15 Nisan 1920'de oğleden sonra uc sularında, Boston'un banliyolerinden South
Braintree'nin ana caddesinde, bir soygun sırasında iki adam olduruldu. Buraya
birkac kilometre uzakta, Charlestown'da 22 Ağustos 1927 gecesinde, iki adam
elektrikli sandalyede idam edildi. Sacco ve Vanzetti davası işte bu dort adam
ve bu yedi uzun yıl boyunca adım adım oruldu.
------------------------------------------------------------------------

Birinci Dunya Savaşı'nın sona ermesi ve onu izleyen kriz donemi, Amerikan
toplumunu ikiye ayıran, dunya kamuoyunu ayağa kaldıran ve sembol haline
gelen Sacco ve Vanzetti davasının arka planını oluşturur.

Olay, başlangıcta, şiddetin ve soygunların yoksullar icin neredeyse
meşrulaştığı bu yeniden uyum sağlama donemi icin oldukca sıradandır. Boston'un
sanayi banliyosu ulkenin icinde bulunduğu şartlardan fazlasıyla etkilenmiştir.
Kasım ayında komşu şehrin "tasarruf sandığı" soyulur; Noel'de bu kez
Bridgewater'da bir ayakkabı fabrikasının kasası soyguna uğrar; daha sonra bir
cete ayakkabı stoklarını calar.

South Braintree soygununun kurbanları, bu ayakkabı firmasının
muhasebecisi ve onun "koruması"dır. Calışanların haftalık ucretlerini zırhlı
celik kasalarla komşu buroya taşımaktadırlar. Katettikleri bu kısa yol
uzerinde iki adam onlara saldırır, ateş eder, kasaları kapar ve icinde uc
kişinin bulunduğu kendilerini bekleyen arabaya binerek oradan uzaklaşır.
Sabahın erken saatleridir, iki saldırganı birkac tanık gorur. Bundan sonra,
davanın seyrini esas olarak tanıkların ifadeleri, karar değiştirmeleri,
tutarsızlıkları belirler.

Saldırı sırasında kullanılan calıntı Buick'in izini suren komiser
Stewart, daha once de başı polisle belaya giren bir takım İtalyanlarla
karşılaşır. İclerinden biri daha once surgune mahkum edilmiştir. Bir otomobil
tamircisi İtalyanların dukkana geldiğini bildirir. Teşhis edilen uc kişiyi
elinden kacıran Stewart, Bridgewater'dan gelen bir arabadaki iki adamı
tutuklar. İkisi de yabancıdır. İkisi de silahlıdır. Ustlerinde anarşist bir
bildirinin musveddeleri bulunur. Adları Nicola Sacco ve Bartolomeo
Vanzetti'dir.

Dedham'da ilk sorgulamayı yapan sorgu yargıcı, Sacco'nun South
Braintree olayına karıştığına hemen kanaat getirir. Olayın olduğu 15 Nisan
gunu "İtalyan" işe gitmemiştir. Bu andan sonra, iki adamın yalanlamalarına
rağmen teşhis icin tanıkların karşısına cıkarılırlar.

Vanzetti daha onceden mahkum olmuştur. Noel'deki Bridgewater
soygununun sanığı olarak tanıklar onu resmen teşhis etmiştir. Doğru durust bir
savunma yapma imkanı olamayan Vanzetti yargıcın kararı okumasıyla mahkum olur:
"Mahkeme, sanık Bartolomeo Vanzetti'yi 12 yıldan az 15 yıldan fazla olmamak
uzere hapis cezasına carptırmıştır..."

Bu birinci dava yuzunden Vanzetti diğer mahkemeyi tutuklulara ayrılan
"kafes"ten izler. 1921 ağustosunda aynı yargıc, Dedham'daki mahkemede bu sefer
Sacco ve Vanzetti'nin idama mahkum edildiği kararını okur. O andan itibaren
iki tutuklu icin uzun ve acılı bekleyiş başlar. Mahkeme uzadıkca uzar. Hatta o
sırada başka bir cinayetten hapiste yatmakta olan Celestino Madeiras, soygunu
ve cinayetleri Joe Morelli cetesiyle birlikte işlediğini itiraf eder. Ama...

9 Nisan 1927'de yine aynı yargıcın sesi iki arkadaşın acılarına ve
umutlarına son verir: "Yuce Mahkememiz vucudunuza elektrik verilmek suretiyle
olum cezasına carptırılmanızı uygun gormuştur... Yasaların kararı bu
yondedir."

Kendilerine Rağmen İki Kahraman
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Kahramanlar: İki İtalyan, gocmen ve anarşist. Kendilerini mahkum eden
ilk karar acıklandığında Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti kimdi? Yedi yıl
sonra olum kararı infaz edildiğinde kim olmuşlardı?

Nicola Sacco hapishaneyi olumden daha korkunc bulur. Ateşli bir
militandır, eylemsizlik ona acı verir. Aşıktır, asıl buyuk işkence karısından
ayrı duşmektir. Şefkatli bir babadır, cocuklarının buyuduğunu gorememek onu
umutsuzluğa surukler. O kadar gurur duyduğu oğlu Dante ondan uzak
buyumektedir, kızı Ines o hapishanedeyken dunyaya gelir. Vanzetti gibi, o da
Amerika'ya 1908'de gelmiştir. Babasının şarapcılık yaptığı, 1885'te doğduğu
koyunu dunyayı keşfetmek icin terketmiştir. Cesur ve hayata karşı iyimserdir,
biraz İngilizce oğrenir, bir meslek sahibi olmak icin, cıraklık yaparken kendi
cebinden para verir. Sonunda iyi bir kunduracı olur. Patronunun gozdesidir;
hatta ona beş odalı bir daire kiralar. 1912'de Rosina Zambelli ile evlendikten
sonra hayatı daha da duzenli hale girer. Ama yine de Amerikan hayat tarzına
ayak uydurmakta zorluk ceker. Neredeyse sadece İtalyanlarla goruşur.
Arkadaşlarının coğu gibi bir anarşist cevreye girer. Elinden geldiği kadar
para biriktirmeye calışır. Annesinin olum haberi geldiğinde ulkesine donmeye
karar verir. Tutuklandığı gunun sabahında karısının valizleri hazırlamasına
yardım etmiştir. Ama yine de arkadaşlarıyla birlikte bir anarşist mitingin
hazırlığına katılmaktan kendini alamaz. Miting bir matbaada calışan bir
İtalyan gencin karanlık "intiharı" uzerine duzenlenecektir.

Olume mahkum olduğu icin, hapishanede calışmasına izin verilmez.
Birkac kez akli dengesini yitirir; defalarca intihara teşebbus eder, aclık
grevleri yapar. Karısının ısrarları uzerine hastaneye kaldırılır. "Akıl
hastanesi"nden masumiyetini ve cektiği acıları anlatan mektuplar yazar.
Okumaya, kendini eğitmeye calışır. Adil bir şekilde yargılanmadığını duşunur
surekli. Yoksullara ve İtalyanlara karşı kor bir nefretin kurbanı olduğuna
inanır.

Daha yaşlı ve bekar olan Vanzetti'nin mizacı da tutkuları da cok
farklıdır. Hapishane onu cok değiştirir, kendini iyi hisseder. Hayatının
sonunda "bir toprak kurdunun ya da bir tavuğunki gibi olmayan" olumunu
selamlar. 1888 yılında Kuzey İtalya'da doğan Bartolomeo Vanzetti once
pastacılık oğrenmek icin babasının ciftliğini terkeder, sonra surgune gitmeyi
tercih eder ve 1908'de ABD'ye goc eder; burada ekonomik bunalımla yuz yuze
gelir. İlk yıllar cok zor gecer. Boston yakınlarında Plymouth'a yerleşmeden
once şehirde ve taşrada her tur vasıfsız işe girer cıkar. Once bir halat
fabrikasında calışır, 1919'da bir balık satıcısının mallarını devralır.
Bağımsızlığına kavuşmuştur. Plymouth sokaklarında ıslık cala cala el arabasını
iter. Neşeli ve arkadaş canlısı bir insandır. İtalyanların kaldığı bir binada
bir odada kalır. Boş vakitlerinde hep okur; Dante ve Renan, Hugo ve Tolstoy,
Marx ve Proudhon ustaları okur. Bir yandan da militan bir eylemlilik icine
girer. Kropotkin'e ve Malatesta'ya hayrandır. Malatesta'nın L'Umanita Nuova
dergisine abone olur.

Bridgewater soygunundan mahkum olduğunda hapishanede calışır. Once
resim atolyesine devam eder, boyalara alerjisi olduğu ortaya cıkınca bu
atolyeyi bırakır, dikiş atolyesine gecer. Boş zamanlarında okumaya devam eder;
felsefeye ve aritmetiğe merak sarar. Proudhon'u tercume eder. "Bir proleterin
hayat hikayesi" adını verdiği cocukluk anılarını kaleme alır. Mahkemeyi buyuk
bir dikkatle izler. Masum olduğuna inanan Boston'lu kadınlarla mektuplaşır.
Siyasi "dostlar"ının kendisine pek yardımcı olmadığını ve ABD'deki işcilerin
kitlesel desteğini arkasına alamadığını duşunur. En aktif destekcilerinin
"entellektueller, orta sınıf ve bazı unlu şahsiyetler" olduğunun farkına
varır, idamından kısa bir sure once bu konudaki kırgın uzuntusunu dile
getirir: "başka ulkelerde yapılanların yarısı burada yapılsaydı, biz şu anda
ozgur olurduk."

Vanzetti'nin Sacco'nun Oğlu Dante'ye Mektubu
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Hic aklından cıkarma Dante, eğer birisi baban ve benim hakkımda başka
birşey soylerse, o, masum olulere, yurekli bir şekilde yaşamış insanlara
kufreden bir yalancıdır. Şunu da iyi bil ve hep hatırla Dante, eğer baban ve
ben, kalleş, riyakar, donek insanlar olsaydık olume gonderilmezdik. Bize karşı
topladıkları delillerle cuzzamlı bir kopek, bir akrep bile olume mahkum
edilemez. Bizim, davamızın yeniden gorulmesi icin one surduğumuz bu olgular,
bir ana katilinin, yureği taşlaşmış bir suclunun davasının yeniden gorulmesine
yeterdi.

Hic aklından cıkarma Dante, bunları hep hatırla; biz suclu değiliz,
bizi bir yığın uydurma ve yalanla mahkum ettiler; yeniden yargılanmamıza karşı
cıktılar ve eğer yedi yıl, dort ay, onbir gun suren tarifsiz acılardan sonra
bizi idam ediyorlarsa, bunun sebebi sana demin soylediklerimdir, cunku biz
yoksullardan yanaydık, insanların insanlar tarafından ezilmesine ve
somurulmesine karşıydık.

Senin ve diğerlerinin saklayacağı, davamızla ilgili belgeler, babanın,
annenin, Ines'in, ailemin ve benim, Devlet'in yararı gereği ve Amerika'nın
egemenleri tarafından ve onlar icin kurban edildiğimizi kanıtlayacaktır.


Son
~~~
İlk olarak idam edilen Sacco, infaz odasına emin adımlarla girdi ve
gardiyanın bir işareti uzerine elektrikli sandalyeye oturdu. Aynı anda,
İtalyanca bağırdı: "Yaşasın Anarşi!" Sonra durdu, sakinleşti ve bozuk bir
İngilizceyle devam etti: "Hoşcakalın karım, cocuklarım ve butun dostlarım."
Sonra, sanki ilk defa goruyormuş gibi, odaya, cevresine bakındı, toplanan
tanıklara "İyi akşamlar beyler" dedi. Başına kukuleta gecirilirken İtalyanca
mırıldandı: "Hoşcakal anne."

Birkac dakika sonra Vanzetti getirildi. Sakin ve dikkatliydi. Guvenli
bir adımla odaya girdikten sonra, hapishane mudurunun ve daha onceden tanıdığı
uc gardiyanın elini sıktı. Elektrikli sandalyeye oturdu ve bağlanmadan once,
alcak sesle oradakilere konuşmaya başladı. "Size masum olduğumu soylemek
istiyorum" dedi ağır ağır. "Ben hicbir zaman suc işlemedim, ama arada sırada
gunaha girmişimdir". Baş gardiyana donerek: "Benim icin butun yaptıklarınıza
teşekkur ederim. Ben sadece bu suclama icin değil, butun suclamalara karşı
masumum. Ben masumum" dedi. Tekrar durdu ve soylemek istediklerinin doğru
anlaşılması arzusuyla, Vanzetti son sozlerini soyledi: "Bugun bana yapılanlara
dair bazı kişileri bağışlamak istiyorum."


PEKİ, ARTIK BİZ İKİ ULUSUZ
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Tam yedi yıl akıl almaz bir hukuk rezaleti olarak suren ve iki sucsuz
insanın, "işinin ehli bir kunduracıyla, bir işportacı parcasının", elektrikli
sandalyede katledilmesiyle sonuclanan olay ABD tarihinin sayısız
yuzkaralarından birini oluşturur. Bu konuda yuzlerce kitap yayımlandı.
Turkcede yalnızca Howard Fast'in Sucsuzlar adlı romanını (Ceviren Seckin
Cılızoğlu, Payel, 1969, 1975), bir de Refik Evren'in Sucsuzlar'dan ozetlediği
Sacco ile Vanzetti adlı kitapcığı (Haziran, 1977) anımsıyorum.

Sacco ile Vanzetti genc yaşlarda ABD'ye gelmiş iki İtalyan
gocmendiler. 1920'de ABD'de doğruğa tırmandırılan komunist karşıtı histeri
ortamı icinde adam oldurme sucuyla tutuklandılar. Dunya savaşının bitmesiyle
ortaya cıkan işsizlik, ucretlerin korkunc duşukluğu, buyuk sermayenin gittikce
buyumesine karşılık orta katmanların hızla yoksullaşması ulkede huzursuzluğun
buyuk olcude yaygınlaşmasına yol acmış, 1918'de 1 milyon olan grevci işci
sayısı 1919'da 4 milyona yukselmişti. İşciler grevlerde ekonomik haklar
yanında demokratik haklar da talep etmeye, kimi endustri kollarının
millileştirilmesini istemeye başladılar. Gelişen radikal hareketlerin
geriletilmesi icin yoğun bir baskı ortamı yaratıldı. 2 Ocak 1920'de 70 kentte
aynı anda gercekleştirilen "baskın"larda 6000'i aşkın ilerici tutuklandı.
Solcu partilerin butun binaları basıldı, yoneticileri iceri atıldı.
Tutuklananlar kentlerin buyuk caddelerinden kelepceli olarak toplu halde
gecirildiler. İşkenceler ayyuka cıktı. Basının da yardımıyla tum ulke bir
korku ve dehşet ortamına sokuldu (ilginctir, benzer olaylar İkinci Dunya
Savaşı'nın ertesinde de yaşandı). Uye sayısı 5 milyona yukselen Klu Klux Klan
da bu dehşet ortamına payına duşen katkıyı sağlıyordu. Yoğun baskıya uğrayan
gruplardan biri de gocmen işcilerdi. Gocmen işciler en ağır işlerde en duşuk
ucretlerle calıştırılıyorlardı. En son işe alınıp en once işten atılanlar da
-zencilerle birlikte- onlardı. 1920'de madenlerde calışanların yuzde 44'unu,
demir-celik endustrisinde calışanların yuzde 33'unu gocmen işciler
oluşturuyordu.

Nicolo Sacce ile Barolomeo Vanzetti gocmendiler, ustune ustluk radikal
goruşlere sahiptiler. O dehşet ortamında, 5 Mayıs 1920 gunu tutuklandılar.
Ustlerine atılan suc iki maaş mutemedinin soygun amacıyla oldurulmesiydi. İki
İtalyan'ın yargılanması Masachusetts eyaletinin başkenti olan Boston'da utanc
verici bir maskaralık biciminde iki ay surdu. Sonunda iki gocmen juri
kararıyla suclu bulunup idama mahkum edildiler. Bu yargılamanın -ve sonraki
gelişmelerin- tuyler urpertici ayrıntılarına burada yer vermeye olanak yok.
Savcının uzun uzun konuşmasının sonunda juriye donup "sayın juri uyeleri,
gorevinizi yapın. Gorevinizi erkekce yapın. Ey Norfolk'lu yiğitler,
birbirinize uyun!" demesi, yargıcın juriye donup "Kararınızı verirken
Fransa'da savaş alanlarında olen yiğit askerlerimizi duşunun. Aynı
vatanseverlik duygusuyla kararınızı verin" demesi, juri sozcusunun her sabah
mahkeme salonuna girdiğinde bayrağın karşısında saygı duruşunda bulunup asker
selamı veridikten sonra yerine gecip oturan fanatik bir polis emeklisi oluşu,
tum juri uyelerinin varlıklı Norfolklulardan oluşması, tanıklıkları karar
temel olan iki tanıktan birinin hapishane kacağı olduğunun ve mahkemede sahte
adla tanıklık yaptığının ortaya cıkması, davanın gidişi hakkında bir fikir
verebilir. Başka bir oldurme sucundan idama mahkum olmuş bir tutuklunun
cinayeti kendisinin de aralarında bulunduğu Morelli Cetesi'nin
gercekleştirdiğini yazılı ve imzalı olarak itiraf etmesi de işe yaramadı.
Eyalet valisinin af yetkisini kullanıp kullanmamak konusunda danışman
sectiğive Harvar, M.I.T. rektorleri ile bir eski hukukcudan oluşan komite de
affa gerek olmadığına karar verdi (bu rektorlerden az sonra yeniden soz
edilecek). İtirazlar, yargıtay kararları, dilekceler... Ve iki gocmen yedi yıl
olum hucresinde yattılar. İceri duştuklerinde pek az İngilizce biliyorlardı.
Vanzetti bu yedi yılı surekli okumakla ve İngilizce calışmakla gecirdi. Bir
Proleterin Yaşamoykusu adlı yapıtı olumunden sonra yayımlandı.
Oldurulmesinden kısa bir sure once hucresinde kendisiyle goruşen bir
gazeteciye laf arasında soylediği, gazetecinin de aynen, İngilizce
yanlışlarını da icerecek bicimde kağıda gecirdiği bir pasaj gazetelerde
(sansasyon amacıyla olsa gerek) "Vanzetti yargıclara ne diyor" başlığı
atılarak yayımlandı. İngiliz dilinde yazılmış en onemli ve unlu metinler
arasına giren, sonradan ABD'deki yuksekokullarının coğunun ders kitaplarına
gecen bu metnin "Turkce soylenişi"ni ben bundan tam kırk yıl once Can
Yucel'den "Yargıclara Son Sozum" başlığı altında okudum (ve Sacco ile
Vanzetti'nin adlarını da ilk kez boylece duymuş oldum):

Bunlar gelmese başıma, siz cıkmasaydınız karşıma
ona buna dert anlatacağım diye koşebaşlarında
harcar giderdim omurumu,
silik, belirsiz, yenilmiş titretir giderdim kuyruğu.
Ama şimdi oyle mi ya!
Bizim başarımız bu olum, bizim zaferimiz bu.
Dunyada aklımıza gelmezdi boyle yararlı olacağımız,
insanlık icin, adalet icin hurluk icin
eskaza gorduğumuz bu hizmeti
bir kere değil, on kere yaşasak yapamazdık.
Dediklerimiz, hayatımız, cektiklerimiz hic kalır bunun yanında
hic kalır yanında idamımız -bir kunduracıyla bir işportacı parcasının idamı
Yaşayacağımız o son anı elimizden alamazsınız ya!
O bizim işte, o bizim zaferimiz.


Bu haksız karar hem ABD'de hem başka bircok ulkede buyuk tepkiler
doğurdu. Davanın yeniden gorulmesi icin, ya da valinin af yetkisini kullanması
icin pek cok başvuru yapıldı, dilekce verildi. Bunları imzalayan yuzbinlerin
arasonda Anatole France, John Galsworthy, H.G. Wells, George Bernard Shaw,
Romain Rolland, Katherine Ann Porter, Sinclair Lewis, Marie Curie, Albert
Einstein, Fritz Kreisler, Isadora Duncan, Ramsey MacDonald da vardı. İnfazın
gercekleştirildiği 22-23 Ağustos gecesi New York'ta, Paris'te, Buenos
Aires'de, Leipzig'de, Berlin'de, Kopenhag'da, Amsterdam'da, Kahire'de,
Sidney'de, Melbourne'da, Belgrad'da, Havana'da, Varşova'da ve daha pek cok
kentte buyuk mitingler yapıldı. Paris'te ABD elciliğinin onunde toplanan
150.000 kişiyle polis arasında arbede cıktı. Boston'da ise 250.000 kişi
toplanmıştı. Polis ve asker copla saldırdı kalabalığın ustune, pek cok kişiyi
goz altına aldı.

Boston'da şalter indiğinde saatler 23 Ağustos 1927 gununun 00.05'ini
gosteriyordu. Moskova'da 23 sabahının 8.05'i olmalı. Ve o saatte NÂzım Hikmet
hepimizin bildiği dizeleri yazıyordu:

Yanıyordu kanlarında şavkı İtalya guneşlerinin
koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine,
dovuştuler yanında dovuşen kardeşlerinin.
Yeni dunyada duştuler eski zulmun pencesine!
Yedi yıl olumun karşısında gulerek durdular.
Elektrikli iskemleye
kadife bir koltukmuş gibi oturdular.
Yurekleri dort bin volta yedi dakka dayandı.
Yandı yurekleri
yedi dakka yandı!..
Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete,
kurban gittiler dolarların emrindeki adalete!
Hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi,
olumleriyle şaha kaldırdı kitleleri
bu iki ihtilal neferi!..


ABD'nin bu gelmiş gecmiş en buyuk halk şarkıcısı Woody Guthrie'nin yazdığı
"Sacco-Vanzetti Şarkıları"ndan bir kac dize:

Sozcuklerini denizlere serpeceğim Vanzetti
Gemilerin, balıkların, martıların ustune.
Balık sattığın el arabasının bir eşini
pırıl pırıl metalden dokeceğim
Ve surup gotureceğim dunyanın dort bir yanına.


Ve şimdi 1977'ye gelelim. Cinayetin ellinci yıldonumu... Der Spiegel
dergisinin 31. sayısında şu haber yer aldı:

"... gectiğimiz salı gunu Sacco ve Vanzetti'nin itibarları iade
edildi. Massachusetts Valisi Michael Dukakis, incelemeler sonucunda iki
gocmenin yanlış bir kararın kurbanı olduklarının anlaşıldığını acıkladı. Sacco
ile Vanzetti 1921'de cinayet ve soygun suclamasıyla kuşkulu bir bicimde
cezalandırılmışlardı. Vali, yeni incelemeler sonucunda, `yargıcın ve savcının
gocmenlere ve duzen karşıtlarına karşı taraflı davrandığının ve yargılamanın
bir politik histeri atmosferi icinde yurutulduğunun' anlaşıldığını belirtti."


Konu bolyece kapandı... Kapandı mı? Ben Albert Einstein'dan yanayım,
bu yazıyı da o nedenle yazdım. Einstein şoyle demişti:

Sacco-Vanzetti trajedisini insanlığın vicdanında canlı tutmak icin herşey
yapılmalıdır.


Kaynak: Guney Gonenc, Varlık Dergisi, Eylul 1997, #1080


PAYEL YAYINLARI
Orijinal Adı: The Passion of Sacco and Vanzetti
Haziran 1975
Ceviren: Seckin Cılızoğlu
Format: PDF 9.3 MB
Alıntı


Gizli İçerik:
Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.