırdı. Deniz Kurdu bircok eleştirmen tarafından Jack London'un en guclu eseri olarak kabul edilir. Cunku bu romanda gelişim, biyoloji ve toplumbilimi guzel bir bicimde harmanladı ve heyecanlı bir şekilde halk kitlelerine sundu.

    Savaşı izleyip, roportaj yapmak icin Japonya'ya gitti daha sonra ve burada da hapishanelerle tanıştı. Japonya'ya varmadan Kore'de Koreliler onu Rus casusu olmakla suclayıp tutukladılar. Daha sonra ise Japonya'da orduyu izinsiz izlemek sucuyla hapishaneye gonderdiler. Japonya'da gozupekliğini, cesaretini gostererek ve diğer gazetecileri atlatarak gazetesine haber ustune haber yağdırdı.

    Universitelerde, ceşitli derneklerde konferanslar, seminerler verdi aynı zamanda ve buralarda sosyalist fikirleri insanlara sundu ve onu sonuna kadar savundu. Bazı toplantıların sonunda ise gazeteler Jack London hakkında kotu şeyler yazdılar ve onu tutuklatmaya bile calıştılar. Bu ortamda toplumcu, sosyalist fikirlerle yazılmış eserler vermeye devam etti ve Amerikan gencliğini aydınlatarak onları, ellerini kollarını bağlayan zincirlerden kurtarmaya calıştı.

    Seruven duygusunun icine işlemesiyle yerinde duramayan Jack London dunya turuna cıkmaya karar verdi. Bunu da kendi elinden cıkan bir tekneyle yapacaktı fakat bu teknenin yapımı hem yıllarını aldı hem de bircok sorunla karşılaştı.

    Geminin yapım aşamasında da kitaplarını yazmaya devam etti. İlk cağlarda insanoğlunun ilkel bir varlıktan insan haline donuşmesini anlatan kitabı Adem'den Once bu doneme rastlar. Bu kitabında Darwin;in evrim konusundaki tezlerini de kullanır London.

    Kendisinin dunya capında tanınmasını sağlayan ve sosyalist romanların en onemlilerinden kabul edilen Demir Okce de bu zamanda yazıldı. Bu kitabında ise Marx'ın fikirlerinden yararlandı ve onu okuyucuyla paylaştı. Demir Okce kurmaca bir romandır ve aynı zamanda Jack London'un ileri goruşluluğunu yansıtmaktadır.

    Jack London işte bu belgeler ve delillere dayanarak, guzel olduğu kadar dehşet uyandıran bir eser yazdı. Demir Okce, London'un edebiyat acısından en başarılı eseri değildir ama Jack London bu calışmasıyla iktisadi devrime buyuk katkıda bulunmuştur. London bu eserinde faşizme değinmekle kalmayarak, faşistlerin her turlu kultur ve başkaldırmayı yok etmek icin ne gibi yollara başvuracaklarını da belirtmişti. Demir Okce'yi gunumuzde okuyanlar bile bu eserin daha dun ya da bir kac yıl once kaleme alındığı izlenimine kapılabilirler.

    Sonunda teknesini bitirip yolculuğa cıktı ve bu yolculuk boyunca bin bir turlu macera ve heyecan eksik olmadı. Yolculuk suresince, kendisinin yazar olma macerasını kaleme aldığı buyuk olcude otobiyografik nitelik taşıyan kitabı Martin Eden'i yazdı.

    Donemin eleştirmenleri tarafından kıyasıya eleştirilse, hakkı teslim edilmese ve kıymeti Jack London'un olumunden sonra anlaşılsa da Martin Eden, Jack London'un en iyi romanlarındandır. Bu kitabı icin şunları soylemiştir: Martin Eden benim. Martin Eden bireyci olduğu icin oldu, bense sosyalist olduğum, toplumcu bir duşunceye sahip olduğum icin hayattayım.

    Bu dunya turu yedi yıl olarak planlanmasına rağmen London, iki yıl gibi bir sure sonra ulkesine geri donmek zorunda kaldı. Fakat London'un gazetelere verdiği demeclerde soylediği şey, bu gezide hayatının en mutlu gunlerini yaşadığıydı. Yine bu gezi hikÂyelerine konu olabilecek bir seruven hazinesi sağladı ona. Geri donduğunde, Alaska;da altın aradığı gunlere dair yeni bir roman yazdı. Yanan Gun isimli kitabının birinci kısmında altın bulunmasından onceki Alaska, ikinci kısımda ise Glen Ellen kırlarının guzelliği anlatılır. Bu kitabın başarısı ise sosyalizmi okuyucuya herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatabilmesindedir.

    Geziden dondukten sonra kendisine buyuk bir ciftlik alan Jack London olumune kadar burada yaşadı. Bunun yanı sıra Amerika'nın en şahane evini yaptırmak istedi ve bunun icin de bircok masrafa girişti. Fakat bu ev, bitim aşamasında yandı ve London'un butun cabaları boşa gitti.

    Şatosu yapılana kadar ciftliğinde yaşayan ve kitaplarını yazmaya devam eden London'un misafirleri de eksik olmuyordu. Evi surekli dolup taşıyordu. Gelen misafirlerle ilgilenmek, onlarla sohbet etmek ve onlardan bir şeyler oğrenmek, London icin cok onemliydi. Girdiği ortamları ışığıyla, enerjisiyle aydınlatmasını da bilirdi.

    Ciftlikteki gunlerinde tarıma da merak salan London, yeni ve daha once uygulanmamış metodları uygulayıp tarımı geliştirmeye calıştı. Ve bu sure icerisinde kitaplarını da yazmaya devam etti. Fakat yaptırmakta olduğu şatonun yanması onu derinden etkiledi ve bunalıma surukledi. Onu asıl uzen ise evin yanması değil, insanlara olan inancı ve guvenini yitirmiş olmasıydı. Ayrıca bu evi yaptırmak uğruna girdiği borclardan dolayı da bir hayli sıkıntıdaydı. Bununla birlikte sağlığı da gittikce kotuleşti.

    Jack London kısa ama dopdolu bir hayatı ozlerdi. Bu kısa sure icinde carpıcı kişiliğiyle yuzyılının insanını etkilemek, duşuncelerine yon vermek istemişti. Tukeneceği gune kadar buyuk bir ihtirasla yaşamak, butun soyleyeceklerini tamamlayıp son kuruşuna kadar harcadıktan sonra olmekti dileği.

    1916 yılının Kasım ayında hayata gozlerini yuman London;un olumu de bircok soru işareti bıraktı. Olum nedeninin intihar mı yoksa yanlışlıkla aşırı dozda aldığı ilactan mı, kaynaklandığı hala tartışılır. Fakat aldığı uyku ilacları; odasında cıkan, birinde atropin sulfat, diğerinde morfin sulfat bulunan iki boş kutu ve calışma masasının uzerindeki bloknotta zehirin oldurucu dozunu hesaplaması intihar olasılığını arttırıyor.

    Jack London'ın yaşamı her zaman dolu dolu gecti. Hayatında celişkiler, coğu zaman belirleyici oldu. Fakat her şeye rağmen tavrını hep ezilenlerden, işsizlerden, insandan yana koydu.

    Cunku Jack London da onların yaşadıklarını yaşadı, acılarını hissetti ve bunu kitaplarında anlattı. Kitaplarında her zaman gerceği anlatmaya calıştı. Yaşamı bu kadar dolu yaşamak ancak Jack London;lara yaraşırdı herhalde. Yaşamını boylesine dolu dolu yaşamasa o kitaplar nasıl yazılırdı ki?




    Jack London _ DONEK "When the God Laughs" (Tanrı Gulunce) VARLIK YAYINLARI 8mb Pdf:
    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.








    ZAMANGEZGİNİ
    BAYHUN ONTURK