• 17-07-2022, 20:38:28
    #1
    Yağmurcu

    "Gercekliğin Peşinde"

    TAKDİM

    Allah, bizzat kendi bildirdiği uzere, insanı, "eşya ve hÂdiseleri teshir etmesi icin kendine halife olarak" yarattı... Ve kutsî hadîs:

    ? "Âlemi insan, insanı da kendi marifetime erişmesi icin yarattım!"

    ?

    İnsanın yuklendiği memuriyet ve mesuliyet, o kadar misilsiz bir ağırlıkta ki, Kur'Ân'da, "Emaneti dağlara taşlara teklif ettik kabul etmedi. İnsan zalim ve cesurdur" buyuruluyor... Kendisine "Zalim" ismini takan veliye nisbet, acaba bizim hÂlimiz nicedir:

    ? "Yaradana kulluk gosteremediğim her defa, benden buyuk zalim mi olur?"

    ?

    Akıl, ruhanî bir keyfiyettir ki, nefs zarurî ilimler ve nazariyeleri onunla kavrar... Akıl, ruhun lisÂnı ve basiretin tercumanıdır; "basiret" dedikleri, ruhun ozu, akıl da onun lisÂnı derecesindedir... Hazret-i Ali buyuruyor:

    ? "Eşyayı Âit olduğu yere koymak akıllılıktır!"

    ?

    Besbelli ki, en geniş anlamıyla "zulum", hak ve hakikatleri yerli yerine koyamamak, hak ve hakikatleri yerine getirememektedir... "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" olcusu, kulluk borcundan uzak duştukce kimin teshirine girdiğimizi veya kimin teshirine girdikce kulluk borcundan uzak duştuğumuzu de gostermiyor mu?..

    ?

    Fizikî veya ruhî; herkesin hakikatinin kendine Âit olması olculendirmesiyle, hakikatler, Allah'ın tecellisidir, muradıdır, mahlûkudur... Her Ân varamadığı bir tamlık tarafından taciz edilen insan, icinde yaşadığı Âlem hakkında ve kendi ruhî hÂllerine dair ne bilirse bilsin, neticede her davranış imkÂnı Allah'ın "rızası" ve "kazası" olarak muntehasında O'nu istemeye dairdir; insan istese de istemese de Allah'ın kuludur ve bilse de bilmese de O'nu aramaktadır... Şuur seviyesinin her değişiminde gerceklik seviyesinin de değişmesi hakikati cercevesinde davranış ve bilgiye dair her veri, bir "var olan"dır; ve iş, "hakikatin hakikati ne?" sorusu cercevesinde, "Mutlak Fikrin Gerekliliği" davasına cıkar... Sonu başa bağlayan boyle bir tesbitten sonra şu: Allah, rızasının nerede olduğunu bildirmiştir!..

    ?

    "Duşunuyorum, oyleyse varım!" hakikati, aslında, "varım, onun icin duşunuyorum!" hakikatinin aynıdır; varlığın varlıkla kavranması şeklindeki bu husus, her fikri bir var olan olarak kabul etmeyi gerektirir ki, yukarıda belirttiğimiz vechile dava, "hakikatin hakikati ne?" sorusuna cıkar... Fizikî, kimyevî, organik, ruhî, hayÂlî, ruy ve buyu ile ilgili veya her mevzuya dair en geniş anlamıyla teknik ve usule dair olsun, ferdî ve ictimaî diye nitelensin, her mesele, neticede sozkonusu soruya muhataptır... Şuur seviyesinin her değişiminde gerceklik seviyesinin de değişiyor olma hakikatini bir keyfiyet farkı olarak belirli bir mevzuya tahsisen soyleyebileceğimiz gibi, birbirinden ayrı ve aykırı mevzular ve goruşler ve birbirinden ayrı ve aykırı idrak vasıtaları kasdıyla da belirtebiliriz; en kucuğunden en buyuğune ve şu veya bu niteliğine gore herbirine kendine mahsus sistem veya sistem unsuru vasfıyla bakarsak, Allah-insan-kÂinat ilişkilerini bir butun olarak ortaya koyan sistemin, "sistemler sistemi" olarak "Mutlak Fikir"i işaretlediği ve bunun zorunlu olduğu anlaşılır... Hic kimsenin hakikatini gormezden gelmeyerek ve yok saymayarak, onun hak veya bÂtıl oluşunu, neye gore ve nicini ile gosterirken olculendirmemiz budur!..

    ?

    Şeriate aykırı hicbir hakikat olamaz; insanda zÂhir ve bÂtın soyundan tecelli eden her faaliyet ve bilgi, doğrudan veya dolaylı, onun mihengi icindedir... Şer'î olan ve şer'î olmayan ilimler ayırımı... Hakkında hukum bulunan ve hakkında hukum bulunmayan meseleler tefriki... Her mevzuun kendine mahsus usul, esas ve kurallarla ele alınabilir olma ozelliği icinde, ikinci soydan faaliyet ve bilgi nevîleri dahi, hakikatini, "sistemler sistemi" cercevesindeki alÂka nisbetlerine gore bulur; doğrudur, yanlıştır, haktır, bÂtıldır, yerinde doğrudur da genelleştirilince yanlışa duşulmuştur veya "mihraksız tumevarımın zafiyetiyle malul" tesbitine carpmıştır, şudur, budur... Netice olarak butun mesele, hakikatle Şeriat arasındaki buyuk ve mutlak ahengin iltihak noktalarını kaybetmemekte!..

    ?

    Bu eserin mevzuu, olağanustu veya olağandışı sayılan ve hayrete sebep veya hayrete sebep addedilen ceşitli soydan hÂdiselerle ilgili... Muradımızın kilitli olduğu noktayı, şuur nabzımızın attığı cevre hakikati ile birlikte "Cerceve" isimli I. Levha'da belirttik... Ona bağlı bir husus olarak şu:

    ? "Dun muayyeniyetci bir goruşle kuru akıl ve kuru mantık hesaplarıyla İslÂm tarihinde kayıtlı ceşitli soydan harika ve olağanustuluklere sırıtan ve "hurafe" diye niteleyen kÂfir takımı, bugun, kendisine bir cıkış yolu arayan ve bu cumleden olarak dunyanın dort bir kultur ikliminden yeni bir tahassus ve duşunce tarzı damıtmaya bakan Batı'dan heves, eski hÂline ters-fakat yine İslÂm duşmanı, bir takım veriler edinmeye meyletmekte, fizikî veya ruhî olağanustu ve olağandışı hÂdiselere ilgi duymakta; en azından bunun esintisi icinde..."

    Butun bunlar, gaipler ve mechuller dunyasına tutkunluk işaretidir ve din ihtiyacının delilleridir. Sozkonusu din ihtiyacını tersinden verilerle kandırmaya bakanlara, kendi hÂllerinin tesbiti de icinde, en muazzam kılavuz hikmet, İmÂm-ı RabbÂnî Hazretlerine Âit şu sozdur:

    ? "Şeriat'ın hak olduğu şuradan bellidir ki, nefs onun tekliflerinden hic hoşlanmaz!"

    Her turlu başıboş arayış verimini ve tesbit olunmuş her hakikati yerli yerince koymak; bir nevî ruh kamaşması uyandıran ve kufre gecit veren harikalara dair hÂdise nakillerindeki telkin gucunu, misliyle geri dondurecek gercek imÂn ve din kutbundan pencere acmak... Bunu misÂllen-dirdik; misallendirmek istedik!..

    ?

    Zulum, bir şeyi lÂyık olduğu yerin gayrına koymak... Buyuk İslÂm velisi şoyle diyor:

    ? "Hakkı anacak yer gonuldur; ona Hakka gayr olanı koymak zulumdur!"

    Ne icin yaratıldık ve gonlumuze neleri dolduruyoruz... İşte butun mesele!..


    İNDİRME BA?LANTISI:

    Gizli İçerik:
    Gizli içeriği görmek için mesaj yazmalısınız.