Georg Lukacs - Aklın Yıkımı - Cilt 2
Payel, 1. Basım, 2006
Georg Lukacs Aklın Yıkımı'nın tartışmalı bir kitap olduğunu soylemekten cekinmez. Horkheimer'ın Akıl Tutulması'ndan yedi yıl sonra, 1952'de tamamlanan yapıt Alman usdışıcılığının tarihcesini tarihsel materyalizmin inceleme araclarıyla yeniden değerlendirir. Lukacs ender rastlanan bir bilgi ve farkındalık sergileyerek faşizmin canavarlıklarının yaşlı Schelling, Schopenhauer ve Nietzsche'ye kadar geri uzanan bir donemde atılan tohumlarını araştırır. Alman olmasına karşın Kierkegaard da yirminci yuzyıl duşuncesi uzerinde olağanustu etkisi acısından uzun uzadıya tartışılır. Lukacs I. Dunya Savaşı oncesinin felsefe ve toplumbilimini ele alırken ozellikle Georg Simmel ve Max Weber gibi Almanya'nın onde gelen duşunurlerinden kişisel tanışıklıkla soz eder. Kitabın ırk kuramının on sekizinci yuzyıldaki koklerinden başlayan gelişimini cizen son bolumunun ardından zamanımız icin bir uyarı ozelliği taşıyan doyurucu bir sonsoz gelir. Usdışı eğilimlere karşı Alman yatkınlığını acıklayan ozel tarihsel koşullar bulunmasına karşın hicbir ulke bağışıklık konusunda emin olamaz.
Lukacs'ın secilmiş duşunurlerde ortaya koyduğu karanlıkcılık, kendinden hoşnutluk, umutsuzluk ya da kiniklik eğilimlerine karşın yazar onların yapısal başarılarını yadsımaya calışmaz. Lukacs, Pietro Nenni'yle birlikte son uluslar arası barış hareketlerinde, insanlığın rehber ışığı olarak, bilincli aklın (kotuye kullanılmaya her zaman acık olan) kitle duygusunun yerini almasının ilk işaretini gorur. Genc Hegel'le birlikte yazarın başyapıtlarından biri olan ve 2 cilt olarak yayımlayacağımız Aklın Yıkımıbaştan sona yazarın gelecekteki uygar yaşama ilişkin ciddi kaygılarını dile getirir.
Payel, 1. Basım, 2006
Georg Lukacs Aklın Yıkımı'nın tartışmalı bir kitap olduğunu soylemekten cekinmez. Horkheimer'ın Akıl Tutulması'ndan yedi yıl sonra, 1952'de tamamlanan yapıt Alman usdışıcılığının tarihcesini tarihsel materyalizmin inceleme araclarıyla yeniden değerlendirir. Lukacs ender rastlanan bir bilgi ve farkındalık sergileyerek faşizmin canavarlıklarının yaşlı Schelling, Schopenhauer ve Nietzsche'ye kadar geri uzanan bir donemde atılan tohumlarını araştırır. Alman olmasına karşın Kierkegaard da yirminci yuzyıl duşuncesi uzerinde olağanustu etkisi acısından uzun uzadıya tartışılır. Lukacs I. Dunya Savaşı oncesinin felsefe ve toplumbilimini ele alırken ozellikle Georg Simmel ve Max Weber gibi Almanya'nın onde gelen duşunurlerinden kişisel tanışıklıkla soz eder. Kitabın ırk kuramının on sekizinci yuzyıldaki koklerinden başlayan gelişimini cizen son bolumunun ardından zamanımız icin bir uyarı ozelliği taşıyan doyurucu bir sonsoz gelir. Usdışı eğilimlere karşı Alman yatkınlığını acıklayan ozel tarihsel koşullar bulunmasına karşın hicbir ulke bağışıklık konusunda emin olamaz.
Lukacs'ın secilmiş duşunurlerde ortaya koyduğu karanlıkcılık, kendinden hoşnutluk, umutsuzluk ya da kiniklik eğilimlerine karşın yazar onların yapısal başarılarını yadsımaya calışmaz. Lukacs, Pietro Nenni'yle birlikte son uluslar arası barış hareketlerinde, insanlığın rehber ışığı olarak, bilincli aklın (kotuye kullanılmaya her zaman acık olan) kitle duygusunun yerini almasının ilk işaretini gorur. Genc Hegel'le birlikte yazarın başyapıtlarından biri olan ve 2 cilt olarak yayımlayacağımız Aklın Yıkımıbaştan sona yazarın gelecekteki uygar yaşama ilişkin ciddi kaygılarını dile getirir.