William Golding - Mirascılar
Tam adı: Sir William Gerald Golding
Unvan: İngiliz Roman Yazarı ve Şair
Doğum: Cornwall, İngiltere, 19 Eylul 1911
Olum: Cornwall, İngiltere, 19 Haziran 1993
Yaşamı
1911 yılında Cornwallde doğdu. Oxford Universitesini bitirdi. 1934te Poems yayınlandı. 1954te Sineklerin Tanrısı ile un kazandı. Bu kitabından sonra yayınlanan kitapları (ozellikle Piramit) cok daha guclu bir edebi yapıya sahip olmasına rağmen aynı etkiyi yaratmadı. 1980de Rites of the Passage adlı eseriyle Man Booker Odulunu aldı. 1983te İsvec Akademisi "Gercekle soylenceyi ustaca birleştiren, insanın ruhsal ve fiziksel boyutlarını derinlemesine inceleyen romancı bu yılın odulune layık goruldu" diyerek Nobel Edebiyat Odulunu William Goldinge verdi. O donemde İngiliz yazar John Fowles, Golding icin "En iyi İngiliz yazar" demiştir. 1988de "Sir" unvanını alan Golding, 1993te ardında yarım kalmış bir roman bırakarak (The Double Tongue) kalp yetmezliğinden oldu.
NEYİZ BİZ? İNSAN MI? HAYVAN MI? YOKSA VAHŞİ Mİ?
Dunya capında Golding’in en populer romanı “Sineklerin Tanrısı” olsa da yazarın en sevdiği kitabı ise 1955’te yazdığı “Mirascılar” isimli romanıdır. Yazar, “Sineklerin Tanrısı”dan sonra bu romanı 29 gunde yazmıştır. “Sineklerin Tanrısı”da savunduğu tez neyse “Mirascılar”da savunduğu tez de aynıdır: İnsanın vahşi doğası ve kotuluğe karşı eğilimi iki kitabın ortak konusudur. Golding icin yazılacak en onemli tema insan doğasıdır. İkinci Dunya Savaşı’nda insandaki şiddetin kaynağına birinci elden tanık olmuştur: Birbirini acımasızca katleden insanları hayretle izlemiştir. Bu durum onda omur boyu insan doğası uzerine duşunmeye sevk etmiştir. Golding’e gore insan doğuştan kotudur. İnsandaki kotuluğun kaynağı harici değildir, kotuluk icimizden gelir. Belki “Sineklerin Tanrısı”da dendiği gibi kotuluk bizizdir. İyilik ise dışarıdan gelir, bir nevi dunyada başkaları arasında yaşayabilmek, sorun yaşamamak icin bir zorunluluk durumudur. Daha guzel bir metaforla iyilik bir maskedir ya da makyajdır. Kotuluk ise kendi yuzumuzdur. Kurallar olmasa, medeniyet olmasa, ahlak olmasa insanın hali ne olur? Golding’e gore insan ilkel benliğine geri doner. Bunun edebiyat ve sinemada pek cok orneği vardır. Aklıma ilk gelenler, Saramago’nun “Korluk” kitabı, sinemada ise “Arınma Gecesi” serisi insandaki otorite ve ahlak boşluğunda neye meyledeceğini cok guzel anlatıyor: vahşet ve seks. Uygarlık geliştikce baskı altına alınan vahşi icgudulerimiz de o derece baskılanır. Vahşi olmamanın yolu kurallara uymaktan gecer. Golding yukarıda adı gecen iki kitabında milyonlarca yıllık insan evriminin onun doğasında kayda değer hicbir değişiklik meydana getirmediği kanısındadır. Gecmişte neysek yine oyuz. Her evrim dongusunde insan daha fazla geri giderek, ilkel benliğine bir adım daha yaklaşarak vahşileşiyor. Yazarın pek cok kitabının konusu bu yazdığım fikirler etrafında şekillenir. Yazarın bu fikirlerini goz ardı edersek yapacağımız her inceleme yetersiz ve eksik kalacağı duşuncesindeyim.
Yazar bu kitabında bizi cağlar oncesine, ilk insanın ortaya cıktığı doneme goturuyor. İki insan turunu karşı karşıya getiriyor: Neandertal ile Homo Sapiens. Bu iki tur arasındaki savaşı yukarıdaki bilgilerden sonra kimin kazandığını tahmin etmek zor değil. Yazar bu iki turu ne şekilde tasvir ediyor şimdi ona bakalım:
Neandertal insanı: Gunumuz modern insanına, gerek morfolojik gerekse genetik olarak bildiğimiz en yakın insan turlerinden biri. Kitapta insan olarak adlandırılan gruptur. Homo Sapiens’den ise yeni bir insan ırkı olarak soz ediliyor. Neandertallardan kitapta anlatılan buyuk yangından sonra sekiz tane kalmıştır ve kitabın gercek kahramanları onlardır. Doğa ile uyum icinde yaşayan bir ırktır. Adem ile Havva gibi cıplaklıklarından utanmazlar, şiddet ve gunahın ne olduğunu bilmezler, cunku beyinlerini kullanacak kabiliyetleri yoktur. Oyle ki olme pahasına bile hayvan oldurmekten cok uzaktırlar. Hayatta kalmak icin başka hayvanların oldurdukleri hayvanların leşlerini yerler. Gunahsız ve uysaldırlar, kendi aralarında surekli bir yardımlaşma soz konusudur. Hayal edebilmelerine rağmen duşunemezler. (Duşunmek gunahtır!) Bilişsel algıları cok kısıtlıdır, olayları mantık suzgecinden geciremezler. İletişimleri kısıtlı, zaman zaman da telepatiktir. Sesleri tek hecelidir, diyaloglar kısa, basittir. Konuştukları dil ağırlıklı olarak goruntu ve duygulara dayanır. Gecmiş ya da gelecek zaman kavramları yoktur. Bu durum yazar acısından biraz sıkıntı vericidir. Bunların yerine karakterler birbirleriyle resimler cizerek anlaşırlar. Resimleri anlatırken de cok zengin tasvirlere başvururlar. İsimleri bile tek hecelidir: Yaşam tarzları gibi isimleri de cok basittir: Lok, Fa, Mal…
Yeni İnsanlar: İkinci kısımda yazar yeni bir turu olaya dÂhil ediyor. Bu yeni insan turunun varlığı adaya yıkıntıdan başka bir şey getirmez. İki turun karşılaşması da Neandertallerin kaderini tayin eder. Bu tur bizlere kotu, saldırgan, zalim ve vahşi olarak gosteriliyor. Mızrakları, kanoları ve aletlerinin olması gelişmişlik duzeyleri hakkında bize bilgi veriyor. “Sineklerin Tanrısı”daki Jack ve Ralph’in arasındaki savaş, yani uygarlık ile barbarlık arasındaki savaş burada iki tur arasındaki savaşın bir benzeridir. Bu tur, karşılaştıkları Neandertalleri incelemeden, onlar hakkında fikir sahibi olmadan onları oldurmeye başlar. O insanları şeytan olarak gorurler. Cunku o grup kendilerinden faklıdır. İnsanoğlunun genlerine kazınmış zaaflarından biri de belki farklı olana tahammul edememe duygusudur. Farklı olmak bilinmeyen demektir. Bilinmeyen şey de insana korku verir her zaman. Burada da bunu cok acık bir şekilde goruyoruz.
Son iki bolum dışında kitaptaki olaylar Neadertal Lok tarafından anlatılır. Lok olayları cok kısıtlı bir bakış acısıyla anlattığı icin burada okura cok iş duşer. Yazar belki bu şekilde olayları aktararak okurun kendi cıkarımlarını yapmasını istiyor. Eksik kısımları okurun tamamlamasını bekliyor herhalde. HikÂyede neler olup bittiğine dair okur biraz zorlanabilir. Karakterlerin de cok fazla tasviri yapılmadığı icin onlar da okurun zihninde biraz havada kalabilir. O yuzden burada kısaca olay orgusunu vermek istiyorum. Kabataslak ozetlemek gerekirse hikÂyede 2 cocuk, 3 cift vardır. Mal: Kabilenin en yaşlısıdır, liderdir. Kendisine yaşlı kadın derler. Ha ve Nil orta yaş bir cifttir. Likus (Kucuk Oa) adında bir kızları ve isimsiz bir bebekleri vardır. Lok ve Fa ise en genc cifttir. Cocukları yoktur. HikÂye Neandertallerin yazlık mağaralarına duzenli yaptıkları yolculukla başlar. Bu mağara ada gibi bir yerdedir ve yanında kocaman bir şelale vardır. Lok ve Fa her gun yiyecek arayışına cıkarlar. Bir gun Mal olur ve Ha da kaybolur. Lok, Ha’yı bulmaya calışır ve adada yeni insanların kokusunu alır ve yeni yuzler gorur. Bu yeni insanlar Nil’e saldırırlar ve Nil olur. Yeni insanlar Likus ve bebeği alırlar. Lok ve Fa ellerinden kurtulur. Bu ikili her ne kadar arkadaşlarına yardım etmeye calışsalar da başaramazlar. Yerliler bu ilkel dedikleri turden oylesine korkarlar ki tanrılarına kendi turlerinden olanları adak olarak sunarlar. Devam eden kovalamacalarda Fa da yakalanır ve olur, bir tek Lok kurtulur. Ancak o da ertesi sabah olur. Onlardan geriye yalnızca bir bebek kalır. Bu yeni tur de o bebeği bir evcil hayvan gibi sahiplenir. Kitap yeni insanların golde ufka doğru yelken acmasıyla son bulurken iclerinden şifacı olarak adlandırılan biri olanlar uzerinde derin duşunceye dalar. Acaba o sırada aklından neler geciyordur? Tahmin etmek zor olmasa gerek. Yeryuzunun yeni mirascıları artık Homo Sapiens’tir.
Sonuc olarak hikÂyede insanoğlu evrimde bir adım daha geriye gitti. Aksi olması gerekiyordu oysa. Yeni gelen turun bir oncekinden daha ustun, daha iyi olması bekleniyordu. Ama olmadı. Bunun adı olsa olsa tersine evrim olur.
Mediafire
PdfCs 3Mb:
PdfRcs 3Mb:
Yandex
PdfCs 3Mb:
PdfRcs 3Mb:
William Golding - Mirascılar
Fantastik ve Bilim-Kurgu Kitapları1 Mesaj
●35 Görüntüleme
- ReadBull.net
- E-Kitap Forumları
- Fantastik ve Bilim-Kurgu Kitapları
- William Golding - Mirascılar
-
15-07-2022, 04:24:51