meltem cumbul, roportaj, soyleşi, haberleri hakkında merak ettikleriniz burada arkadaşlar.





Guzel ve başarılı oyuncu Meltem Cumbul'a guzel bir roportajdan bilgiler sunuyoruz sizlere bu yazımızda Melek'ler.


Onu bir sinema filminde veya televizyon dizisinde gormeyeli epey zaman olmuştu. Kendine yatırım yapan biri olarak Los Angeles’a gitmiş, 2,5 yıl eğitim almıştı. Sonra “Aşk Yakar” dizisiyle cıktı karşımıza, herkesi huzunlendirdi. şimdi ise “Nuri”yle ekranlarda ve bir onceki rolune inat bu kez gulduruyor. Meltem Cumbul, Elle dergisi icin yazar Mehmet Bilal Dede’nin sorularını yanıtladı.

Buyuk reytingler alan dizilerde de, oduller alan ve gişe yapan filmlerde de oynadın. Los Angeles’a gitmen işe yaradı mı?

- Ben aslında oyunculukla ilgili hissettiğim aclık sonucu gittim Los Angeles’a...

Son projeye, “Nuri”ye gelelim... Leyla karakteri sana ne kadar yakın?

- Kişisel olarak hic yakın değil. Kucuk yaşta evlenmiş, hayatını tamamen kocasına, cocuklarına ve birlikte yaptıkları otele adamış. Bir gun kocası tarafından aldatılacağını hic duşunmemiş. Karakterimle de hayatımla da ilgisi yok ama Leyla’nın hissettiği şeylere ancak şuradan yaklaşabiliyorum: Benim kendimi adadığım, en fazla tutkuyla bağlı olduğum yer oyunculuktur. Bir gun oyunculuk bana ihanet ederse fikrinden yola cıkıyorum. Aynı şekilde mesleğimde yaşadığım veya başıma gelebilecek şanssızlık ve hayal kırıklıkları uzerinden gidiyorum. Tabii gozlemlerim de oldu. Başına boyle olaylar gelen, kendinden vazgecmiş, gozden cıkarılmış kadınları gozlemledim. O gune kadar kendilerine bakmayan ve sonra abartılı bir cabayla hayata sarılan bu kadınların aslında kendilerinden intikam aldıklarını gordum. Leyla’yı anlıyorum tabii cunku bende de vardı bu gostermeci, cebelleşen haller.

Peki bir yerden sonra doygunluk mu geliyor?

- Ben kendimi hep ac hissediyorum. Hic doygunluk falan hissetmiyorum. Her şeyin cok daha iyi olabileceğini duşunuyorum. O kadar fazla methiyeler, ovguler duzulmeye başlamıştı ki; icimde bir şey bana bunun gercek olmadığını, daha başka bir noktanın olabileceğini fısıldayıp duruyordu.

TİYATRO OYUNCULUĞU SIKICI GELİYOR

Dizi mi, sinema mı, tiyatro oyunculuğu mu?

- On hazırlığı fazla olabilecek hangisi olursa, benim icin fark etmez. Cunku hepsine aynı ozeni gosteriyorum. Yine de sinema ve diziyi daha oncelikli goruyorum hayatımda. Sebebi de tiyatroda aynı karakteri, aynı hikaye icinde bir yıldan fazla oynamanın beni sıkabilmesi.

“Aslında tiyatro yapmak istiyorum” cumlesi bir saygınlık olcusu gibi kullanılırken, sen bunun tersini soyluyorsun...

- Benim icin oyunculuk her yerde oyunculuk; ben saygınlık kısmıyla ilgilenmiyorum, eserle ilgileniyorum. Tiyatro icin oyuncuların er meydanı şeklinde soylemleri vardır. Bence oyunculuğunu icra ettiğin her alan er meydanıdır.

Sevmeyi mi, sevilmeyi mi daha cok onemsiyorsun?

- Sevilmek cok onemli bir şey bence, ama sevmek ve o cesareti gostermek cok daha onemli. Ben sevgimi ancak cok sevildiğimde gosterebilirim. Arkadaşlık ilişkilerimde de cok sevildiğimi hissettiğimde butun kapılarımı acabilir, gonlumden her şeyi paylaşabilirim. Ama bunu hissetmezsem benim icin cok olanaksız.

“LEZBİYEN” SOYLENTİSİ BENİ HİC UZMEMİŞTİ

Erkeklerden hep cok ilgi goren bir kadın oldun. Kadınlardan da benzer bir ilgiyle karşılaştığın oldu mu?

- Oldu. Benim tavrımsa aynen beni ilgilendirmeyen bir erkeğe karşı nasılsa oyleydi. Yani seksist bir duşunceyle reddetmedim. Hatta zamanında benim lezbiyen olduğuma ilişkin soylentiler cıkmıştı. Ne uzulmuş ne de paniklemiştim. Cevabım, beni bugune kadar cezbeden bir kadının karşıma cıkmadığı şeklindeydi. Benim cinsel kimliğimde oyle bir şey var mı bilmiyorum gercekten.

Peki icinde erkeksi bir yan var mı?

- Var tabii ki. 13 yaşımdan beri para kazanıyorum, aileme katkıda bulunuyorum ve 21 yaşında ayaklarım uzerinde durabilmek icin yola cıktım. Bu nedenle maskulen tarafım epey gelişmiş durumda. Korumayı da, korunmayı da istiyorum. Her şeyin karşılıklı olması cok onemlidir benim icin.

Bir cocuğun olmasını ister misin?

- Cocukları cok seviyorum ve bir cocuğum olmasını cok istiyorum. Biyolojik yonden de olabilir ama evlat da edinebilirim. Bir cocukla tamamlanabileceğimi duşunuyorum. Cocuk buyutmenin kadın ruhundaki etkisini ayrıca onemsiyorum.

BU HAYAT BOYLE BEKÂR GECMEZ

Peki evlilik?

- Hayatı paylaşmaya inanıyorum. Vazgecilmez olmayı ve vazgecmemeyi cok isterim cunku hayatın yalnız başına keyifli olduğunu duşunmuyorum. Ki ben, cok fazla yalnız kalmış biriyim. Kucuk yaşta yurt dışında uzun sureler yaşamış; yalnız başına yemek yemeyi, sinemaya gitmeyi, vakit gecirmeyi cok iyi oğrenmiş biriyim. Tek başına hayatı yurutmeyi bilen, ozgurluk icinde yaşayan, kararlarını bağımsız veren bir birey olarak vardığım nokta şu: Bu hayat boyle gecmez! Sıkı sıkıya bağlanmayı cok isterim, hayatı birlikte yaşamanın cok daha keyifli olabileceğini duşunuyorum. Tutkuyla beraber surdurebileceğim bir hayat arkadaşlığını umut ediyorum.

Bildiğim kadarıyla basın senin ağzından, ilişkilerinle veya diğer kişilerle ilgili tek kelime alamadı bugune kadar...

- Hicbir bicimde. ıki kişi arasındaki şey iki kişi arasındadır, basın bunu belgeleyebilir, insanlar mesleklerini yerine getiriyorlardır ama hepsi bu. O kadar kıymetli gecirdiğin zamandan sonra o kişi hakkında, yanında değilken konuşmak aklımın alabileceği bir şey değil. Ahlaki acıdan da huzuru ve mutluluğu boyle buluyorum. En başta kendime daha sonra bir başkasına hayatta haksızlık etmek istemem. Boyle şeylerden hep uzak kalmaya calışırım. Hatta o kişinin benden sonra beraber olduğu kişiyi bile duşunebilirim. Onun da rahatsızlık duyabilecek olması duşundurur beni.

GİDEREK MASUMİYETİME DAHA FAZLA SARILIYORUM

“Benjamin Button’ın Tuhaf HikÂyesi”nde herkes yaşlanırken, o gencleşmektedir. Sen de kendini boyle hissediyor musun bu aralar?

- Gun gectikce masumiyetime daha fazla sarıldığımı fark ediyorum. Kırılganlığım artıyor belki ama gozyaşından hemen sonra bir cocuk gibi gulebiliyorum. Cocuk ruhumu kaybetmeme konusunda hassasiyet gosteriyorum. Her şey cok cabuk kirleniyor, her şey bozulmaya cok musait. Butun bunların karşısında ben korunaklı alanımda durdukca daha genc hissediyorum kendimi.

Peki kaz ayakları gibi zamanın korkutucu imzalarına karşı onlemin yok mu gercekten?

- Kendime iyi bakmaya calışıyorum ama mudahale edecek bir doneme girmedim daha. Girdiğimde ne olur bilmiyorum.

SENİN FİLMİNDE TRAVESTİ KİMLİĞİNE BURUNECEĞİM

Peki, benim yazmayı duşunduğum, senin de oynamayı istediğin travesti hikayesini cekebilecek miyiz dersin?

- O filmi yapacağız canım. Yazdığın kitapları okurken bazen “Keşke erkek olsaydım da oynasaydım!” diye duşunduğum cok oldu. Az bildiğim dunyaları, insanları, atmosferleri oyle gercek kılabiliyorsun ki; erkek olmasam da travesti kimliğine burunup seninle bir film ustunden o dunyalarda yolculuk yapmayı cok istiyorum. En gec seneye cekeceğiz inşallah.